“Ağaçkakan, bilinenin aksine müthiş ağaç dostudur. Ağaçları, baş belası bilumum tırtıl, böcek ve kurtçukları yemek için kakar. Ağaçkakanlar kadın sorununu çoktan çözmüştür, eşler sırayla kuluçkaya yatar. Üstelik yavruların bakımıyla daha çok erkek ağaçkakanlar ilgilenir. Kurultay toplasalar yarısı kadın olurdu yani. Hem ağaçkakanlar sınır bilmez, onlar bayraklar ötesi hayvanlardır. Dünyanın neredeyse her yerindeler. Üstelik çok renkli, çok çeşitliler ve tedirginlikleriyle meşhurlar. Bizler gibi.”
Yakın zamanda “tuhaf” bir yayınevi kuruldu: Ağaçkakan Yayınları. Tuhaflığı yayımlamaya başladığı ilginç kitaplardan ve serilerden geliyor. Geçtiğimiz ay Hazır Bilgi Serisi’nin ikinci kitabı olarak 100 Tuhaf Kitap yayımlandı. “Tuhaf”; “hediye, yeni şey” anlamına gelen “tuhfe”nin çoğulu. Alışılmışın dışında, değişik, şaşırtıcı, anlaşılmaz demek olan “tuhaf”; aynı zamanda gülünç ve eğlenceli anlamlarını da içeriyor. Bu yazıda tanıtacağım 100 Tuhaf Kitap’ta da kelimenin bütün karşılıklarını örneklendiren kitaplar mevcut. Daha önce yayımlanan Hazır Bilgi serisinin ilk kitabı Metin Solmaz tarafından hazırlanan Türkiye’ye Ait 100 Büyük Yanılgı başlığını taşıyordu. Aslında yanılgılar, kulaktan kulağa dolaşan, üzerinde çok düşünülmeden üretilip dolaşıma giren yargılarımızdan oluşuyor. Bu yanılgılardan bazıları şunlar: “Einstein matematikten kalmıştı”, “Grip oldum C vitamini alayım”, “Hitler vejetaryendi”, “Keçi sütü anne sütüyle eşdeğerdir”.
Yayınevinin bir başka tuhaflığı da var. Facebook sayfalarından yalnızca kendi yayınlarını değil, başka yayınevlerinden çıkan kitapları da “Yeni Kitaplar (Keşke Biz Yayınlasaydık)’’ başlığı altında tanıtıyorlar. Peki adı neden Ağaçkakan? Şöyle açıklıyorlar: “Ağaçkakan, bilinenin aksine müthiş ağaç dostudur. Ağaçları, baş belası bilumum tırtıl, böcek ve kurtçukları yemek için kakar. Ağaçkakanlar kadın sorununu çoktan çözmüştür, eşler sırayla kuluçkaya yatar. Üstelik yavruların bakımıyla daha çok erkek ağaçkakanlar ilgilenir. Kurultay toplasalar yarısı kadın olurdu yani. Hem ağaçkakanlar sınır bilmez, onlar bayraklar ötesi hayvanlardır. Dünyanın neredeyse her yerindeler. Üstelik çok renkli, çok çeşitliler ve tedirginlikleriyle meşhurlar. Bizler gibi.”
Yayınevi, “Hazır bilgi” serisine neden ihtiyaç duyduklarını ise şu cümlelerle anlatıyor: “Bilgi, bugün internet sayesinde hızlı yayılıyor. Biz okurken güncellenen ansiklopediler, dergiler var. Hangi yazı, ne kadar okunuyor belli. Eskisi gibi şişirme yazarların nesli tükeniyor. Bunun kötü yanları da vardır muhakkak. Her şeyden önce, insanları daha kısa okumaya sevk ediyor. 140 karaktere felsefe sığdırabilen meşhurlar peydah oldu. Bir süre sonra akademik bilgi ile kolay tüketilir, hazır bilgi arasındaki uçurum iyice açılacak. Ancak insanlığın her durumda kaliteli, güvenilir hazır bilgiye ihtiyacı var. Bugüne kadar memleket sınırlarından içeri sadece çeviri yoluyla giren yahut çeviri kokan hazır bilgi, doğal olarak buraların olamadı. Hazır yerli bilgi depoları olarak Google’ı kurcalayıp, Vikipedi, Ekşisözlük diye sayıp bolca tıkladıklarımız da konuyu kitaplık mertebesine getiremiyor. Uzun lafın kısası bütün yollar güvenilir, titizlikle hazırlanmış bir kolay ve yerli bilgi deposu ihtiyacına çıkıyor.”
100 Tuhaf Kitap’ı yayıma hazırlayan Ahmet Büke, yakın dostu Murat Gültekin’in yaklaşık 30 senedir kimsenin pek ilgisini çekmeyecek kitapları ve müzikleri topladığını, hatta kimi zaman bu tuhaf ava birlikte çıktıklarından söz ediyor: “Sabaha karşı bitpazarlarında elde fener, gelen malları karıştırdık zira o kadar erken gitmezseniz en güzel kitapları, kasetleri ve plakları başkaları kapar. Bazen birlikte evde otururken kapımız çalındı ve adına lancacı denilen adamlardan haberler aldık. Bunlar yeni ölü evlerini gözlerler ve rahmetlinin değerbilmez yakınları tarafından çöpe atılan kitap ve fotoğraflarını meraklısına -elbette bir miktar ‘sakal’ karşılığı- ayırırlar.” işte 100 Tuhaf Kitap Murat Gültekin’in bu birbirinden ilginç kitapları arasından Ahmet Büke’nin seçtiklerinden oluşuyor. Büke kitaplardan ilginç bulduğu bölümleri de esprili yorumlarla alıntılayarak, içerik konusunda okuyucunun fikir sahibi olmasını sağlamış.
Kitap üç bölümden oluşuyor: Tuhaf ilişkiler, Tuhaf Bilgiler ve Tuhaf Edebiyat. Tuhaf ilişkiler bölümündeki kitapların başlıkları aslında kitapların içeriğiyle ilgili ipuçları veriyor. Evliliğin ilk Basamağında Neler Bilinmeli?, Her Nişanlı Kız Neler Bilmelidir?, Bekârlarda Cinsi Hayat, Seks Ansiklopedisi, Yeter ki Kadın Olsun! 50, 60 ve 70’li yıllarda yazılmış çoğu çeviri olan kitaplar daha iyi bir cinsel yaşam için neler yapılması gerektiğini anlatan öğütlerle dolu. Onlardan biri de tanıdık bir isim; 60’lı yıllarda yazdığı onlarca çocuk kitabıyla birçoğumuzun çocukluğa dair anılarında önemli bir yer tutan Kemalettin Tuğcu. Tuğcu’nun pek bilmediğimiz cinsiyetçi bir yönüyle tanışıyoruz bu kitapla: 1942 yılında yayımlanmış Dişi Kuş: Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz? başlıklı kitabın giriş bölümünde yazar, kitabı kimler için yazdığını şu şekilde anlatıyor: “Bu küçük kitap, geniş mezhepli, erkek çeşitlerinin tadını almış, yalnız kendisi için yaşayan beynelmilel kadınlar, o yolun yolcusu genç kızlar için değil, evini, kocasını seven masum ve temiz ev kızları, ev kadınları için yazılmıştır” (37). Yazar, kendini mutsuz hisseden kadınları ise âdeta azarlıyor: “Bunun sebebini kocanızda aramaya hakkınız yok. Evvela kendi kusurlarınızı bilmelisiniz!” (38) Âşık olduğu kişiye aşk mektubu yazmak isteyen hala kaldıysa Nihat Özcan’ın itimat Kitabevi’nden çıkan Yeni En Güzel Aşk Mektupları kitabına başvurabilir.
Tuhaf Bilgiler başlığı altında ise daha önce hiç aklınıza gelmeyen araştırma konularına, bir tutkunun peşinden harcanan yıllara, insanlığa faydalı olma ve onlara kılavuzluk etme aşkıyla tutuşanlara ve bunun gibi birçok yazara tanık oluyoruz.
Araştırma/inceleme başlığı altında değerlendirebileceğimiz kitaplardan biri 1944 yılında Mahir Öğütçü tarafından yazılmış Türkiye ve Cihan Muzculuğu. Büke’nin vurguladığı gibi Türkiye’de muz üzerine yazılmış ilk (belki de son mu demeliyiz?) kitaplardan biri olan bu incelemede, muz üretimine Cumhuriyet’le ve özellikle Milli Şef ismet inönü ile birlikte kıymet verilmeye başlandığından söz ediliyor (102). Cumhuriyet’le birlikte ivme kazanan bir başka ziraî alan ise çay tarımı. Çay Tarımı ve Tekniği kitabının yazarı A. Kemal Atila’nın giriş cümleleri şöyle: “Cumhuriyet çocuğu, oku ve aşılan/Çalışkanlığın ve yeni işin kutlu olsun/ Beni hayır ile an” (103). Karakılıçlı: 96 Yıl Mahkemesiz, Günahsız İnsanlar Köyü ise Salih Teksözlü adlı bir köy öğretmeninin bir gazete haberinin peşine düşerek, 96 yıldır hiçbir konuda mahkemelik olmamış, cinayet işlememiş, şahitlik dahi yapmamış insanların köyünde yaptığı
incelemeyi konu ediniyor. Böylece, 1950’li yıllarda Türkiye’nin en ahlâklı köyünün hikâyesini yazmaya girişiyor. 1953 tarihli Yukarıseyit Köyü İçme Suyuna Nasıl Kavuştu kitabı ise bir başka köyün içme suyuna kavuşma hikâyesine odaklanıyor. Tevrata Göre Yakın Şarkta Yamyamlık ve Vantrilok Olunuz gibi kitaplar ise hiç kuşkusuz tuhaf bilgilere sahip olmayı arzu eden okurlara yönelik gibi duruyor.
Anneler Günü, Yerli Malı, Kitap Haftası, Okuma Bayramı, Öz Bilgiler: Yeşilay Haftası gibi kitaplar söz konusu günlerin ve haftaların büyük bir coşkuyla kutlanması için tasarlanmış metinlerden oluşuyor. 1961 tarihli Okuma Bayramı, Ahmet Büke’nin aktardığına göre ilkokul birinci sınıfta okumayı ve yazmayı öğrenen çocuklar için alıştırmalar içeriyor. Ancak bu metinlerden bazıları sanırım çocukları hayatın gerçekleriyle çok erken tanıştırmak niyetinde. Örneğin, Oya Öldü şiiri. “Benim canım Oya/Baktım doya doya/Ne çabuk da solmuş/Limon gibi olmuş/Annesi başında/Saçlarını yolmuş/Ağlamayan Yoktu/-Oyam, on yaşında /-Oyam! Yazık oldu” (92). Benzer bir biçimde “Koyun” başlıklı şiir de çocuklara hayvan sevgisini farklı bir biçimde aşılamak ister gibi!: “Canım kuzum/Ne hoş boyun/Olacaksın/Bir koç bir koyun/ Sonra seni/ Üzeceğiz/Boğazlayıp /Yüzeceğiz” (92)! Düdüklü Nur Tencereleri, Grup Münakaşası El Kitabı ve Küçük Sauna El Kitabı 1960’lı yıllarda ülkeye giren yeni teknolojilere uyum sağlamak isteyen okurlara hitap ederken 1964 tarihli Pantalon Yamasında (demek ki o dönemde “pantolon”un imlası farklıymış) gizli ve açık yamama yöntemleri şekilllerle anlatılıyor!
Kitabın son bölümü olan Tuhaf Edebiyat ise özellikle şiir sosyolojisi alanında çalışanlara önemli veriler sunuyor. Bu bölüm Aziz Nesin’e atfedilen “Türkiye'de, her 3 gencin 4'ü şairdir!” sözünü doğrular nitelikte. Çoğu Anadolu’ya öğretmen ya da memur olarak atanan kişiler tarafından yazılan şiir kitapları, onların kapakları, önsözleri ve yazılış hikâyeleri taşrada matbuatın durumunu, şiir kitabı çıkarmanın belirli bir statü getirdiğini ve kişinin tanınırlığını etkilediğini ortaya koyuyor. Çoğu zaman kapak tasarımının/resminin bizzat yazarın kendisi tarafından yapılmış olması ve kitabın arka sayfalarını süsleyen reklamlar ise 60’lı yıllara ait şiir kitaplarının neredeyse genel özelliği. Örneğin, 1965 yılında Mersin’de Postacı ve Aşkı yayımlayan Celâl Çumralı’nın kitabını, aralarında iki özel banka, bir yağ fabrikası ve tarım ilaçları şirketi olmak üzere toplam on beş firma desteklemiş (143-144). Nevzat Nami’nin kendi çizdiği desenlerden oluşan ilginç kapaklı kitabı Dargınlık Esmesin, Kars’ta kader birliği yaptığı idealist öğretmen arkadaşlarına, talebelerine ve dönemin Kars Valisi’ne adanmış. Büke’nin kitaptan verdiği bir şiir örneği, dönemde çokça rastlanan toplumcu sanat (!) anlayışını ortaya koymakta. Şiirin başlığı “Sol Ellilere”: “Neler yapmadın? /Vurdun yerden yere/Kazdın kuyumu/Ve hatta içirmedin suyumu/inan üzülmedeyim/En az senin kadar/Küçüklüğüne/Fakat acısan bize de/Yaşasana göllerde.” (156). İnsanlar Var taşrada memur olma sıkıntısını (137), Doğu’nun Sesi başlıklı şiir kitabı ise üzerinde bulunan çeşitli damgalardan 1980 sonrası kapanan halk evlerinin dağılan kitaplarını bize anımsatıyor. Meraklısı, bu kitapları sahaflarda ya da şanslıysa kütüphane raflarında bulup yayıncılık tarihimizin ilginç safhalarını kurcalayabilir.
Artık “normal” ve “vasat” olanın hâkim olduğu kitap yayıncılığında, umarım bu türden “tuhaf” yayınlar git gide çoğalır...