Buzulların hızla erimesi, aşırı yağışlar, seller, fırtınalar ve hortumlar değişen iklim koşullarına bağlı olarak 2012 yılında da tüm hızıyla kendini hissettirmeyi sürdürdü. Bunun sonucunda binlerce insan hayatını kaybederken, bu doğal afetler milyarlarca dolarlık zarara yol açtı. Eğer ciddi önlemler alınmazsa bu felaketlerin boyutları önümüzdeki yıllarda daha da hissedilecek. Tabii Türkiye de henüz dramatik boyutlarda olmasa da 2012 yılında küresel iklim değişiminin yol açtığı aşırı yağış ve sellerden nasibini alan ülkeler arasında yer aldı. Özellikle geçtiğimiz yıl enerji konusundaki (HES, termik ve nükleer santraller) politikalar çevrecilerle hükümeti sürekli karşı karşıya getirdi. Bu mücadelenin 2013 yılında da süreceği mahkemelere açılan davalardan anlaşılıyor.
Giderek ısınan dünyamızda, küresel iklim değişikliğinin belirtileri uzun bir süreden beri kendini gösteriyor. Bunun en belirgin özelliklerinden biri, kuzey kutbundaki buzulların erimesi, okyanus akıntılarındaki ve buna bağlı olarak da yağış rejimlerindeki değişimler... Henüz buzulların erimesi küresel anlamda kıyılarda su seviyesini etkilemeye başlamış değil ama yağış rejimlerinin değişmesi, fırtınalar, kasırgalar, kuraklık, aşın yağış, seller olarak yerküreyi sarsmaya devam ediyor. Bilimsel araştırmalara göre, su seviyesinin yükselip kıyılan etkilemesi çok uzak değil...
Eskimolar, Kuzey Kutbu buz kütlesinin yavaş yavaş yok olduğunu görüyorlar; Güney Amerika'da ve Asya'nın güneyinde yaşayanlar çok büyük fırtınaları ve selleri, Avrupalılarsa orman yangınların ve öldürücü sıcak dalgalarını yaşıyor. Çünkü dünyamız bin yılı aşkın süredir, geçtiğimiz 30 yıl içinde ısındığı kadar hızlı ısınmadı.
Hızla eriyen buzulların deniz seviyesini yükseltmesiyle, kıyı yerleşim alanları haritadan silinip gidecek. Ayrıca iklimlerin dengesi bozulacak ve dünya yaşanılması zor bir yer haline gelecek.
Dünya, ‘Küresel ısınma’ kavramıyla 19. yüzyılda tanıştı. Ama popülerlik kazanması 20. yüzyılın sonlarında oldu. Son yıllarda ise günlük konuşma dilimize yerleşti. Günümüzde ortalama eğitim almış herkes, az veya çok ‘küresel ısınma’ ve ‘iklim değişikliği’ kavramlarından artık haberdar. Sıcaklıkların artması, aşın yağmurlar, seller, beklenmedik hava değişimleri bilgili bilgisiz herkesi ürkütüyor. Önümüzdeki yıllarda, okyanusların da ısınmasıyla kasırga, tropikal fırtına, tayfun, hortum, buz firtmalan, yıldınmlı fırtına ve sel baskınları şiddetini giderecek artıracak.
KY0T0 PROTOKOLÜ’NÜN SÜRESİ DOLDU
Doğu Anglia Üniversitesi İklim Değişimi Araştırma Merkezi'nden Nick Bross, dünyanın diğer iklim bilimcilerinden farklı düşünmüyor. Bross, “Önlem alınmazsa, dünyanın ısısı yüzyıl sonunda görülmemiş bir düzeye erişecek. İklimler tümden değişime uğrayabilecek. Yiyecek kıtlığı başlayacak, yaşamın sürdürülmesinin zorlaştığı bölgelerden toplu göçler, kalan kaynakların paylaşım kavgası, sosyal sistemlerin altüst olmasıyla birlikte; dünya yok olmasa da çok zor yaşanır bir yer haline gelecek” diyor.
Bitim adamları, gelecekte yer kürenin sıcaklığında yaşanacak 1,1 -5,8 derecelik artışın yol açacağı sonuçlan öngörebilmek için çeşitti iklim modelleri geliştirmeye başladılar. Bu nedenle de birtakım adımlar atılmaya başlandı. Kyoto Protokolü bunlardan biri ve en önemlisiydi. Gelişmiş ülkelerin, sera gazı satinımlanm 2008-2012 döneminde 1990’daki düzeyin ortalama yüzde 5 altına indirmeyi kabul ettikleri bu anlaşmayla, küresel ısınmaya ve iklim değişikliklerine çözüm olabilecek çareler aranmaya başladı. Sera etkisine yol açan gazların azaltılması konusunda, uluslararası düzeyde tek bağlayıcılığa sahip anlaşma olan Kyoto Protokolü’nün süresi de 2012'de dolmuş durumda.
NEDİR BU KÜRESEL ISINMA?
Kömür gibi fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, karbondioksit ve metan gazı gibi sera gazlanmn atmosferdeki miktarını arttırdı. Bunların artışı, yerkürenin sıcaklığını etkiledi.
Atmosferde bulunan ve kısaca sera gazlan adı verilen karbondioksit, su buhan, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açıyor. Yani bu sera gazlan vasıtasıyla sıcaklık atmosferde tutuluyor. Bu da, ortalama sıcaklığın artması anlamına geliyor.
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİNİN SORUMLUSU KİM?
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, soruya şöyle yanıt veriyor:
“Bu soruların yanıtı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından net bir şekilde verilmiş ve büyük kabul görmüş. Sadece insana bakarak, yani doğal nedenleri ihmal ederek şu anki ısınmayı tam olarak açıklayanlayız. Ama tüm etkenleri dikkate aldığımız zaman şu anki ısınmayı tam olarak açıklayabiliyoruz. Sonuç olarak bilimsel anlamda hiç şüphe yok; artık insan iklimi değiştiriyor, hem de jeolojik evrelerde hiç gözlenmemiş bir hızla değiştiriyor. Bu yüksek ısınma yüzünden de yeryüzünde tropikal fırtınalar, kuraklık ve ani seller şeklinde alarm zilleri çalıyor.”
YÜZDE 97’Sİ ERİDİ!
Geçtiğimiz Temmuz ayında bitim adamları, gezegende meydana gelen iklim değişiminin önemli etkilerini gösteren ve sonuçlan ciddi boyutlara varan bir dizi olay açıklamıştı. Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi (NSIDC), 1979 yılında uydu kayıtlan tutulmaya başladığından bu yana, Arktik Buz Denizi’ndeki buzulların en düşük seviyeye ulaştığını bildirdi. Ağustos ayının başlarında AvustralyalI bilim adamlan, Antartika’daki son yüzyılın ‘olağanüstü ısınmasının’ gerçek kanıtını buldular. Ve Haziran ayında Grönland Buzulu’nun yüzde 97’si eridi. NSIDC kayıtlarına göre, Arktik Buz Denizi’nde yıllık erime döngüsü, ılıman yaz aylan ve dondurucu kış aylan şeklinde birbirini takip etmekte. Buradaki değişken hava şartlarından dolayı, buz kalınlığı yıldan yıla değişkenlik gösterirken, son 30 yılda dramatik bir azalma gösterdi. Son 10 yitin yaz aylarında, Arktik buzulundaki azalma, uzun- süreli küresel ısınmanın güçlü bir sinyalini veriyor.
Colorado Üniversitesi Çevre Bitimleri’nde araştırma görevlisi Wiltiam Colgon, “Buz örtüsündeki erime olaylanmn frekansı, güneşteki doğal değişkenlikten daha ziyade, insan kaynaklı iklim değişiminin bir sonucu olarak artıyor” diyor. NASA ve Ulusal Bitim Kurumu’nun sponsor olduğu Prof. Mark Tedesco’nun yürüttüğü araştırma, Grönland’daki rekor erime ile iklim değişiminin modellenmiş etkilerinin uyumlu olduğunu gösteriyor. Ancak aralarındaki fark, erimenin son derece hızlı gerçekleşiyor olması. Grönland ve Arktik buzulundaki erimeye benzer durumlar, karasal ekosistemleri ve insan popülasyonlanm tehdit eden, küresel deniz seviyesinin yükselmesini hızlandıracak.
TÜRKİYE’DE NELER OLUYOR?
Türkiye, bir taraftan 1990 yılına göre toplam ve kişi başı sera gazı sahnımlarını hızla artırırken, diğer taraftan da uluslararası düzeyde müzakerelerde pek çok ülkenin gerisinde yer aldı. İ992’de müzakere edilen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne 180’den fazla ülkenin taraf olmasından 12 yıl sonra 2004 yılında taraf oldu. İ997’de kabul edilen Kyoto Protokolü’ne ise 180’den fazla ülkenin taraf olmasından 12 yıl sonra 2009 yılında taraf oldu. 2009 yılında görüşülen Kopenhag Uzlaşması çerçevesinde 140 ülke sera gazı emisyonlarına dair taahhüderde bulundu. Türkiye, Ek-1 ülkesi olmasına rağmen ne diğer Ek-1 ülkeleri gibi azaltım hedefine, ne de gelişmekte olan ülkeler gibi artıştan azaltim hedefine dair taahhütte bulundu. 201 Tde gerçekleşen Durban 17. Taraflar Konferansı’nda Kyoto Protokolü 2. Yükümlülük döneminde de sayısallaştırılmış sera gazı emisyonu sınırlama veya azaltim hedefi almayacağını deklare etti.
Bilim, küresel düzeyde sera gazı sahmlarının 2020 yılında 1990 yılına göre yüzde 25-40 mertebesinde azaltılması gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye ise 2010 yılında satımlarım 1990 seviyesine göre yüzde 115 arttırdı. Böylesi bir yüksek karbon ekonomisinin maliyetini hem vergiler, hem yüksek fosil yakıt fiyattan ile hem de iklim felaketleri ile hep beraber ödedik. İklim değişikliğini durdurmak için Türkiye’nin acilen mutlak sera gazı safim azaltim hedefi koyması, bu hedefi enerji verimliliği ve yenilenebilir eneıji hedefleri ile destekleyerek bu alanlardaki yatınmlan desteklemesi gerekiyor. Böylesi bir süreçte fosil yakıtlara uygulanan vergilerden elde edilen gelirler yine fosil yakıt yatinmlarını teşvik etmek için kullanılıyor. Oysa bu gelirler iklim değişikliği ile savaşımda azaltim ve uyum için harcanmalı. Türkiye mevcut uygulama ve politikalan ile Durban’da altına imza attığı küresel sıcaklık artışını 2 °C’nin altında durdurma hedefinden hızla uzaklaşıyor. Durban’da uluslararası düzeyde belirlediğimiz küresel sıcaklık artışımızı 2 °C’nin altında tutma hedefini gerçekleştirmek için küresel olarak sera gazı safimlanmızı kişi başı 2 ton seviyesinde sınırlamamız gerekiyor. İklim Değişikliği Ulusal Eylem Plam’na göre Türkiye’nin, 1990 yılında kişi başına 3,3 ton olan salından, 2010 ydında 5,5 tona çıktı. Bu seviye Türkiye’nin uluslararası müzakerelerde azaltim hedefi almamasının ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’nin eneıji politikalarında iklim dostu önceliklerin, ülkenin azaltim hedefi koymaması ve aşın fosil yakıt bağımlığı nedeniyle yer bulamadığı ortada. Nitekim bir dizi hedef ve uygulamaya ek olarak 2012 yılının kömür ydı ilan edilmesi de Türkiye’nin eneıji yoğunluğunu dünya ölçeğinde düşürmeyeceğini, karbon yoğunluğunu arttıracağım, daha az dışa bağımlılık politikası altında fosil yakıtlara daha da bağlanacağını gösteriyor.
TÜRKİYE ÜZERİNE DÜŞENİ MUTLAKA YAPMALI
Türkiye, anlaşmalara geç taraf olarak ve iklim değişikliği ile ilgili azaltim hedefi almayarak küresel iklim sistemini koruma konusunda üzerine düşeni yapmamakta. Şu an müzakerelerde izlediği “bekle- gör” yaklaşımı sebebiyle ise çözüme ortak olma firsatmı kaçırmakta, gelecek nesilleri yüksek karbon ekonomisinin ve hızla arttırdığı sera gazı sahmlarının bedellerini ödemeye mahkum etmekte. Türkiye’nin müzakerelerdeki tutumuna bakıldığında, sera gazı salımlarında acilen mutlak azaltim hedefi alarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir.