Altın Suyunda Bir Sergi

Altın Suyunda Bir Sergi

Türkiye burjuvazisinin tarihini, daha doğrusu mikro tarihini bilmiyoruz. Aslına bakılırsa;

Türkiye'de yaşayan hiçbir toplumsal katmanın, çevrenin, sınıfın mikro tarihini bilmiyoruz. Sosyal antropoloji açısından, kültür tarihi bakımından, mikro tarihçilik bakımından yoksulun da yoksuluyuz. Bizde biyografi edebiyatının olmamasıyla bu hal arasında elbette bir ilişki var. İnsanı en küçük ölçekte tanıyınca ait olduğu sınıfı; sınıfını tanıyınca

İnsanın gösterdiği tepkileri, kullandığı tercihleri, toplumsal hayat içindeki tekliflerini kestirebiliyoruz. İşte Kadir Has Üniversitesi, Rezan Has Müzesi'nde açılan "90 Yılın Tanıklığı" sergisi tam da böyle bir yere oturuyor.

Kayseri-Adana Hattı

Rezan Has, Kadir Has Bey'in eşi. Kayseri kökenli ama İstanbullu. 1927 yılında doğmuş. 1942 yılında evlenmiş. O yıldan 1960'a kadar Adana'da yaşamış. (İşte bir başka işlenmemiş konu: Türkiye'de toplumsal yapının çok hareketli bir şekilde değişmeye başladığı 1950 sonrasında bu değişimin odak noktalarından biri olan Kayseri - Adana hattını, özellikle Adana'nın o bahsettiğim mikro tarihi ne zaman yazılacak?) Ardından İstanbul'a geliyorlar. O gün bugündür hayatları İstanbul'da, varlıklı, etkili bir aile olarak sürüyor. Kadir Bey 2007'de vefat ediyor.

Uzun, görkemli, zevkli ama muhakkak ki, kendi iç zorluklarını da taşıyan bir yaşam Rezan Hanım'ın yaşamı. Kadir Has gibi bir sanayi devinin sıfırdan başlayarak hiçbir şeyin olmadığı Türkiye'de, çok zor koşulların hüküm sürdüğü 40'larda, 50'lerde Adana'da geçirdiği yıllar sadece güç değil muhakkak ki, incelenmeye de muhtaç.

Şimdi o hayatın birikimi, Rezan Has Müzesi'nde, son derecede özgün ve çok lezzetli bir şekilde sunuluyor.

Bir kere Rezan Has Müzesi başlı başına bir olgu. Kadir Has Üniversitesi içinde yer alıyor. Binanın ilginç bir yapısı var. En altta bir Bizans sarnıcı yer alıyor. Üstünde Osmanlı hamamı var. Üstüne, 1884'te Cibali Tütün Fabrikası yapılıyor. O bina da mükemmel bir restorasyonla 2002'de Kadir Has Üniversitesi'ne dönüştürülüyor.

Müzenin enfes bir yeraltı, Anadolu - Bizans koleksiyonu bulunuyor. İstanbul için önemli bir müze bu. Rezan Has sergisi için de daha uygun bir mekan düşünülemezdi.

Tam Bir Kültürel Sergi

Sergi tam anlamıyla bir kültürel sergi. Rezan Hanım'ın evliliği, yani 1942 yılıyla başlıyor ve 10 yıllar halinde gelişiyor. Her dönem o yıllara ait ve Rezan Has'ın dönemin modasmı yansıtan giysileriyle ve özel ilgisi olan müzikle bütünleştirilmiş. Şimdi Kadir Has Üniversitesi Bilgi Merkezi'nde saklanan plaklar bu defa sergiye yerleştirilmiş. Dönemin müzik dinleme aygıtları yani radyo ve pikaplar var. Dileyenler plakları dinleyebilir de.

Bir kere o koleksiyon başlı başına bir olgu. (Aman Allahım, satın aldığım, elimden geçen, defalarca dinlediğim o plakların şimdi, 50 yıl sonra 'müze parçası' olarak sergilenmesi... İnsan ve zamanın bu bitmeyen çelişkisi! Nitekim sergi açılışında etrafımdaki "gençler"e o plakların öykülerini anlattım, teker teker.) Bize 1950'leri, sahnenin doğuşunu, kide kültürüne geçişi gösteriyor. Sonra, bugünlere yakın son 30 yılın tarihi...

Ardından nefis giysiler geliyor. Dönemin karakteristiğini yansıtan giysiler bunlar. Ve nihayet fotoğraflar. Rezan Hanım müthiş güzel bir kadın. Fotoğraflar, videolar... (Her ailenin bir kaderi vardır. Tanıdığım kadarıyla ailenin bütün kadınları birbirinden güzel.) Kısacası, Türk burjuvazisinin kültür tarihi bakımından, popüler kültürün kökenleri bakımından, zevk dediğimiz bireysel ama toplumsal temellere de sahip o gerçeğin somudaşması bakımından önemli bir sergi bu.

İngilizce Adı Yaşamayı Bilmek

Ben üç şeyin daha olmasını isterdim. Birincisi, söz konusu 10 yılların toplumsal, siyasal panoramasının da kısa bir şekilde verilmesi çok açıklayıcı olurdu. İki, serginin mudaka büyük veya küçük bir kataloğu yapılmalı. Üç, Rezan Has Hanım'la şu belirttiğim noktalarda yaşamını anlattığı bir sözlü tarih çalışmasına hemen yarın başlanmalı. Bu ihmal edilemez bir görev ve sorumluluktur. Belli ki, daha çok sergiler yapılacak Rezan Hanım ve Kadir Bey için. Bu adımlar o sergilerde atılır.

Abdülhak Hamit Tarhan için "altın suyuna batırılmış bir hayat yaşadı" denir. Rezan Hanım'ın hayatı da biraz öyle. Nitekim serginin İngilizce adı savoir viure (yaşamayı bilmek - gusto) bunu çağrıştırıyor.

Gerçekten öyle, altın suyuna batırılmış bir hayat ve sergi bu...