Türkiye’de İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Enerji

Türkiye’de İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Enerji
Enerji ve İklim Değişikliği Vakfı (ENİVA) tarafından yapılan Türkiye'de İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Enerji' projesi sonuçları Kadir Has Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Volkan Ş. Ediger tarafından 2013'te kitap haline getirilmişti. İklim değişikliğinin Türkiye'deki etkileri konusunda daha fazla bilgi vermeyi hedefleyerek yapılan bu çalışmaya ulusal ve uluslararası raporlarda Türkiye'ye özel bir yer ayrılmadan hakkında yalnızca genel bilgiler verilmesi de temel motivasyon kaynağı oluşturmuş. Kitabın özetini dikkatinize sunuyoruz.

Türkiye'de artan nüfus, hızlı kentleşme ve kalkınma doğal kaynakların hızla tükenmesine ve çeşitli çevre kirliliklerine neden olmaktadır. Ayrıca enerji talebinde ve sera gazı emisyonlarında yüksek bir artışa da neden olmuştur, iklim değişikliğinin bütün canlıları etkileyecek küresel bir sorun olması, iklim değişliğiyle mücadelenin de küresel ölçekte yapılmasını gerektirmiştir.

İnsanoğlunu 21. yüzyılda tehdit eden en önemli faktörlerden birisi de atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun artmasıyla sera etkisinin oluşturduğu küresel çaplı iklim değişiklikleridir. Her ne kadar jeolojik ve astronomik nedenlerle iklim değişiklikleri tarih boyunca çeşitli defa görülmüşse de, günümüzde başta fosil yakıt kullanımı olmak üzere, ormancılık, endüstri ve tarım gibi insan kaynaklı faaliyetlerden oluşmaktadır.

Oluşan büyük fiziksel değişimlerin insan yaşamım etkileyecek olumsuz etkileri vardır. Dolayısıyla, bir yandan uluslararası girişimler sürdürülürken diğer yandan ülkesel, bölgesel, yerel, ve hatta bireysel gayretler de gösterilmesi gereklidir.

Ülkelerin sürdürülebilirliği, 'Our Common Future' başlıklı Brundand Raporu'nun 27. maddesinde belirtildiği gibi, "Günümüzün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetlerine zarar vermeden karşılayacak şekilde kalkınmak" şeklinde tanımlanabilir (Bruntland, 1987). 'Sürdürülebilir enerji' de, "Günümüzün enerji ihtiyaçlarının gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetlerine zarar vermeden karşılanması" dır.

Türkiye; enerji, çevre ve küresel iklim değişikliğiyle ilgili ulusal ve uluslararası girişimleri 1980'li yıllardan beri destekleyen bir ülke olmuş ve elinden geleni de yapmıştır. Türkiye'nin dış ticaretine hâkim olan 'temkinli' ve 'istikrarlı' tavrı bu konuda 'geç kalma' ve 'edilgen oyma'yı da beraberinde getirmiştir. Örneğin iklim değişikliği konusunda bugüne kadar gerçekleştirilmiş en önemli iki uluslararası anlaşma olan ve 21 Mart 1994'te yürürlüğe giren BMÎDÇS'ye 24 Mayıs 2004'te, 16 Şubat 2005'te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü'ne ise 26 Ağustos 2009'da taraf olmuştur.

İklim Değişikliği Konsepti

İklim değişikliği, atmosferdeki doğal sera etkisinin insanlar tarafından bozulmasıyla ortaya çıkar ve canlıların yaşamım tehdit eder. Rüzgar ve yağış rejimlerindeki değişimlerin en önemli sonuçlarından biri de buzulların eriyerek deniz seviyesinin yükselmesi ve okyanuslardaki sirkülasyonda değişikliklerin olmasıdır. Buna bağlı olarak yerkürenin önemli bir bölümünde ciddi iklimsel değişiklikler yaşanır. Bunun önde gelen etkenleri insan kaynaklı kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtların yakılması ve böylece sera gazlarının atmosfere salınmasıdır.

Küresel iklim değişikliğinin etkileri tarımda, su kaynaklarında, insan sağlığında, enerjide, karasal ekosistem üretkenliğinde, ormanlarda, biyoçeşitlilikte ve deniz ekosistemi gibi farklı ortamlarda ve birbirinden çok farklı şekillerde görülmektedir.

İklim Değişikliğinin Türkiye'deki Etkileri

21. yüzyıl sonlarına doğru Türkiye'deki sıcaklıklar, batıda yaz aylarında 5-7 derece, doğuda kış aylarında ise 3,5 derecelik artış gösterecektir. 2071-2100 döneminin ortalama sıcaklık artışları ele alındığında, içlerinde Türkiye'nin de bulunduğu Kuzeybatı Afrika ve İber Yarımadası gibi bölgeler en şiddetli artışların görüldüğü bölgeler arasında olacaktır.

Bununla bağlantılı olarak da yağışların yüzde 40 oranında azalacağı da öngörülmektedir. Özellikle Akdeniz havzası, iklim değişikliklerinin sonuçlarından en çok ve olumsuz düzeyde etkilenecek bölgeler arasında olacaktır. Bölge gitgide daha sıcak ve kurak bir hal alacaktır.

Sıcaklıkların artması ve yağışların azalması en somut sonuç olarak kuraklıkların yaygınlaşması ile birlikte çölleşmenin yaygınlaşmasını meydana çıkaracaktır. Türkiye'de çölleşmeye meyilli yarı kurak ve kuru-yarı nemli arazilerin oranı % 35 olup, yarı nemli iklim koşullarıyla birlikte bu oran % 60'lara ulaşmaktadır. Dolayısıyla kuraklaşma iklim değişikliği nedeniyle Türkiye'nin önüne gelebilecek en büyük sorunlardan biridir.

Küresel iklim değişikliğinin en büyük etkisi doğal ve sulamak tarım alanında olacaktır. Özellikle yarı kurak alanlarda yetiştirilen ve kış yağışına bağlı olan buğday tarımı büyük risk altında olacaktır. Mısır üretimindeki hasılat da önemli ölçüde azalacaktır. Akarsu ve yer altı suyu kaynaklarında da ciddi azalmalar beklenmektedir. Türkiye'deki su sıkıntısı yalnızca tarım ve enerji üretimi açısından değil, sulama, içme suyu, öteki hidrolojik sistem ve etkinlikleri içeren su kaynaklan yönetimi açısından da kritik bir noktadadır. Buna bağlı olarak da hidroelektrik potansiyelindeki etki % 20-50 arasındaki azalma ile Türkiye'de de görülecektir.

Bütün bu etkilerin yanı sıra doğrudan insan sağlığını ilgilendirmesi ve büyük nüfusu barındırması nedeniyle en önemli etkilerden biri de özellikle büyük şehirlerdeki hava kirliliğidir. İstanbul, Kahire ve Atina'daki insan faaliyetleri yüzünden atmosferde oluşan değişiklikler uzun mesafeli ve bölgesel çaptaki hava kirliliğinin, yerel kirlilik kadar önemli olduğu tespit edilmiştir.

Enerji Kaynaklı Emisyonların Tarihsel Gelişimi ve Ekonomisi

Enerji arz güvenliği bağlamında Türkiye, doğu ile batı arasında önemli bir enerji koridoru olma politikasını hayata geçiren uygulamalar yapmıştır. Özellikle petrol ve doğal gaz boru hattı projelerine büyük önem vermiştir. Türkiye'deki son 20 yıllık dönem incelendiğinde de enerji tüketiminde petrol, doğal gaz, taşkömürü ve linyitin en önemli birincil enerji kaynaklan olduğu görülmektedir.

1990 yılından günümüze kadar tüketim oranı incelendiğinde ise her geçen yıl enerji kaynaklarının tüketim oranı artmıştır. Sektörel olarak da enerji kullanımı gitgide artmaktadır ve bu oran en fazla sanayidedir. Bunun yanı sıra 1990 yılından 2010'a kadar nüfusta, GSMH'da ve enerji tüketimindeki artışlar sonucunda sera gazı emisyonlar da aynı dönemde % 98 oranında artmıştır. Ancak yapılan çalışmalarla, artan enerji talebine rağmen Türkiye karbon yoğunluğu düşürülmüştür. Bu gösterge iklim değişikliğiyle mücadelede elde edilmiş kısmi bir başarı olarak değerlendirilebilir.

Bu başarının devam ettirilmesi ve daha kalıcı sonuçlar elde edilebilmesi için yenilenebilir enerji yatırımlarının daha fazla teşvik edilmesi, karbon, emisyon ve enerji yoğunluğunun azaltılması ve başta konut ve hizmet sektörü olmak üzere enerji verimliliği uygulamalarının tüm sektörlere uygulanması gerekmektedir.

Sürdürülebilir Enerji Finansmanı

Türkiye'nin yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payım 2023 yılında % 30 seviyesine çıkartma hedefini gerçekleştirebilmesi için önemli bir finansmana ihtiyaç duyulacaktır. Finansman sağlamada oluşan kısıtlar ve engeller hedeflere ulaşılamamasının en önemli nedenlerindendir. Bu nedenle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hedeflerine ulaşılabilmesi için yeni ve yenilikçi finansman araçlarının ve modellerinin kullanılması büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, sermaye piyasaları, iki ve çok taraflı kalkınma bankaları ile kamu finansman mekanizmaları etkin çözüm alternatifleri sunmaktadır.

Türkiye'nin yenilenebilir enerji kurulu gücünün artmasıyla oluşması muhtemel kısıtların ortadan kaldırılması ve ülkenin yenilenebilir enerji gibi daha az ticari nitelikteki yatırımları da içerecek şekilde genişletilmesi için bu finansman kaynaklarının önemi büyüktür.

Enerji verimliliği yatırımları genel itibariyle yüksek iç getiri oranlarına ve kısa geri ödeme dönemlerine sahiptir. Türkiye'deki enerji verimliliği yatırımları açısından da en kritik piyasa engellerinden biri finansmana erişimdir.

Özellikle sanayi sektöründeki enerji verimliliği yatırımlarının yaygınlaştırılması için hem finansal kuruluşlardan kaynaklanan, hem de firmalardan kaynaklanan kısıtların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Finansmana erişimi kolaylaştırmak adına Enerji Verimliliği Danışmanlık (EVD) Şirketlerini içeren finansman modellerinin uygulanması büyük önem taşımaktadır.

Dünyada Emisyon Azaltımı için Mevcut Piyasa Mekanizmaları

Endüstriyel kaynaklı kirleticilerin azaltılması için uygulanacak yaptırımlar ve mekanizmalar, ceza, bedel ödemek yerine gerekli teknolojik tedbirleri alacak şekilde ayarlanmalıdır. İklim değişikliğine karşı dünyada emisyon azaltımı için geliştirilen bazı piyasa mekanizmaları şunlardır: Emisyon Ticareti-Tavan ve Takas Sistemi ve Proje Bazlı Mekanizmalar. İklim Senetleri, Net Önlenen Emisyon Mekanizması, Sektörel Temiz Kalkınma Mekanizması, Ulusal Olarak Uygun Yatıştırma Eylemleri de diğer önemli mekanizmalardır.

Sonuç

Fosil yakıtlara olan bağımlılığın biraz olsun azaltılabilmesi, iklim değişikliği müzakerelerinin ya da Avrupa Birliği'ne uyum sürecinin zorlaması olarak değil, ülkenin kendi menfaatleri için gerekmektedir. Türkiye'nin de önünde sonunda düşük karbon ekonomisine geçmesi kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye'de elektrik, doğal gaz, benzin ve motorin gibi enerji kaynaklan üzerindeki dolaylı vergilerin yüksek olması karbon emisyonları ile ilgili yeni bir vergi mekanizması getirilmesinin karşısındaki en büyük engeldir. Mevcut koşullarda karbon vergisini toplamanın ve oluşan kaynağın emisyon azaltanı ya da emisyon artış hızının yavaşlatılması amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanılması oldukça zor görünmektedir. Türkiye'nin hem içeride enerjiye olan talebi yönetmesine yardımcı olacak ve kaynaklanın en verimli şekilde kullanmasını sağlayacak, hem de Avrupa Birliği'ne üyelik ve iklim müzakereleri süreçlerinde elini güçlendirecek bir piyasa mekanizması oluşturmaya ihtiyacı vardır.

Türkiye'nin 2012 sonrasındaki döneme ölçülebilir, raporlanabilir ve kanıtlanabilir olma kriteri de dikkate alınarak üç sistemi hayata geçirmeye hazır olduğu görülmektedir:

(1) Tavan-takas sistemi, (2) Proje bazlı mekanizmalar ve (3) Sektörel yaklaşımlar. Bunların içinde en makul olanı, hem emisyon azaltanlarının artış hızım düşürecek olması, hem de yenilenebilir enerji, çöp gazı bertarafı ve hatta ormanların korunması konusunda ihtiyaç duyulacak finansal kaynaklan oluşturmada kamu kaynaklarından tasarruf etmeye yarayacak olması nedeniyle tavan-takas sistemidir.

Mevcut proje bazlı kredilerin arz yoğunluğu da dikkate alınarak, bedava emisyon hakkı dağıtılmasına veya proje bazlı azaltımların belirli oranlarda sisteme girmesine izin verilmelidir.

Artık kaçınılmaz olduğu konusunda itiraz edilmeyen 'Yeşil Enerji Devrimi' sonrasında Türkiye'nin kazançlı çıkıp çıkmayacağı, halen içinde bulunduğumuz geçiş sürecinin ülke olarak nasıl değerlendirildiğine bağlı olarak değişecektir.