1976 Montreal Olimpiyat Oyunları ile 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları’na baktığımızda birincisi Olimpiyat tarihinin en kötü organize edilmiş ve ekonomik açıdan en büyük zarar etmiş; İkincisi ise aksine en iyi organize edilmiş ve ekonomik açıdan ciddi anlamda kâr etmiş olimpiyat oyunu. Her iki Olimpiyat oyununu göz önünde bulundurduğumuzda 2020 İstanbul Olimpiyatları’ndan gurur da duyabiliriz endişe de.
Geçtiğimiz Temmuz-Ağustos aylarında Modem Olimpiyat Oyunları’nın 30’uncusu Londra’da düzenlendi. Fransız Fierre de Coubertin’in öncülüğünde ilki İ896’da gerçekleştirilen Olimpiyat Oyunları aslında binlerce yıl eskiye dayanan bir geleneğin günümüze yansımış hali. Günümüzdeki oyunların atası olan ve ‘Antik Olimpiyat’ olarak adlandırılan bu spor organizasyonu, kesin kanıtlara dayanmasa da İ.Ö 9. yüzyıl civarlarına kadar tarihlenmiş durumda.
Yüzyılımızda Olimpiyat Oyunları’nın geçmişindeki emellerinden biraz uzaklaşmış olduğunu görüyoruz. Her ne kadar Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) düzenlenen her Olimpiyat’ı ‘Olimpik Ruh’ çerçevesinde korumaya çalışsa da, küresel anlamda ilgi çeken bu etkinlik, televizyon yayım ve internet sayesinde milyonların canlı olarak takip ettiği ve bütçesinin milyar dolarlar seviyesine ulaştığı dünya çapındaki en büyük spor organizasyonu haline gelmiş durumda.
ADAY ŞEHİR İSTANBUL
Modern oyunların başladığı 19. yüzyılın sonundan bu yana olmasa da Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) kurulduğu 1908 yıkıdan itibaren birçok sporcumuz bu oyunlara katılmış ve çeşitli başarılar elde etmiş.
Olimpiyat Oyunlan’nın Türkiye’yi ilgilendiren kısmı ise yoğun olarak son 25 yıla yayılmış durumda. 1992’de ilk defa Olimpiyat Oyunları’na adaylığım koyan İstanbul, bu adaylıkta istediğini bulamamış ve 2000 Olimpiyat Oyunları Avusturalya’nın Sidney şehrine verilmişti.
2000 yılı için yapılan bu ilk adaylık başvurusu İstanbul için uzun yıllar boyunca yapılacak başvuruların da bir başlangıcı olacaktı. 2004, 2008 ve 2012 Olimpiyat Oyunları için yapılan başvurularda da sırasıyla Atina, Pekin ve Londra’ya karşı yarışı kaybeden İstanbul ve TMOK, artık ciddi bir strateji belirlemeye karar verdi ve 2016 Olimpiyat Oyunları için aday olmayacağım açıkladı. Böylece 2020 için daha iyi hazırlanabilecek ve İstanbul beşinci dek yapacağı bu başvuruda mutlu sona ulaşabilecekti.
Temmuz 2011 ’de verilen başvuru dosyası ile İstanbul aday kent olabilmek için IOG’den onayı aldı. Bu sürecin sonunda, yani Ocak 2013’te son adaylık dosyası IOC’ye teslim edilecek ve 2020 Olimpiyat Oyunları’nın ev sahibi ülke 7 Eylül 2013’te toplanacak 125. IOG Genel Kurulu’nda açıklanacak.
RÜYA YOKSA KABUS MU
Modem Olimpiyat Oyunları’nın tarihine ve her oyunun ardından yayınlanan detaylı raporlara baktığımızda bir Olimpiyat’ı düzenlemenin ev sahibi şehre katkı mı sağlayacağım yoksa ekonomik bir uçuruma mı sürükleyeceğini önceden kestirmek çok zor. İstanbul’un adaylığı Türk sporu için paha biçilemez derecede önemli olsa da, eğer düzgün planlama yapılmazsa önümüzdeki on yıllar boyunca şehrin ve hatta ülkenin ekonomisini zorlayacak borç batağına da neden olabilir.
Geride kalan 30 Olimpiyat’ı (Yaz Olimpiyat Oyunları) incelediğimizde birbirine tarih olarak yakın iki Olimpiyat’ın bu konuda iki zıt örnek teşkil ettiğim görüyoruz: Oyunlar tarihinin en çok zarar eden etkinliği olan 1976 Montreal (Kanada) Olimpiyat Oyunları ile en çok kâr eden 1984 Los Angeles (A.B.D.) Olimpiyat Oyunları.
MONTREAL 1976
Dünyanın en kapsamlı spor organizasyonunu düzenlemek için öncelikle yapılması gereken, Oyunlar’m ev sahipliği için başvuru yapıldıktan sonra mümkün olan en kısa sürede stratejik planlamanın yapılması ve ardından finansal bütçenin oluşturulması olacaktır. Montreal Olimpiyat Oyunları Organizasyon Komitesi’nin (GOJO) en büyük hatası ise daha en başında, yani planlama aşamasında başlamaktaydı. COJO, 1970’te kazandığı ev sahipliğinin ancak üç sene sonrasında, yani 1973’te ilgili yasayı bölgesel hükümetten geçirmeyi başarabilmiş ve organizasyon çalışmalarına Oyunlar’a sadece üç yıl kala başlayabilmişti.
Tarihin ekonomik anlamda en kötü yönetilmiş Olimpiyat’ı olarak kabul edilen Montreal 1976’nın yaptığı ikinci büyük hata ise daha önce düzenlenen Olimpiyatlarda da aynısının yaşanmasına rağmen organizasyonun getireceği mali yükün büyük bir kısmının şehre yüklenmiş olması ve her zaman olduğu gibi hesaplanan gelir rakamlarına ulaşılamayınca da, bu borcun Oyunlar’ın bitmesinin ardından on yıllarca ödenmek zorunda kalmasıydı. Yani COJO daha önceki Olimpiyatlardan ders çıkaracağına aynı yöntemi izlemiş, yerel ve bölgesel hükümetin bürokratik çıkmazları yüzünden de sadece üç sene içerisinde bütün etkinliği planlamak zorunda kalmıştı. Sonuç ise en başta belirttiğimiz gibi hüsran olmuştu.
İSTANBUL 2020
Bu iki uç örneği inceledikten sonra bir Olimpiyat organizasyonunu düzenlemenin ne kadar ciddi finansal planlama ve öngörü istediğini görebiliriz. Adaylık süreci açık olan son altı Olimpiyat’ın beşine aday olmuş ve dördünden başarısızlıkla ayrılmış bir şehir olarak İstanbul’un her şeye rağmen paha biçilemez bir avantajı var: Bu süreçte kazanan ve kaybeden şehirlerin stratejilerini görme ve buna göre hazırlanma imkanı. Ayrıca 2020 için başvuran diğer adaylara baktığımızda (Madrid ve Tokyo) İstanbul’un bu sefer belki de hiç olmadığı kadar kazanmaya yakın olduğunu görüyoruz.
Olimpiyat Oyunları’nın Türkiye’de düzenlenmesinin Türk spor tarihinin doruk noktası olacağı aşikâr. Son yıllarda büyük sportif organizasyonları başarıyla düzenlesek de, Olimpiyat Oyunları için seçeceğimiz stratejiyi çok iyi belirlememiz gerekiyor. Önümüzdeki yol, bizi yıllarca gururlandıracak ‘Los Angeles mucizesi’ gibi de olabilir; geleceğimize endişe ile bakacağımız bir ‘Montreal faciası’na da dönüşebilir.
LOS ANGLES 1984
1976’da Montreal’de yaşanan facianm yankılan 8O’lere gelindiğinde Olimpik camiada hâlâ sürmekteydi. Finansal ve idari anlamda yetersiz kalan bu organizasyon bundan sonra aday olacak şehirler için aslında çok iyi bir örnek teşkil ediyordu. Montreal’den çıkarılacak ders, Olimpiyatlann sadece devlet desteğine güvenerek planlanamayacağı ve bu planlama aşamasının mümkün olan en kısa sürede başlaması gerektiğiydi. İşte bu iki derse çok iyi çalışacak olan Los Angeles Olimpiyat Oyunları Düzenleme Komitesi (LAOOC) özellikle kendilerinden önce düzenlenen üç Olimpiyat’ı çok iyi analiz etmişti: Münih ‘72, Montreal ‘76 ve Moskova ‘80. Münih ve Moskova’da düzenlenen oyunlar, Olimpiyatlar’ın organizasyon yönünden çok politik yönüyle ses getiren etkinlikler olmuştu. Münih’te Yahudi sporculara karşı düzenlenen saldın ve Moskova’da Sovyet Rusya hükümetine protesto amaçlı olarak yapüan tarihin en büyük Olimpiyat protestosu nedeniyle bu iki organizasyonun sportif yönü ikinci planda kalacaktı.
LAOOC’nin organizasyon planlaması büyük oranda Montreal’den çıkarılan derslere dayanmaktaydı. Amerikan Olimpiyat Komitesi’nin o dönemki başkam Peter Ueberroth’a göre çok iyi bir idari ve finansal planlama ile hiç devlet desteği olmadan da bir Olimpiyat düzenlenebilir ve finansal bir krize neden olmadan gelecek nesillere olumlu bir miras bırakılabilirdi. Oyunlar’ın ardından Amerikan Time Dergisi ‘ 1984 Yılın Adamı’ ödülüne Peter Ueberroth’u layık görecek ve bu başarı daha sonra düzenlenecek Olimpiyat Oyunları’nın da kaderini değiştirecekti.
1979 yılında Los Angeles kenti Oyunlar’ın ev sahipliğini kazanır kazanmaz, LAOOC özel bir firma ile anlaşıp finansal bir plan hazırlattı. Bu plana göre LAOOC’nin finansal stratejisi iki ana temel üzerine oturtulmuştu. Birincisi, erkenden sponsorluk anlaşmalarının yapılması ve sponsor olan firmanın yapacağı ödemenin büyük bir bölümünü hemen tahsil edilmesiydi. İkincisi ise Oyunlar’ın yayın ihalesine katılacak medya kuruluşlarının depozito olarak (kazanamayanlara geri ödenecek şekilde) 500.000$’lık ödeme yapmalarının şart koşulmasıydı. Böylece beş yayıncı kuruluş ihaleye gireceğini bildirdi ve sadece bu ihale ile 2.500.000 dolarlık bir kaynak oluşturulmuş oldu. Sponsorlardan da alınan ödemeleri bu miktara ekleyen LAOOC müthiş bir başlangıç gelirine sahip olmuştu. Toplanan bu fon hemen yüksek bir faiz oram ile yatırım olarak kullanıldı. Bu yatırımdan gelecek düzenli faiz geliri LAOOC’nin organizasyonu için büyük bir hareket imkanı sağladı. Bu modeli ilk defa kullanan Los Angeles, tüm dünyaya devlet desteği olmadan bu çapta bir organizasyonun nasıl yönetilebileceğini de göstermiş oldu.
Los Angeles ve Montreal’in bu kadar zıt sonuçlar doğurumasındaki tek neden planlama ve mali politikalar değildi el bette. Los Angeles’ta hali hazırda bulunan tesislerin Montreal’dekinden katbekat fazla sayıda olması ve Amerika Birleşik Devletleri’nin özellikle Yaz Olimpiyat Oyunları’nda Kanada’ya göre daha fazla sporcuya ve daha geniş bir kültürel altyapıya sahip olması da bu konuda büyük bir etkendi. Ancak bu nedenler bile Montreal’in ortaya çıkardığı 1 milyar dolarlık zararı ve Los Angeles’ın 250 milyon dolarlık kârım açıklamaya yetmeyecektir.