Çocukların okulla ilgili kaygı ve korkuları, onların kişilik yapıları ve önceki öğrenmeleri ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle de okulun anlamı her çocuk için aynı değildir. Çocuğun gözünde okula başlamanın endişe ve korku yaratan bir süreçten keyifli, merak uyandıran bir sürece dönüştü-rülmesinde en büyük rol ise anne ve babaya düşer.
Yeni bir öğretim yılının ilk günleri, hem anne-babalar, hem çocuklar hem de öğretmenler için karmaşık duyguların yaşanması anlamına gelmektedir. Bir öğrenci için okula başlamak bir yanıyla son derece keyifli, merak uyandıran ve kendini önemli hissettiren bir süreç iken, bir yanıyla da belirsizlik, endişe ve korku yaratan bir süreçtir. Tatil döneminden sonra, sorumluluklar ve zorunluluklarla dolu okul dönemini sorunlarla dolu olmaksızın yaşamak, her öğrencinin ve her anne-babanın yapabildiği bir şey değildir.
Çocukların okulla ilgili kaygı ve korkulan, onların kişilik yapılan ve önceki öğrenmeleri ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle de okulun anlamı her çocuk için aynı değildir. Kaygı ve korkular doğuştan getirilmeyip daha sonraki öğrenmelerle geliştiğinden, çocukların okula ilişkin algılarındaki farklar da, büyük ölçüde daha önceki öğrenmelerinden kaynaklanmaktadır.
Korku, aslında insanın yaşayabileceği en doğal hissedişlerden biridir. Sonuçta hayatın içindeki riskler herkes için zaman zaman korku kaynağı olabilir. Burada ayırıcı nokta, hissedilen korkunun, korku objesi ile orantılı olmamasıdır, ikinci önemli nokta da, korkunun, diğer çocuklara göre daha uzun süre devam etmesidir. Anne-babanın dikkatle gözlemlemesi gereken bir başka durum da, çocuğun abartılı korku tepkisi verdiği başka şeyler de olup olmadığıdır. Bu genel gözlemlerden sonra, çocuğun durumsal korkusu, yani okula bağlı olan korkusu ile ilgili olarak şu tür davranışları olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Anne-babadan (özellikle anneden) belirli süre ayrı kalmakta zorlanma
Okula gitmek için sabah uyandığında, mide ve karın ağrıları, bulantı, iştahsızlık, hastalık gibi şikâyetler ileri sürme
Sık sık ağlama, tepinme, panikleme, anne-babaya yapışma
Okulla ilgili konuşmak istememe, sorulara cevap vermeme
Okula yaklaştıkça gerilim ve huzursuzlukta artma
ÇOCUKLUĞUNUZDA BENZERİNİ YAŞADINIZ MI?
Çocuğun davranışları ile ilgili anne-baba gözlemleri kaygı yaratacak düzeyde ise, önce okuldaki rehber öğretmenle, daha sonra da ihtiyaca bağlı olarak konunun uzmanları ile görüşmeler yapılmalıdır.
Okul korkusu yaşayan çocukların anne-babalarından en az birinin kişilik yapısında, yüksek kaygı, kolay telaşlanma, olumsuz bakış açısına sahip olma, yeni durumlara uyum sağlamada zorlanma, kolay ağlama gibi davranışlar görülme ihtimali de vardır. Bu anne ya da babanın da kendi çocukluğunda, benzer bir durum yaşayıp yaşamadığının bilinmesi de önemlidir.
Bir anne-babanın çocuğuna yardımcı olabilmesi için öncelikle kendi duygulan ile baş edebilmesi gerekir. Duygular kolaylıkla karşı tarafa geçer. Bu nedenle, anne-babalar ne kadar kontrol etmeye çakşırlarsa çalışsınlar, çoğu zaman çocuklarının duygulanın anlamalarına engel olmakta zorlanırlar. Çocuk için bir şeyler yapmadan önce anne-babanın kendi davranışlan üzerinde düşünmesi ve iç görü geliştirmesi iyi bir başlangıç noktasıdır. Kendi davranışlarını anlamakta zorlanan bir anne-babanın çocuğunun davranışlarını anlaması ve desteklemesi de doğaldır ki son derece zordur.
Çocuğun bilmesi gereken şudur: "Sınıf öğrencilere ve öğretmene aittir. Ancak istediğin an dışarı çıkıp anne-babanı görebilirsin." Doğal olarak, bir süre sonra anne-babanın artık okulda da beklememesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir ayrılık sancısız olmaz.
Çocuğa “okuldan korkmaması gerektiği” mesajını vermek sorunu çözmeye yetmez. Çünkü böyle bir mesaj çoğunlukla neden korkmaması gerektiğini anlatır. Neden sorusuna verilen cevaplar da temelde akıl alanına hitap eder. Oysa korkular bilişsel çarpıtmalarla ilgisi olsa da daha çok duygusal alan ile ilgilidir. O nedenle, duygulara akıl ile yaklaşmak her zaman sonuç verecek bir yaklaşım değildir. Kaldı ki, ebeveynin beden dili ile o güne kadar verdiği mesajlardaki kaygı ve korku yükleri çocuk için daha gerçekçidir. O nedenle çocuk anne-babanın ne söylediğinden daha çok nasıl söylediğine bakar. Bunu da doğal olarak bilinçle değil, sezgileriyle yapar.
ARANIZDA KONUŞUP ORTAK TAVIR GELİŞTİRME
Anne-babalar çocuklarında korku belirtileri gördüğü andan itibaren bu konuyu kendi aralarında konuşup ortak tavır geliştirme konusunda anlaşmalıdır. Yapılması gereken ilk eylem de, okul rehber öğretmenine ve çocuğun öğretmenine durumu aktarmaktır. Sonraki adımlar da, okul-aile uyumu içerisinde atılmalıdır. Bu temel uyum sağlandıktan sonra yapılabilecekler şunlar olabilir:
Korkuyu aşmanın yolu, üstüne giderek korkmamayı öğrenmektir. Korku ile başa çıkmak ancak korku durumu, objesi vb. ile karşı karşıya gelmekle mümkündür. Bu nedenle, anne-babalar, bu süreci ‘kararlılıkla’ yürütmek ve geri adım atmamak durumundadır.
Korku, bilişsel alt yapısı olsa da, sonuçta duygusal nitelikte bir sorundur. Bu nedenle anne-baba çocukla içten bir empati kurmalıdır. Korku yaşayan bir çocuk için en kötü şey, yaşadığı duyguların kendisine en yakın kişiler tarafından anlaşılmamasıdır. Dolayısıyla çocuğa yönelik davranışlarda son derece sevgi dolu ve güven verici olunmalı, ihtiyaç duyduğunda dokunarak, sarılarak rahatlatılmalıdır. Anne-baba çocuğa “Evet, seni anlıyoruz, neler hissettiğinin farkındayız. Ancak okula gitmek bir sorumluluktur. Seni bu süreçte hep destekleyeceğiz.” anlamına gelecek mesajlar vermelidir.
Çocuk, okula, okulun başlangıç gününden önce birkaç kez götürülerek, rehber öğretmen ya da sınıf öğretmeni ile tanıştırmaktadır. Öğretmenin çocukla kuracağı sıcak ilişki, çok önemli bir belirsizliği ortadan kaldıracak ve okulun ilk günlerinde anne- baba dışında güvenebileceği ve aşina olduğu bir kişinin olduğunu bilmesini sağlayacaktır.
Çocuğun okula uyum sağlaması sürecinde, birkaç gün okula giderek çocuğun rahatlamasını sağlamalıdırlar. Ancak bu aşamada en önemli konu, anne-babaların okula gitmekle beraber sınıflara girmemeleridir. Çünkü sınıf tamamen öğrencilere ait bir yerdir. Ayrıca, korkuyu aşmanın en kritik noktası, çocuğun anne-babadan uzaklaşabilmesi ve çeşitli ortamlarda yalnız başına ya da diğer öğrencilerle kalabilmesidir. Bunun en uygun ortamı da sınıflardır. Eğer anne- babalar sınıfa hiçbir düzen olmaksızın girerlerse, çocuğun anne- babadan ayrılma süreci iyice uzamış olacak, üstelik diğer çocukların da uyum sağlama süreci üzerinde olumsuz etkide bulunacaktır. Çocuğun bilmesi gereken şudur: “Sımf öğrencilere ve öğretmene aittir. Ancak istediğin an dışarı çıkıp anne-babanı görebilirsin.” Doğal olarak, bir süre sonra anne-babanın artık okulda da beklememesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir ayrılık sancısız olmaz.
Anne-baba kendi endişe ve korkularım yönetmeli ve çocuğa bunu yansıtmamalıdır. Çocuğun korku tepkileri karşısında ‘sakin bir duyarlılık’ sergilemelidirler. Çocuğun abartılı şekilde teselli edilmeye çalışılması da çoğu zaman işe yaramaz. Anne-babalar zaman zaman çocuğu sakinleştirmeye çakşırken, tepkilerini abartmakta ve bu da korkuyu azaltmak bir yana daha da artırabilmektedir. Çocuğun korkusunu hafifletici konuşmalarda, onun konuşma tonundan daha düşük ve dingin bir ses tonu kullanılmalıdır.
Çocuğa giden yol anne-babanın kendisinden geçer. Okul korkusu da bu anlamda pek çok değişkenin etkileşiminin bir sonucudur. Önemli olan, çocuğa travma yaşatmadan korkularından kurtulmasına yardımcı olmaktır. Bu sürecin başarıya ulaşmasında, samimi ve gerçekçi bir okul-aile işbirliğinin önemi de hepimizce bilinmelidir.