Bir Sanat Atölyesi Olarak Doğu Ekspresi

Bir Sanat Atölyesi Olarak Doğu Ekspresi

2016’nın Eylül ayında Greenpeace Rainbow Warrior gemisine “Artists on Board” projesine davet aldığımızda, çok heyecanlanmıştık. Önceden hazırlıklar yapmamıza rağmen gemide nasıl bir ruh halinde olup, neler üreteceğimizi, ya da nasıl bir ortamda 3 gün kalacağımızı kesinlikle hayal edemiyorduk. Gemiye bindikten sonra katılan tüm sanatçılar kendini sadece işine adamakla kalmayıp, geminin farklı atmosferi sayesinde hepsi çok farklı şeyler yaptılar. Sadece gemide bir yolcu olmamak, dünya üzerinde en önemli gemilerin birinin üzerinde sanat üretmemize imkân tanınmış olmasının heyecanıyla çok iyi konsantre olabildik. Bu deneyim ve heyecanımızı da ürettiğimiz işlerimize aktarmaya çalıştık.

5 ay sonra Moving Atelier projesi altında başka bir deneyim bizi bekliyordu. Bu sefer, Fest Travel sponsorluğunda “Doğu Ekspresi ile Kars” turuna katılacak ve trende iş üretmeyi deneyecektik. Fest Travel’a bu fikri sunduğumuzda bunun desteklenmesinin imkânsız olduğunu düşünüyorduk fakat öyle olmadı. Aksine tüm Fest Travel çalışanları çok heyecanlandı ve projemize destek olabilmek için bize ellerinden geleni yaptılar. Biz de karşılığında onların sosyal medya hesaplarından hem kendi çalışmalarımızı hem de tur sırasındaki deneyimlerimizi paylaştık.

Doğu Ekspresi projesinden önce Moving Atelier projesini biraz açmak gerekiyor. Moving Atelier, Aslı Narin tarafından gerçekleştirilen hareketli bir sanat projesi. Yolculuk, dolaşmak, amaçsızca dolanmak, aramak gibi kavramlar, Aslı’nın kendi sanat işlerinde hep vardı aslında. Greenpeace deneyimi ve daha önceki aylarda Gümüşlük Akademisi’nde geçirdiği bir aylık sanatçı misafir programı sayesinde beraber seyahat ederek sanat yapma fikrini bir projeye dönüştürmek üzerine düşünmeye başlamıştı. Moving Atelier projesini oluşturarak kendi çalışmalarında var olan bu temaları bir adım öteye götürerek her yolculuğunda bir sanatçıyı birlikte üretmeye davet etmeye başladı. Bu yolculuk alanlarım bir atölye gibi kullanarak, sanatçıların seyahatin getirdiği limitli zaman ve mekân ortamında ve yolculuk sırasında yeni üretimler yapmasının yolunu açmış ve bir başkasıyla iş birliği halinde çalışmanın yöntemlerini aramaya başlamış oldu.

Yolculuğa çıkmadan nelerle karşılaşacağımızı ve yol deneyimi ile neler çıkartabileceğimizi bilmediğimiz için projeye başlarken projeyi bembeyaz temiz bir sayfa gibi düşünmeye çalıştık. Bu da işin, yolu deneyimleme ile etkileşimini daha da güçlendirdi. Moving Atelier’in yolculuğu, Doğu Ekspresi için Pendik garından hızlı trenle Ankara’ya oradan da trene bineceğimiz Kırıkkale’ye gitmekle başladı. Bu kısmı biraz uzun sürdüğünden sabırsızlığımız doruk noktasına çıkmıştı. Doğu Ekspresi’ne ancak akşam 18.30 civarında varabildik. Trene bindiğimizde heyecandan en başta ne yapacağımızı şaşırarak sağa sola bakıp elimizdeki imkânları ve neler yapabileceğimizi konuştuk. Tren 19.30’da yola koyuldu. Biz de bavullarımızı kompartımana atar atmaz çalışmaya başladık. Bu sefer 3 gün yerine 24 saatimizin olması, bizi bir yandan daha fazla heyecanlandırmış ama bir o kadar da strese sokmuştu. Ses ve video üzerine yoğunlaşarak elimizden geldiğince fazla kayıt almaya çalıştık. Bir yandan da tren camından gece manzarasını izlemek ve neler yapabileceğimizin sınırlarım zorlamak çok keyif vericiydi. Seyahat halinde ses ve video kaydı almanın en büyük zorluğu etrafın ve ortamın sürekli değişim halinde olması; sizi görsel, işitsel bir devinim içine sürüklemesi ve bu devinim içinde değişen ortamı kaydetmeye çalışmaktı. Bir işe yoğunlaşırken diğer taraftan birçok şeyi de kaçırıyormuş gibi hissediyorduk, fakat bir süre sonra anlık kayıt altına alabileceğimiz en iyi ses ve görseli yakalamaya odaklandık. 24 saat süren yolculukta, trenin sesinin geçtiği her ortama göre değişmesi ses kaydını sürekli hale getirdi. Vadiler, köprüler, tüneller ve düzlükler gibi farklı ortamlarda trenin hem içinden hem de dışından gelen sesler çok farklı olduğundan hepsini yakalamak için bol bol trenin içinde hareket halindeydik. Süreç uzun gözükse de çakşırken yaşanan yoğunluktan dolayı zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Birçok sesi ve görseli hızlı ve özerdi bir şekilde kaydetmeye çalıştık. 3 saatlik uyku sonrası biraz sersem gibi olsak da bu sefer gündüz gözüyle neler yapabiliriz diyerek kendimizi tekrar çalışırken bulduk. Bir noktadan soma elimizde biriken malzemelere bakmaya ve onlarla bilgisayarlarımızda çalışmaya başladık. Adı üzerinde gerçekten atölyemiz hareketli oldu denilebilir. Kompartımanın içine dizüstü bilgisayarlarımızı kurduktan sonra montaja başladık ve bir kaç dakikalık bir video ortaya çıkardık, fakat işin tam bitmiş hali İstanbul’a döndüğümüzde çıktı. Mart ortası gibi canlı bir performans ile işi sunduk. İşin bitmiş halini http://movingatelier.org/ sitesinden görebilir ve dinleyebilirsiniz.

Yeni bir yolculukta görüşmek üzere ...