Gregor Schneider’ın en bilinen işinin Haus U R olduğu söylenebilir. Bu iş, 49’uncu Venedik Bienali için yeniden parçalanmış ve yeniden inşa edilmiş. Sergide (ölü) Totes Haus (Dead House) U R, 1985’ten beri devam etmekte. Schneider’in çalışma şekli bu projeyi de kendi pratiğini de tanımlayan metodudur. “İş kafamda var olmaz. Yapmayı, düşünmekten önde tutuyorum”1 diyerek, çalışmasını plansız, serbest devinimli, yerinde olarak tanımlar. Hazır madde (ready made) ile çalışmaktan daha farklı olarak, sanatçı işin içinde gösterdiğinden daha fazlasını pratiğine yansıtır, bunun için de projeyle birlikte onun içinde yaşar.
Haus U R, 5chneider’ in yerleşme, oda ev gibi kavramların ne olduğuna tekinsiz bir şekilde bakma pratiğidir. Kendisi içinde yaşarken, devamlı olarak inşa eder. Çoklu katmanlar halindeki inşa "duvar önünde duvar, tavanın altında başka bir tavan, yer üstünde başka bir yer, oda içinde başka bir oda’’dır. İçinde yaşadıkça sürekli inşa ederek temel strüktürün ucunu kaçırdığı, plansız bir noktayı tekinsizlikle doldurduğu yeni hali ön yüzünün olduğu duruma işaret eder. Bu tekinsiz hal, Heidegger ve Freud’a referans vererek tanımlanabilir. “Yerleşerek inşa etme edimi, varoluşun durağan olmayan içkin, dayanılmaz yaklaşımından kaynaklanan tekinsizliğe bir karşılıktır. İnsan öznenin kişisel varoluşuna verdiği dikkatli bir farkındalık."1 Böylece yersizliğinin ('Heimatlosigkeit') tekinsizliğine Unheimlichkeit karşılık verebilir.''
Seçilen alanların centrifikasyon ve yeniden inşa gibi büyük operasyonlara maruz kalmasını kullanarak, Hatta- Clark mahalle topluluğunu ya da bunun yok oluşunu da işine dahil eder. 70’lerin sanatsal işleri yerli olanla bağlantısı üzerinden eleştirilirken, sanatçı toplulukla güçlü bağları kalmayan yerleri özellikle tercih etmiştir.
Kesiklerinde olduğu kadar kesme işlerinde de tehdit ve tehlikeyi görmek mümkündür. Şehirde mülki yet, kişiler, araziler ve mimarlık arasında kurduğu ilişkide bunların kullanışsızlığı tekinsiz yöntemleri ileri sürüşü ile bağdaştırılabilir.
Schenider’in pratiği ekleme üzerinde pozitif bir inşa edimi ile tanımlanabilecekken, Matta- Clark’ın pratiği kesip çıkarmalarıyla negatif bir edim olarak tanımlanabilir. Bu karşılaştırma bana parçaların üst üste eklemlenmesi, belirli yerlerde çıkartmalarla üç boyutlu bir mekan oluşturulması fikrini verdi.
Bu iki sanatçının işlerinden hareketle, ikisinde ortak olan kavramların yeniden kurgulanması ve tekrarıyla; şehirde bir bir araya gelme mekanı kurguladım. Bu mekan, hareket eden, kinetik, iki arada bir derede, hareketli çerçevelerden oluşmuş ünitelerle geçici, ama aynı zamanda durağansızlığının rahatsızlık hissi vereceği derecede kinetik modüller, arada geçirilen zamanda daha başka türlü düşüncelerin ve eylemlerin üretileceği bir şehir sahne/buluşma mekanı olarak düşünüldü. Schneider sürekli ekleyip, çıkarıp, tekrar ederken; Matta-Clark’ın boşluklar açma ve zaman/mekan/bakış ile kurduğu ilişki, tekrarlanan modüller ve hareket alanı sağlanmış tekrarlı çerçevelerden farklı anlar, mekanlar ve boşlukların oluşturulmasına olanak sağladı.