Cep Telefonları ve İnsan Sağlığı ile İlgisi

Cep Telefonları ve İnsan Sağlığı ile İlgisi

Cep telefonlarının ve baz İstasyonlarının yaymış olduğu elektromanyetik dalgaların insan sağlığına zararlı olup olmadığının bilimsel bir biçimde belirlenebilmesi için özellikle son yıllarda yoğun çalışmalar, deneyler ve araştırmalar yapılıyor. Bunun önemli bir nedeni, dünyada cep telefonu kullananların sayısında akıl almaz bir artışın olması ve bu nedenle de çok geniş kitleleri yakından ilgilendirmesidir. Bu sayı, örneğin 2010 başlarında, 5 milyar aboneye yaklaştı.

Cep telefonları ve baz istasyonlarının antenlerinden yayılan elektromanyetik dalgalar, mikrodalgalar bölgesindeki frekansları içerirler ve örneğin şu anda kullanılan üçüncü nesil geniş bantlı mobil, kablosuz telekomünikasyon sistemlerinin (3G) yaydıkları dalgaların frekansları Avrupa standartlarında 2100 MHz olup, bu da yayılan dalgaların dalga boyunun 25 cm olmasını gerektirir.

Radyo frekanslı (RF) dalgalar diye adlandırılan bu çok kısa dalga boylu elektromanyetik dalgaların en önemli özelliği, karşılarına çıkan her türlü engeli aşarak alıcı tarafa ulaşabilmesidir. Engel ortamına insan vücudu da dahil olup, RF dalgalan, özellikle cep telefonlarının iletişim esnasında insana en yakın olduğu, kafa bölgesinin de içinden çok rahat bir biçimde yayılarak geçerler. Bu durumda hemen, dalgaların insan vücudundaki ve özellikle insan beynindeki hücre yapılarında bir değişikliğe, bir bozulmaya ve bunun sonucu olarak da bir takım ciddi hastalıklara neden olabilir mi, sorusu akla geliyor. Konuyla ilgili daha ayrıntılara girmeden önce bu sorunun yanıtını vermekte yarar görüyorum.

Son 15 yılı aşkın sürede, dünya üzerinde bu konuyla ilgili gerek işin tekniği gerekse tip alanında kuramsal ve deneysel olarak yoğun bilimsel araştırmalar yürütülmüştür, halen de çalışmalar hızlanarak sürüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre, bu çalışmaları yürüten araştırma gruplarının çok önemli bir bölümü, yayılan RF dalgaların biyolojik etkileri üzerinde elde ettikleri yüzlerce bilimsel bulguların, kanıtların kapsamı ve ağırlığının, cep telefonlarının kullanımı ile kanser veya diğer ciddi sağlık problemleri arasında kesin bir ilişkinin var olmadığı, bu hastalıkların ortaya çıkması için gerekti olabilecek yeterli delillerin ve göstergelerin oluşmadığı yönünde. Bazı araştırmacılar tarafından RF enerjilerinin bir takım biyolojik değişimlere neden olduğu rapor edilse de, buna benzer sonuçlan almaya yönelik tekrarlanan çalışmalar ve deneyler hep başarısızlıkla sonuçlanmış. Bununla beraber, bazı ülkeler vatandaşlarının bu dalgalardan etkilenmelerini en aza indirecek önlemleri almayı gerektirecek standartlar oluşturuyor ve bunları titizlikle uyguluyorlar.

Cep telefonlarının ve baz istasyonlarının yaydıkları RF elektromanyetik dalgaların insandaki olası etkilerinin, genel olarak RF dalga yayılımının vücut tarafından absorbe edilmesi (emilmesi) ya da yutulması sonucunda ortaya çıkan bir takım fiziksel değişiklikler olduğu belirtiliyor. Cep telefonu kullanan bireyin radyasyona maruz kalan dokularının kitlesel biriminin absorbe ettiği maksimum enerjinin bir ölçüsü olarak SAR (Özgül emilim oranı, ÖEO) kullanılır. SAR, genelde birim olarak ‘kilogram başına watt (W/kg)’ olarak tanımlanır ve bu değer, ancak kaç gramlık bir doku üzerinden ortalama alınarak bulunduğu belirtildiğinde, bir anlam taşır. Örneğin Avrupa ülkeleri, 10 gramlık bir doku üzerinden ortalama alınarak hesaplanan SAR’ın üst limitini 2 W/kg olarak sınırlandırmışken, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 gramlık bir doku üzerinden ortalama alınarak hesaplanan maksimum SAR değeri Federal Telekomünikasyon Komisyonu (FCC) tarafından 1.6 W/kg olarak belirlenmiş. Yüksek SAR değerleri cep telefonu kullanırken daha fazla RF enerjisinin vücut ya da kafa tarafından absorbe edildiğini gösterir. Bunun sonucunda dokular üzerinde genelde ‘ısıl ve iyonizasyon’ diye sınıflandırılabilecek etkileri ortaya çıkıyor.

Isıl etkiler, cep telefonunun çalışması esnasında ürettiği elektromanyetik dalganın vücut içinden yayılırken neden olduğu ısıtma etkisidir. Yüksek frekanslı radyo dalgalan vücut gibi, elektriksel geçirgenliği olmayan ya da çok az olan ortamlar içinden iletildiklerinde ortamı oluşturan moleküllerin dönmeye uğraması sonucunda ısınma etkisi yaratır. Bu ısıl etki eğer çok yüksek düzeylere erişirse vücut dokularının bozulmasına neden olabilir. Canlılardaki kan dolaşım mekanizması beyindeki lokal kan akışını hızlandırarak bu ısı artışının etkisini gidermeye çakşır. Ancak, gözler RF ısısından en çok etkilenebilen organlarımızdan biridir. Zira, gözde kan dolaşımı diğer organlara nazaran oldukça düşük düzeyde olup açığa çıkan ısıyı hızla düşürmede pek etkili olamaz. Örneğin 2-3 saattik bir sürede, 100-140 W/kg SAR düzeylerinde elektromanyetik enerjiye maruz kalan canlıların gözlerinde katarakt oluştuğu belirlenmiş. Bununla beraber, cep telefonu kullanan bir kişinin bu etki ile kafa yüzeyindeki dokularda ancak bir dereceden az bir sıcaklık artışının ortaya çıktığı gözlenmiş. Aslında bu ısı artışının bir insanın güneşti bir ortamda doğrudan aldığı ısıdan 50 kat daha az olduğu saptanmış. Sonuç olarak cep telefonlarının neden olduğu ısıl etkilerin doğrudan sağlığa bir zararı gözükmüyor. Diğer taraftan, iyonizasyon, dokuyu oluşturan elektronların, molekül ve atomlarından koparılarak ayrıştırılması sürecidir. Bu süreç dokuların geri dönüşü olmayacak bir biçimde zarara uğramasına ve bunun sonucunda da hücredeki DNA ve genetik içeriklerinin bozulmasına neden olur. Örneğin, X ve Gamma ışınlarının yaydıkları çok yüksek düzeylerdeki elektromanyetik enerji, biyolojik dokuların kolayca iyonize olmasına neden olur. Ancak cep telefonlarının çalışma frekanslarında yayılan RF dalgalarının enerji düzeyleri, dokuların atom ve moleküllerinin iyonizasyonuna neden olacak kadar yüksek değil ve sağlık ile ilgili risk taşımadığı belirtilmektedir.

BİLİM ARAŞTIRIYOR

Cep telefonlarının insan sağlığına etkileri konusunda, bugüne kadar yapılan çalışmalar içinde bilimsel yaklaşımlı olanları sizlerle paylaşmak istiyorum. Son 15 yılda tüm dünyada bilim insanları tarafından üretilen sonuçlar ve deliller, cep telefonlarından yayılan RF dalgalarının ciddi sağlık sorunlarına neden olmasının istatistiksel bakımdan pek anlamlı olmadığım işaret ediyor. Ancak herkesin fikir birliği içinde olduğu bir nokta, şu anda bile bu konuda bazı bilgi boşluklarının var olduğu ve bunlar için yeni ek araştırmaların ve deneysel çalışmaların desteklenmesi gerekliliği denilebilir.

INTERPHONE: Bu çok büyük bir araştırma grubu, cep telefonlarının baş ve boyun kanserinin ortaya çıkma riskini artırıp artırmadığını araştırmak için oluşturulmuş. Haziran 2010’da International Journal of Epidemiology’de yayınladıkları bir raporda cep telefonu kullanan 5 binden fazla beyin tümörlü kişilerle yine aynı sayıda sağlıklı kişiler karşılaştırılmış. Bu çalışmanın sonuçlan, cep telefonu kullanımının beyin kanserine neden olabileceğini göstermiyor. Bununla beraber, aynı çalışma, cep telefonun çok uzun süreden beri çok yoğun kullanan, örneğin 10 yılı aşkın sürede sürekli hergün yarım saatten fazla kullanan kişilerde beyin kanseri oranında çok az bir artmanın olabileceğini anlatıyor Ancak, makalenin yazarları, ellerindeki verilerle bu sonuca varmak için uyguladıkları istatistiksel testlerde bir takım kontrol edilemeyen hatalar ve dengesizliklerden dolayı, bununla ilgili kesin bir yargıya varmanın olanaksız olduğunu belirtiyor.


C
OSMOS: Interphone ’nun yanında dünyada benzer araştırmalar yürütülüyor. Örneğin Avrupa’da yürütülen ve COSMOS kısaltılmış adı ile bilinen bir bilimsel araştırma grubu cep telefonu kullanan yaklaşık 300 bin erişkin kişinin sağlık durumlarını 20-30 yıl gibi uzun sürelerde gözleyerek cep telefonlarında kullanılan RF dalgaların uzun sureli etkilerini incelemeyi amaçlıyor. Ancak bu çalışmalar ile ilgili somut sonuçlara henüz ulaşılamamış.

M0BI-KIDS: Bu uluslararası araştırma grubu cep telefonları dahil mobil RF dalgalarla küçük ve yetişkin çocuklarda oluşan beyin kanseri arasında bir ilişkinin olup olmadığını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütüyorlar. Ancak bu araştırma grubunun da henüz vardığı somut sonuçlar bulunmuyor.

USNCE: Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Kanser Enstitüsü ülkede sürekli beyin kanseri olayları izleyerek bunlarla ilgili istatistikler oluşturuyor ve beyin kanserlerinin yeni türlerinde olası ani değişim oranlarında ortaya çıkan farklılıkları anında sezerek gerekli önlemler almayı amaçlıyor. 1987-2005 yıllan arasındaki süre için elde edilen bu istatistiklere bakıldığında beyin kanserinde cep telefonlarının külhanımı dahil herhangi bir nedenden dolayı istatistiksel olarak anlamlı bir artışın olmadığı anlaşılıyor.

JAMA: Nora D. Volkow ve araştırma grubu tarafından, tıp alanında çok saygın bir yeri olan JAMA (The Journal of Medical Association) Bilimsel Dergisi’nde 201 l’de yayınladıkları bir makalede açıkladıkları deneysel çalışmalar, cep telefonlarının ısınma etkilerinin yanında, konuşurken kulağa yakın tutulması durumunda bu civardaki beyin dokularında glikoz temelli metabolik aktiviteleri artırdığı ve bunun da 30-40 yıl gibi çok uzun bir dönemde sağlık üzerinde ne gibi etkiler doğuracağının şu anda bilinemediği üzerine yoğunlaşıyor. Bu etkilerin açık olarak anlaşılabilmesi için daha ayrıntılı ve kapsamlı araştırmaların yapılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak bu aşamada, muhtemelen çok az bile de olsa, oluşabilecek potansiyel bir riskten sakınmanın etkin bir yolu cep telefonu ile kafa arasındaki mesafeyi arttıracak biçimde, örneğin, telefonda ahizesiz konuşma özelliği (handsfree), araç kiti veya kulaklık kullanarak görüşmeyi bu yollarla gerçekleştirmek, aksi halde cep telefonu ile uzun süreli konuşmalardan mümkün olduğu kadar kaçınmak.

Öte yandan telekomünikasyon teknolojileri büyük bir ivme ile gelişimini sürdürüyor. Yakın bir gelecekte DVD kalitesinde 3 boyutlu filmlerin çok hızlı tren ve uçaklarda seyahat ederken bile cep telefonlarına indirilerek izlenebilmesi, çok geniş ve hızlı her türlü internet servislerinin sağlanması gibi bir çok yeni yetenekler ve fonksiyonlar mobil telekomünikasyon sistemlerinin bir uygulaması haline gelecektir.

YEŞİL TELEKOMÜNİKASYON

Telekomünikasyonda uzmanlaşmış dünyadaki bilim insanları son bir iki yıldan beri, Yeşil Telekomünikasyon (Green Communications) adıyla, yeni ve heyecan verici bir konu üzerinde araştırmalarım yoğunlaştırmış bulunmaktadırlar. Bu araştırmaların temel amacı, özellikle cep telefonlarının bir parçası olan radyo temelli mobil telekomünikasyon sistemlerinin, performans ve kalitesinden bir ödün vermeksizin, şu anda gereksinim duydukları elektrik enerjilerinden çok daha az enerji ile çalışabilmelerini sağlayacak yeni teknik ve teknolojilerin geliştirilmesidir. Sonuçta, dünyada enerji harcamalarım azaltmaya yönelik aktivitelerin bir parçası ve ürünü olarak yakın bir gelecekte kullanılmaya başlanacak olan yeşil telekomünikasyon sistemlerinin yaydıkları RF elektromanyetik dalgaların enerjileri de şu andaki enerji düzeylerinin çok daha altında kalacak ve cep telefonlarının kullanımında ortaya çıkan sağlıkla ilgili olası riskleri hemen hemen ortadan kaldıracak gibi gözükmektedir.

CEP TELEFONLARI ZARARLI MI, TARTIŞILACAK

Telekomünikasyon ve Enformasyon Teknolojileri dünyada en hızlı gelişen ve şu anda en büyük endüstri dallarından birisini oluşturuyor. Türkiye’de bu konularda bilhassa son 20 yılda büyük atılımlar yapılmış, telekomünikasyon alt yapısında gerçekten büyük gelişmeler ve yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu gelişmeler özellikle dünya, gelecek kuşak yeni kablosuz mobil telekomünikasyon sistemlerine geçerken, çok daha hız ve ivme kazanacaktır.

Elektronik mühendisliği alanında kar amaçsız uluslararası kuruluşların en büyüklerinden biri olan, URSI (Union Radio Scientifique Internationale), bu yıl 13-20 Ağustos tarihleri arasında İstanbul'da Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda Radyo Bilimi ve Elektromanyetik Dalgaların Yayılımı (propagasyonu) adlı bir uluslararası URSI sempozyumu düzenleyecek. Radyo haberleşmesi ve yayılımı alanında düzenlenen bilimsel toplantıların en kapsamlısı ve önemlisi olan bu aktivitenin organizasyon komitesinde görev yapıyorum.

Türkiye’nin kablosuz ve mobil telekomünikasyon konusunda önemli rol oynayan telefon operatörlerinin üst düzey yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde, sempozyumda en önem verdikleri konunun, cep telefonlarının sağlığa zararlı olup olmadığı ile ilgili olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle de konunun bilimsel bir ortamda ulusal ve uluslararası uzmanlar tarafından derinlemesine incelenmesini, tartışılmasını ve elden edilen sonuçların kamuoyu ile paylaşılmasını arzu ettikleri görülüyor. Şu aşamada sempozyum içinde konu ile ilgili özel bir panelin düzenlenmesi çalışmalarımızı sürdürüyoruz.