Bir işteki etkinin büyük kısmı, onu etkileyen faktörlerin yalnızca küçük bir oranı tarafından belirlenir. Yaşamdaki kâr, ödül, çıktılar gibi pek çok şey dengeli biçimde dağılmamıştır. Bazı etkenler sonuçları oluşturmakta daha fazla paya sahiptir. Bu formül “Pareto ilkesi” ya da diğer adıyla “80/20 prensibi” diye bilinir.
İşletme ve/veya endüstri mühendisliği tekniklerinin iş yaşamında sağladıkları faydaların yarımda güzel bir özellikleri daha vardır: Pek çoğu kişisel yaşamımıza da uygulanabilir ve işleri oldukça kolaylaştırabilirler. örneğin “sırt çantası probleminden haberdarsanız, valizinizde son kalan yere saç maşası mı yoksa yedek bir mayo mu koymanız gerektiğine daha kolay karar verirsiniz. Ya da iş etüdü dersi almışsanız, yemek yaparken malzemeleri hazırlamanın daha pratik bir yolunu keşfetmiş, ergonomi dersi sonrası bilgisayar monitörünün altına koyacağınız kaim bir kitabın boyun ağrıları ile baş etmede çok faydalı olabileceğini fark etmişsinizdir.
Her biri iyidir, hoştur, yeri geldiğinde yaşam kalitenizi arttıracak harika çözümler üretmenize yardımcı olurlar. Ancak tüm bu teknikler içerisinde biri vardır ki, değme zaman yönetimi yöntemlerine taş çıkarır. Ayrıca insanlar arasındaki gelir eşitsizliğinden suç işleme istatistiklerine, hatta bir bezelye tarlasındaki bitkilerde toplam tane miktarlarının dağılımına kadar çok farklı sosyolojik, psikolojik, ekolojik olguyu açıklayabilir. Bunlar da yetmezmiş gibi doğru “müşteri yönetimi”nin nasıl yapılacağı ya da bir firmanın kârlılığını artırması için hangi ürün gruplarına odaklanması gerektiği gibi konularda da yöneticilere yardımcı olur. Evet, inanması güç; ancak böyle sihirli bir formül gerçekten var ve “Pareto ilkesi” ya da diğer adıyla “80/20 prensibi” diye bilinir.
Pareto ilkesi basitçe şöyle der: “Bir işteki etkinin büyük kısmı (yüzde sekseni), onu etkileyen faktörlerin yalnızca küçük bir oranı (yüzde yirmisi) tarafından belirlenir.” Bu sayılar her zaman seksen-yirmi olmak zorunda değildir, yetmiş-otuz, ya da doksan-on, hatta toplamı yüz etmeyen bambaşka oranlar da olabilir. Ancak ana prensip aynıdır: Yaşamdaki pek çok şey (kâr, ödül, çıktılar vs.) dengeli biçimde dağılmamıştır. Bazı etkenler sonuçlan oluşturmakta daha fazla paya sahiptir.
Bu sihirli prensip, bundan 110 yıl kadar önce İtalyan ekonomist Vilfred Pareto tarafından keşfedilmiştir. Pareto, ülkedeki arsaların yüzde 80’inin nüfusun yüzde 20’sine ait olduğunu fark eder ve ardından bu kurak genelleştirir. Gerçekten de şimdi bile dünyadaki insanların gelir dağılımına baktığımız zaman en zengin yüzde yirminin tüm getirin yüzde seksenine sahip olduğunu; zenginliğin geri kalan yüzde yirmilik dilimininse insanlığın yüzde sekseni tarafından bölüşüldüğünü görürüz. Yine, örneğin dünyadaki suçların yüzde sekseni, suç işleyen suçlu nüfusunun yalnızca yüzde yirmisi tarafından gerçekleştirilir (bu noktada sosyolojik bir çıkarım yapmak adına “bazı insanlar kolay kolay ıslah olmuyor” demek de mümkündür...).
Aynı prensip iş yaşamında pek çok konuda da geçerlidir. Örneğin; Microsoft, ürettiği yazılımlar ile ilgili gelen müşteri şikayetlerinin yüzde sekseninin tüm yazılım hatalarının yüzde yirmisi ile ilgili olduğunu saptamış; önceliğini bu yüzde yirmilik kodlama hatalarım düzeltmeye yöneltmiştir. Yine, bir şirketin deposundaki binlerce malzemenin yalnızca yüzde yirmisini doğru yönetmek, tüm envanter maliyetlerinin yüzde seksenini minimize etmeyi sağlayabilir. Böylece Pareto ilkesi mantığına dayanan ve ABC kuralı adıyla bilinen basit ama etkili envanter yönetimi ilkesi geliştirilmiştir: ABC kuralına göre malzemeler, maliyet ve kullanım sıklığı temelinde üç ana gruba (A, B ve C) ayrılır ve en önemli grup olan A grubundaki malzemeler daha sofistike yöntemlerle, C grubundakiler ise fazla zaman ayırmadan basit yöntemlerle yönetilir. Böylece daha az çabayla toplam envanter maliyetleri büyük oranda düşürülebilir.
Yalnızca depolanan malzemeler değil, bir şirketin satış portföyündeki ürünleri ele alırsak da benzer bir sonuca varırız: Örneğin bir gıda firması belki onlarca farklı ürün üretip satışa sunar. Ancak firmanın satış rakamlarına baktığımız zaman onlarca ürün içerisinden yalnızca 5-6 tanesinin toplam satışların ve kârın büyük kısmım getiriyor olduğunu görmek şaşırtıcı olmayacaktır. O zaman örneğin dağıtım ağı planlanırken bu “kaymak tabaka” ürünlerin her markette her zaman bulunabilir olmasını ön plana almak şirketin yapabileceği en akıllı iştir.
İş dünyasından bir başka örneği müşteri ilişkileri yönetimi konusundan verelim: Yine Pareto prensibi gereği, bir şirketin gelirinin yüzde sekseni müşterilerinin yüzde yirmisi tarafından getirilir. Bu “önemli” müşterileri belirleyip onlara daha iyi hizmet vermeye çalışmak, bu arada onlara küçük hediyeler gönderme,
bireysel danışmanlıklar sunma gibi ufak ama gönül okşayıcı hamlelerde bulunmak kârlılığı artıracaktır. O halde bazı şirketlerin övünerek belirttikleri “her müşterimize eşit hizmet veriyoruz” motto’su, küçük müşteriler için gurur okşayıcı olsa da şirket açısından pek de mantıklı bir strateji değildir!
Peki bu kuralı kendi yaşamımıza uygulamamız mümkün mü? Hem de nasıl! Örneğin elinizde tamamlamamız gereken pek çok proje varsa bir Pareto analizi yaparak işe başlayabilirsiniz: Bu projelerden hangileri size (maddi, manevi) en fazla getiri sağlayacaktır? Peki tamamlanmaları için sarf etmeniz gereken efor ve süre nedir? Eğer işleri “getiri/harcanacak emek” oranlarına göre sıraya dizecek olursanız, başka kısıtlar (örneğin bir işin diğerinden önce tamamlanması gerekliliği, bazı işleri düşük getirilerine rağmen en kısa zamanda tamamlama zorunluluğu vs.) olmadığı sürece bu sırayı takip etmeniz, size “kısa sürede alınan önemli sonuçlar” olarak geri dönecektir. Ya da diyelim ki bir öğrencisiniz, çok sayıda ders alıyorsunuz ve her birinden en iyi notu getirme amacındasınız. Öyleyse dersi derste dinleyerek öğrenme çabasını minimize etmek, derslerde hocanızın işaret ettiği önemli yerlere daha fazla çalışmak; uzun, detaylı ve size öğrenme anlamında katkısı az olan ödevleri pas geçip (ya da daha az zaman ayırıp) notu yüksek olan projelere odaklanmak, az çabayla çok işler başarmanızı sağlayacaktır. (Tam bu noktada öğretim üyeleri olarak kendimize de pay çıkaralım: Öğrenme çıktılarına hizmet etmeyen gereksiz detaylarla bezeli ödevler vermek, iyi bir eğitim yaklaşımı değildir. Bu ödevleri yapmayan öğrencileri kınamamak lazım, onlar yalnızca kendi bireysel çıkarlarım maksimize etme çabasındalar!)
Özel hayatınıza da Pareto ilkesi uygulamaya ne dersiniz? Mesela çok sayıda arkadaşı olan sosyal bir insansınız diyelim. Ancak herkes gibi zamanımız kısıtlı; diyelim ki insanlara gerektiği kadar vakit ayıramamaktan yakınıyorsunuz. Bu durumda önceliği kimlere vereceksiniz? Kendinizi yanında en rahat hissettiğiniz, en eğlenceli muhabbetleri yaptığınız, size mutluluk katkısı en yüksek olan birkaç arkadaşınızı belirleyin. Ve arkadaşlarınızla geçirmek üzere planladığınız vaktin çoğunu bu birkaç kişiye ayırın. Göreceksiniz ki sonuçta çok daha tatmin edici bir sosyal yaşantıya kavuşacaksınız.
O halde günün birinde yine yapmanız gereken dağ gibi işler yığıldığı zaman, Pareto kuralım hatırlayın: Bu işlerin en önemli yüzde yirmisini hallettiğiniz zaman elde edilmesi gereken sonuçların yüzde seksenine ulaşmış olacaksınız. Evet, belki mükemmeliyetçi bir insansanız veya aşın titiz bir ev hanımıysanız bu sonuç sizi tatmin etmeyecektir; ancak sosyal yaşamı hareketli bir öğrenci, kısa sürede terfi almak isteyen bir çalışan veya pek çok işi aynı anda götürmek zorunda olan bir insan (yani çalışan bir anne!) iseniz Pareto kuralı hayat kurtarır!
Kaynakça
■ http://betkrexplained.com/articles/understanding-the-pareto-principk-the- 8020-nde/
■ Introduction to Operations and Supply Chain Management: International Edition. C. Bozarth& R. B. Handfield. 2012 uıith ISBN-13: 9780273770084
■ http://managemmt. simplicabk. com/marıagement/nem/?xampks-of-the- pareto-principk
■ Principks of Supply Chain Management. S. Webster, Dynamic Ideas, Belmont, MA, 2009 voithlSBN: 978-0-9759146-7-0.
■ https://en. uh/cipedia. org/wiki/Pareto_principk