Canım Sulukule..

Canım Sulukule..

Sulukule’ye ilk kez 2007 yazında gittim. Budapeşte’de European Roma Rights Center’da çalışan bir arkadaşım, internetteki haber bülteninde yayımlanmak üzere benden Sulukule’de birkaç fotoğraf çekmemi istemişti. Gittiğimde, orada bana etrafı gezdirmeyi teklif eden iki tatlı küçük kızla tanıştım. Fotoğraflarını çektim, biraz lafladık. Beraber etrafı dolaştık. Sonra beni sokak ortasındaki bir doğum günü partisine davet ettiler. Çok güzel vakit geçirdim, gitme vakti geldiğinde kızlar tekrar gelmemi ve çektiğim fotoğrafları getirmemi istediler. Geleceğime dair söz verdim...

Araya bir sürü şey girdi, oraya ancak birkaç ay sonra tekrar gidebildim. Tatlı kızların resimleri de tabii M yanımdaydı. Mahalleye vardığımda her şey çok farklı göründü. Bazı evler yerle bir edilmişti. Sessizliğin ve burukluğun hakim olduğu sokaklarda pek kimseler görünmüyordu. Tatlı kızlarımla karşılaştığımda resmen üstüme adadılar. Beni gördüklerine çok memnun olmuşlardı ama çok değişen şeyler olduğunu söylediler. Doğum gününe katılmış olduğum bebeğin genç annesi çıkıp gelene kadar durumu tam kavrayamamıştım. Kadın çok farklı görünüyordu. Yaşlanıvermişti sanki. Elimdeki zarfı aldı ve içindeki fotoğraflarda hızlıca kocasının resmini aradı. Kızlar daha sonra bana, ben doğum günü partisinden ayrıldıktan sonra sabaha karşı kocasının bir kavgada öldürüldüğünü anlattılar. Demek büyük ihtimalle son çekilen fotoğraflarını arıyordu...

Kimse neşeli görünmüyordu. Çocuklar bile artık sokakta oynamıyorlardı. Kısa bir süre içinde kimbilir nereye taşınmak zorundaydılar. Kızlara yakında tekrar geleceğime dair söz verdim. “Yılbaşından sonra bizi burada bulamayabilirsin” dediler. Neler olacağını anlamışlardı. Küçük hediyeler verdiler bana: Bir kalem ve pembe plastik bir bilezik. Oradan kalbimde bir ağırlıkla ayrıldım.

Aslında oraya artık defalarca gideceğimi biliyordum. 1000 yıllık mahallenin son günleriydi ve buna tanık olacaktım.

İlk zamanlar insanlar bana sakınarak yaklaşıyordu: "Hah, gelip resimlerimizi çekecek ve toz olacak” diye düşünüyorlardı. Haksız da değillerdi. Bunu çok kişi yapmıştı. Bir dahaki gelişimde çektiğim resimleri bastırıp getireceğime söz verdim. Her seferinde de tuttum sözümü. Kimisi yadigâr olarak istiyordu resimleri, kimisi de asker ya da tutuklu kocasına, çocuğuna yollamak için. Daha çok da, yakında terk etmek zorunda kalacaktan sevgili mahallelerine dair bir anı olsun diye...

Sulukule’ye her gidişimde birkaç ev azalıyordu, birkaç aile eksiliyordu; birçok da çocuk. Yıkıntılar arasında bazı aileler taşınacakları yer konusunda daha ümitli görünüyorlardı. Bazılarıysa, özellikle çocuklar, taşınma fikrinden nefret ediyorlardı. Resim çekmeye gittiğimde bir evin yerinde yeller estiğim ya da evin sakinlerinin taşınmış olduğunu görüyordum. Gidip gelmelerim sırasında onlardan çok şey öğrendim. Bu arada onların “Necla Ablası” olmuştum. Beni görünce seviniyorlar, evlerine davet ederek poz veriyorlardı. Her seferinde bir önceki resimlerini ya da tanıdıklarının resimlerini getiriyordum, öte yandan mahalleye her gittiğimde içime bir sıkıntı basıyordu. Mahalle yavaş yavaş bir felaket bölgesi haline dönüşüyordu. Evlerin çoğu ya yıkıntı halindeydi ya da toptan yıkılmıştı. Her seferinde kendimi biraz daha çaresiz, biraz daha umutsuz hissediyordum.

Buna rağmen gitmeye devam ettim. Gitmemek onları yan yolda bırakmak olurdu. Resimlerini beklediklerini biliyordum. Gözlerindeki ışık, yoksulluğun ve çaresizliğin zulmünü gölgede bırakıveriyordu sanki. Uzak durmaya, kendimle onlar arasına mesafe koymaya çalışsam da başaramadım. Sulukule’nin bu güzel insanlarını bir kez tanıyınca unutmak kolay olmuyor. Görüntüleri aklımdan çıkmıyor; neşeleri, gülüşleri hep gözümün önünde. Kahkahaları, küfürleri hep kulaklarımda.

Hayatımda ve yüreğimde bu kadar geniş yer tutabileceklerim hiç düşünmemiştim. Onlar için çok fazla şey de yapamadım.

Fotoğraflarım vermek dışında. Yanlarında güzelim mahallelerinden götürebildikleri tek şey onlardı belki. Benim de en büyük tesellim...

Sulukule’nin Adını Değiştirebilecekler mi?

İstanbul’da büyük ölçekli kentsel dönüşümleri başlatan sürecin ilk uygulama alanı,
dünyanın en eski Roman yerleşimlerinden olan Sulukule mahallesiydi. Dünya Miras
Alanları’ndan, İstanbul kara surlarının koruma bandında yer alan Sulukule, hem kentsel
dönüşüm politikaları ve uygulamalarının habercisi oldu, hem de Ocak 2007’de kurulan
Sulukule Platformumun geliştirdiği yenilikçi kent mücadelesi pratiğiyle gündeme geldi.
Sulukule’de yıkımlar, 2007 yılında başladı. Sulukule Mimarlar Odası, Şehir Plancıları
Odası ve Sulukule Platformu projenin iptali için İdare Mahkemesi’ne başvurmuşdu.
Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermedi. Ancak 2012’de Fatih, İstanbul 4. İdare
Mahkemesi’nin verdiği nihai karara proje kamu yararı olmadığı gerekçesiyle iptal edildi.
Bu arada bütün binalar yıkılmış, yeni evler neredeyse bitmişti. İptal kararına rağmen
proje tamamlandı. Evlerinden edilen Sulukuleliler mahalleyi terk etmediler. Yıkılan
evlerinin hemen yanındaki sokaklara yerleşip yaşamaya devam ediyorlar. Platform
çalışmaları kapsamında müzik ve dans eğitimi veriliyor; 100 civarında çocuğun okulla
bağlarını sürdürmeleri sağlanıyor, kadınlara meslek becerisi kazandırılıyor. Sulukuleliler’in
yeni bir nefesle ait oldukları yerde başlattıkları yeni hayatlarının yanında, yenileme
projesinin yarattığı yeni sitenin tanımsızlığı kentsel dönüşüm olgusunun nafileliğini sergiliyor.