Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Cibali Kampüsü’nde 26 Nisan tarihinde düzenlediği Tarihi Eserlerin Ülkesine İadesinin Hukuksal Süreci’konulu sempozyum, Institute of Law Studies ve Polish Academy of Science’dan Andrzej Jakubovvski’nin katılımı ile gerçekleşti. Gazeteci ve akademisyenlerin de konuşma yaptığı ve katılımcılara yöneltilen sorularla etkileşimli olarak ilerleyen sempozyum iki ana oturumda yapıldı.
Sempozyumun ilk oturumunda Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Şener, yurt dışına götürülen eserlerden örnekler vererek, bu eserlerin sosyal faydalan ve ekonomik etkilerinden bahsetti. Yurt dışına götürülen eserler arasında; Datça Yarımadası’nda yer alan antik Knidos şehrinin önemli heykellerinden biri olan Datça Afroditi’nin, Antik Yunan heykel sanatının en ünlü örneklerinden biri olup Louvre müzesinde sergilenen Venüs de Milo heykelinin ve 1884 yılından beri Paris’teki Louvre müzesinde sergilenen Semadirek Kanadı Zaferi’nin yer aldığım belirten Şener, ayrıca hukuka aykırı olarak yurt dışına götürülen eserler arasında; Alman mühendis Cari Humann tarafından Prusya’ya kaçırılan, şu an Berlin’deki Pergamon (Bergama) Müzesi’nde sergilenen Bergama Zeus Sunağı’mn kalıntılarının, Dört Roma Atı Hipodromu’nun, 1960’k yıllarda Uşak’ın yakınlarında çıkarılarak ABD’ye kaçırılan ve 1993 yılında uzun bir hukuki süreç sonrası geri alınan Karun Hazinesi’nin ve Amerika’da açılan dava sonucu 1999 yılında Türkiye’ye getirilen Antalya'nın Elmalı ilçesinde bulunmuş Elmalı Hazinesi’nin olduğunu ekledi.
Bu eserlerin ekonomik etkilerinden de bahseden Şener, müzelerde sergilenen tarihi eserlerin ülkelere ekonomik açıdan birçok katkısı olduğunu söyledi. Leonardo’nun eserlerinden Mona Lisa’yı örnek vererek, tablonun dışsal ekonomide yılda 100 milyon, çevresine ise 1 milyar dolar getiri sağladığım ekledi ve şöyle dedi: “Ayrıca sosyal fayda açısmdan da değerlendirilen eserlerin marjinal maliyetinin 0, getirisinin ise sonsuz olduğu tespit edilmiş. Bunun başlıca sebebi, eserlerin 2 bin yıllık da olsa sergilenmesinin mümkün olması.”
Birinci oturum, Cumhuriyet Gazetesi yazan Özge Acar'ın, el konulan eserlerin zaman aşımına uğramadan uluslararası iç hukukla ve diplomatik yollarla geri alınma süreci ve bu alandaki çalışmalar hakkındaki konuşması ile devam etti. Acar konuşmasında, üç Hollanda gemisi tarafından İzmir’den müzeye götürülürken, aralarında bir de mezar taşının bulunduğu 12 parçalık eseri müzeyi taşıyan geminin, Manş Deniz’i açıklarında bir Alman gemisiyle çarpışması sonucunda batması ve kaybolan eserlerin aranma sürecinden bahsetti. Bu süreçte, su altından çıkarılan buluntuların İngilizler tarafından ele geçirildiği ve Yunan kültürüne ait bu eserlere bir yıl içerisinde sahip çıkılmadığı takdirde eserlerin resmen İngilizlerin eline geçeceğine dikkat çeken Acar, Türkiye adına hak iddia eden Ankara'nın bir yılın sonunda eserleri almaya hak kazandığını belirterek, eserleri çıkaran beş dalgıcın haklarının saklı tutulduğunu söyledi. Ayrıca, kaçırılan eserlerin davasız geri alınabilmesi mümkünken, eserlerin Osmanlı Dönemi’nde kaçırılmış olmasının zaman aşımına uğrama tehdidini doğurduğunu ifade eden Acar, sonuç olarak dalgıçların saklı haklarından dolayı 25 bin sterlin ödeyen Türkiye’nin eserleri geri aldığım belirtti. Acar: “Bu olaydan sonra, benzer şekilde yurt dışına çıkarılan eserlerin davasız bir şekilde geri alınması için diğer ülkeler de harekete geçti. Yapılan toplantıdan sonra galerileri desteklemek amacıyla Amerika’da bir vakıf kuruldu. Ayrıca Amerikalıları bilinçlendirmek adına bir kitap yayımlandı ve Güney Amerika’daki ülkelerin baskısıyla eski eser kaçakçılığının önlenmesine yönelik çalışma yapıldı.” dedi.
ESERLERİN GERİ ALINMA SÜRECİ ve HUKUKİ BOYUTU
Kaçırılan eserlerin nasıl iade edileceğinin değil de bu eserlerin kaçırılmasının nasıl önleneceğinin tartışılması gerektiğim belirten Acar, ayrıca günümüzde medyada çoğalan define haberlerinin ve gittikçe artan define-antika arama yöntemlerini içeren web sitelerinin önlenmesi ve bu işin Kültür Bakanlığı uzmanlığında yapılması gerektiğini ifade etti.
Sempozyumda yer alan bir katılımcı; Kültür Bakanlığı’nın her türlü geri alım önerisine açık olduğunu ve bunun için çalışmalar yürüttüğünü; fakat geri alım sürecinin basit bir süreç olmadığım belirterek, bakanlığın yürüttüğü çalışmalar arasında; kaçakçılığın önlenmesi, metal dedektörler üzerine kanun ve taşanların hazırlanması ve tarihi eserlerin korunmasına yönelik çalışmaların bulunduğunu söyledi. Ayrıca, 1970 Unesco Tarihi Kültür Eserlerini Koruma Kanunu ve Lahey Sözleşmesi kapsamında işlem yapan bakanlığın, 90’h yıllardan beri müzakere yöntemini kullandığını, buna bağlı olarak da eserlerin geri alınma sürecinin geçmişe göre kısalmış olsa da hala uzun sürdüğünü ekledi.
SURİYE SAVAŞI SONRASI ESER KAÇAKÇILIĞI TRAFİĞİ
Sempozyumda yer alan bir katılımcı, bakanlığın 2012’den beri konuyla ilgili yoğun bir çalışma yürüttüğünü söyleyerek, 2012 yılından beri Suriyelilerden 11 bin adet tarihi eserin ele geçirildiğini belirtti. Katılımcı, bu eserlerin kolluk kuvvetleriyle görüşüldükten sonra depolanıp sergilendiğini ifade ederek, konuyla ilgili Interpol’le iletişime geçildiğini ve Birleşmiş Milletler Komitesi tarafından alman tedbirlerin de uygulandığım ekledi. Katılımcının anlattıklarına göre, diplomatik iletişime geçilerek Irak’la yapılacak hukuki meseleler konuşulup, eserlerin iadesi istendiği halde iade gerçekleşecek. Ayrıca tarihi eserlerin hukuka aykırı olarak taşınmasını önlemek için trafik ağı olarak Kıbrıs, Lübnan, Mısır ve Hatay seçildi.
Sempozyumun ikinci oturumunun ilk konuşmasını Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Maria Varaki, eser kaçakçılığının tarihi ve eser kaçakçılığını önleme tartışmaları hakkında yaptı. Britanya Müzesi’nde sergilenen Antik Yunan eserlerinin Yunan hükümeti tarafından nasıl yönetildiğini örnek gösteren Varaki, 1993’te düzenlenen İnsan Haklan Konferansıyla birlikte kültürel değerlerin ülke içinde kalması ve korunmasına yönelik çalışmaların önem kazandığım belirtti. 1980’lerde başlayan görüşmelerde ise
Yunan hükümeti ve Birleşik Krallık arasında bu yönde görüşmelerin yapıldığını ve diplomatik müdahaleler sonucunda ülkenin kültürel yapısının korunması için iade talebinde bulunulduğuna değinen Varaki, Britanya avukatlarının eserlerin geçmişi hakkında yaptıkları araştırmalara Yunan hükümetinin Unesco’yu da dahil etmek istediğim belirtti. Açılan davanın konusunun tarihi eserlerin hukuk dışı yollarla götürülmesine bağlı olarak zararın tazmini ve bu eserlerin iadesi üzerine olduğuna değindi.
Sempozyumda, devletlerin önceki zamanlarda kaçırılan eserlerin iadesine yönelik hazırladıkları ve bu eserleri koruma altına alan bir diğer anlaşmanın da Maastricht Antlaşması olduğuna değinildi. 10 Aralık 1991 yılında Maastricht’te düzenlenen zirvede, önceden yapılan hükümetler arası iki konferansın sonuçlan temel alınarak yeni bir Avrupa Toplulukları Antlaşması yapıldığı belirtildi. Anlaşma sonucunda, Avrupa topluluklarına yeni boyutlar kazandırıldığı ve AB’nin “üç temel direği” oluşturularak, yeni bir hukuksal yapı düzenlendiği konuşuldu. Ayrıca, bu antlaşmayla birlikte alman kararların, Avrupa'nın kültürel yapısını koruyucu özelliğe de sahip olduğu ve Avrupa Birliği’ndeki bu yasal düzenlemelerin eserlerin geri verilmesine yönelik olduğu belirtildi.
Sempozyuma katılan Andrzej Jakubovvski; konunun diplomatik tarafını, lojistik yönünü, AB bağlamında kayıp kültürel nesnelerin kimle beraber nereye gittiğini ve tazmin, geri iade gibi yönlerini ele aldı. Tarihi dokunun bir parçası haline gelen ve yıllara meydan okuyan çoğu eserin; Kamboçya, Endonezya gibi Uzakdoğu ülkelerinden Hollanda ve Birleşik Krallık gibi kolonilerle Fransa’ya taşındığını, aynı şekilde Kanada tarafından taşman eserlerin de tarihi ve kültürel yapı açısından önem arz eden eserler oldukları için uluslararası hukuk davalarına konu olduğunu ve bu davalarca tazmin edildiğim belirten Jakubowski, 19. yüzyılda yapılan uluslararası düzenlemelerin ve getirilen yeni kuralların, çalman tarihi eserleri geri getirmeye ve bu eserlerin tekrar çalınmasını önlemeye yönelik olduğunu belirtti. Geri getirilen eserlerin tekrar çalınmasını önlemeye yönelik yapılan düzenlemelerin arasında, ihracatın önüne geçilerek eserlerin karantinaya alınmasının bulunduğunun altını çizen Jakubowski, bu maddelerin uygulanmasının oldukça zor olduğunu, çünkü bu tür bir ihracatın yapıldığı birçok ülkenin olduğunu söyledi.
Maastricht Antlaşmasında yer alan 36. maddenin de bu kapsam dahilinde değerlendirildiği belirtildi. Ulusal hâzineyi ve tarihi dokuyu korumaya yönelik olan bu maddenin değerlendirme önerisinde popülizmden kaynaklı değişikliklerin meydana geldiği, bu tür eserlere olan ilginin artmasıyla, söz konusu olayların da daha sık yaşandığı belirtilen sempozyumda, bu konu üzerinde düşünülen yönergenin, koruma ihtiyacı olan malların serbest dolaşımını kontrol altında tutmak üzerine olduğu da belirtildi.