Dil ve Yazım Yanlışlık ve Bilgisizlikleri O Kadar Çok Ki

Dil ve Yazım Yanlışlık ve Bilgisizlikleri O Kadar Çok Ki

 

 Basılı ve/veya görsel basındaki bilgisizlik ve yanlışlıklar, yazık ki tahmin edilemez bir yoğunluğa ulaştı. Bu denli bozulmanın nedenlerini birkaç açıdan açıklamak mümkün.

Tikin bilgisayar etkisi sayılabilir. Bu konuda, batıdan gelen yabancı dildeki deyim ve anlatımlar dilimize çevrilirken, bir yandan, “kısa” karşılık bulmak, diğer yandan da ülke dilini yeterince bilememekten, araştırıp bilgi edinme zahmetinden kaçınmaktan ötürü çok yanlışlıklar yapılıyor. Örneğin, bir uluslararası belgesel kanalında, “kerpiç”ten habersiz bir çevirmen, “çamur tuğla” deyişini kullanabiliyor.

Türk klasikleri bir yana bırakılıp, güncel yazarların tercüme eserleri okunuyor. Çevirileri yapanların bilgi ve özen eksiklikleri ise ortada.

Günümüzün insanı çok geniş olanaklara sahip. Bunların her biri başlıbaşına bir uzmanlık konusu olacak kadar yaygın ve derin. Çok zaman istiyor içine dalmak ve bir yerlerine ulaşmak. Birden fazlasına dalındığında ise insanın kendi dilini doğru ve geniş şekilde öğrenmek için okumaya pek az vakti kalıyor.

Kısaltma merakı da göz ardı edilemeyecek bir başka etmen.

Uzun uzun incelenmesi, irdelenmesi gereken bu hususlar, yazımızın doğrudan konusu değil. Bu nedenle kısaca değindikten sonra çokça sergilenen yanlışlara geçmek istiyorum. Bunlar, çeşitli kanallardaki “küçüklü büyüklü” sunucuların, muhabirlerin ifadelerinden aktarılmaktadır.

1. Dili Yoksullaştıran Kavramlar

Bir yandan, batı ülkeleri dillerinin nüanslara inen tanımlarından kaynaklanan zenginliğinden dem vurulur iken, diğer yandan mevcut farklılık ifadesi sözcüklerimizi kitap raflarında bırakmak, akıl ve bilimle bağdaşan bir tutum değildir. Ne var ki, toplumun çeşitli katmanlarında hızla yayılan eğilim budur. Bunların önde gelenleri: “bu anda”, “bu noktada” ,“bu manada/anlamda”, “adına”, “tamam”, sözcükleridir.

2. Şablon Sözcükler

“İmza atmak”, “start almak”, “düğmeye basmak”, “teslim olmak”, “yerle bir olmak”, “kül olmak” , “masaya yatırmak”, “yol haritası”, “çökertilmek”, “sonuçta”, “açıkçası”, “hayata geçirilmek”, “sözkonusu olmak”, “teslim olmak”, “yaşama geçirilmek”, “ifadesini kullanmak” vb.

2.1 .Sanki, konuşulan konu çok özel, özellikli, gizlidir de zorunlulukla ya da fedakarlık, kahramanlık yapılarak açık konuşulmaktadır. Açıkçası sözcüğü geçmeyen ifadeler az bulunur.

2.2.Somut, soyut, maddi, manevi her şeye, herkes imza atmaktadır. Yapmak, başarmak, gerçekleştirmek gibi sözcükler ve bunların özel anlamlan yok sayılmaktadır. Kaldı ki, idari açıdan bakıldığında, imza atmak, yapanı değil, sorumluluğu yükleneni gösterir.

2.3.     “Start almak” binlerce yarış türünden, yalnızca, bir ikisi için geçerli olduğu gibi; bunlarda da toplu başlamayı değil, ferdi çıkışı kavrar. Üstelik, başlangıçların çoğu yarış olmadığı için “sıtart” ile de bir ilişkisi yoktur. “Başlamak” gibi bir maymuncuk var iken her kapıyı levye ile kanırtmanın dil fakirliği dışında nasıl bir gerekçesi olabilir?

2.4.     Bir sürecin başlamasının, çoğu kez düğmeye basılması ile de bir anlam ilişkisi yoktur. Örneğin, bir dava açılmasının, adli yılın açılmasının, üniversitelerde eğitimin başlamasının ve milyonlarca günlük başlangıçların düğmeye basmakla ne ilişkisi olabilir?

2.5.     Medya’nın ev içindeki ve dışındaki mensuplarının sıklıkla kullandıkları deyimlerden birisi de “teslim olmak” tır. ABD fırtınaya teslim edilir, Avrupa ülkeleri kara teslim edilir, Güney Asya ülkeleri sele teslim edilir. Gerçekte ise kimsenin teslim olduğu, yani ellerini başının üzerine koyup eylemsiz kaldığı yoktur. Herkes önceden uyarılır, elinden gelen tedbirleri alır, önleyici, hafifletici, kurtarıcı çabalarını sürdürür. Bir an önce etkisinden kurtulmak için mücadelesini sürdürür. Ama, bizim dilbazlar, teslim ile eylemi bitirir. Üstelik, yerel bir olgu, tüm ülkeye yaygınmış gibi anlatılır.

2.6.    Medyamızın pek çok kahramanı, yanan otomobili de,

patlamada camları kırılan mağazayı ve hatta onun bulunduğu binayı da, yıkılan, devrilen çadırı da “yerlebir” ya da “kül” eder.

2.7.     Üçbeş kişilik çete yakalanır ama ifade “çökertilme”dir. Kaplumbağa tutanın, aslan yakalayıp da kafese koyması gibi bir anlatım. Büyük, güçlü, tehlikeli bir örgüt, bir devlet, bir ordu, yaygın ve çok güçlü bir teşkilat için “çökertme” sözcüğü kullanılabilir.

2.8.     Dizilerimizde bolca tıbbi ameliyat sahneleri gösterilmesinin sonucu olsa gerek, artık, somut, soyut, küçük, büyük her şey “masaya yatırılmakta”. Görüşme, irdelenme, tartışma konusu yapılma, üzerinde görüşülme gibi deyişler sözlüklerden silinmiş gibidir.

2.9.     “Söz konusu olmak” deyimi her gün, defalarca, özellikle yol ve hava durumu raporlarında olmuş olmayı ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Örneğin: TEM’de Ataşehir çıkışında yoğunluk söz konusu. Oysa ki söz konusu olmak, geçmişi ve hali ifade ettiği kadar, geleceği de anlatılır. Yani, bir şey söz konusu ise, olması mümkündür, ya olur ya da olmaz.

2.10.    “İfadesini kullanmak” kalıbı çok yaygın ve yoğun olarak kullanılıyor. Samhr ki; eczanedeki ilaçlar gibi raflarda “ifadeler” var. Duruma uygun düşen, raftan çekilip anlatıya iliştirilmekte.

3.     Aynı Anlamdaki Eski ve Yeni Sözcükleri Artarda Kullanmak

İfadeyi vurgulamak için olduğu bazılarınca ileri sürülen bu eğilimin uygulama örneklerini, yazık ki, devletin en üst kademelerinde yer almış kişilerin konuşmalarında görmek çok olağan. İlk akla geliverenleri: “Sağlık-sıhhat ”, “ilgi-alaka” vb. Bu sözcükler aynı anlamı içeren eski ve yeni sözcüklerdir.

4.     Çoğullaştırmalar Sözcük Kıtlığı

Birçok sözcük vardır ki, gelişmiş dillerde olduğu gibi bizde de çoğuldur bu nedenle çoğul takısı eklenemez, “ithalatlarımız”, “İhracatlarımız”, “Merhabalar”, “Günaydınlar”, “Teşkilatlar”, “Mühimmatlar”, “Ulemalar” vb.

4.1 .İthalat ve ihracat, ithal ve ihraç’ın çoğul şekilleridir. Bir kez daha çoğul takısı kullanmanın izah edilebilir bir yanı yoktur.

4.2.    Merhaba ve Günaydın çoğul yapılamaz. Gün ya aydındır ya da değildir, azı çoğu yoktur. Teşkilat sözcüğü de teşekkül’ün çoğul şeklidir.

4.3.    Mühimmat sözcüğü de “savaş için gerekli şeyler” in adı olup cephaneyi de ifade ettiği için içerik olarak çoğuldur.

4.4.    En çok rastlanılan kusurlardan birisi de; birkaç dakikalık bir anlatımda, aynı sözcüğün defalarca tekrarı, eş anlamlıların bilinmemesi; anlam farklılığı taşıyan sözcük veya kavramların farkında olunmamasıdır.

5.     İşi Büyük Göstermek İçin Tepedeki Kavramları Kullanma

Yaşı yarım asırı geçenler iyi hatırlar: Ankara’yı şehircilik ve mimari açıdan perişan eden Karadenizli yapsatçılar, dairelerini, pazarlarken, yaklaşık olarak şöyle bir tanımlama sırası uyguladılar “Modem, Lüks”, “Süper Lüks”. Bunları: “Mega”, “Süper Mega”, vb. unvanlar izledi. Şimdi ise “Rezidans” kavramına kadar gelindi. Aynı anlayış ya da amaçla : “Muhteşem”, “Harikulade”, “Olağanüstü”, “inanılmaz”, “Mükemmel” sözcükleri eski yazlık sinemalarda ayçiçeği kabuklan kadar çoklukla konuşmaları doldurdu. Oysa, örneğin “İnanılmaz” sözcüğü, peygamberlerin bile ömürlerinde birkaç tanesini gösterebildikleri ileri sürülen “mucize” den bir alt kademedeki oluşum nedretini anlatır ve oraya ulaşmak çok zordur.

6.     Toplumumuz Açısından Anlamsız Ya Da Sıradan Özenti Sözcükler

Bunların bir bölümü cehaletten, kimileri bilgiçlik taslamaktan kaynaklanan kullanımlardır. Örneğin “Hettirik” (hattrick) futbol maçında, bir oyuncunun üç gol atması halinde kullanılır. Türk halkı için bu kavramın “üçledi” ifadesinden öte, ayrı, özel bir anlamı yoktur. Farklı bir duygu yaşatmaz. Kavram Kriket oyunun yaygın olduğu toplumlarda, binlerce oluşumda belki bir kez bile ortaya çıkmayabilen, “şans, güç, maharet, isabet ettirme”, gibi pek de sık rastlanmayan hallerin tamamının bir araya gelmesi halinde oluşabilen bir durumu anlattığı için ayrı bir heyecan, hayranlık, takdir duygusunu ortaya çıkaran bir kavramdır. Bizdeki “deveye hendek atlatma”, “kispet yırtma” kavramları hattrick’den çok daha fazla görülebildiği halde, ondan daha fazla anlamlıdır, takdir uyandırır.

7.     Saçma Kavramlar

“Yerde kalmak”, “Son anda”, “sakatlanmak”, “kontrol etmek/hakim olmak” gibi kavramlar bu guruba girer.

7.1 .Futbolcular yere düşmeden yerde kalmak gibi bir mucizeyi gerçekleştirirler. Üstelik, bu kişiler “yerde kalmaz” iseler faul de olmaz sanırsınız dinlerken anlatıcıları.

7.2.Son am oluşturan (gol açısından) kale içindeki çizgide duran kaleci topa müdahale ettiğinde, anlatıcı fetvayı verir. “Kaleci son anda dokundu/tuttu/çıkardı” Samrsmız ki, kaleci, rakip oyuncu daha vurmadan topu yakalamalıdır, aksi halde “son ana kalır” Kalenin önünde dolaşan savunmacılar da “son anda” ayak koyarlar, çevirirler vb. şeyler yaparlar nedense.

7.3.     Çok sert, köşeye giden, kalecinin görüşü dışında kalan vb. hallerde gol olduğunda, anlatıcılar yine fetva verirler. “Kalecinin yapacağı hiçbir şey yoktu”. Oysa, çoğu kez, keleci “uçmuştur”, koşmuştur, yatmıştır, atlamıştır, ama, bu haller, nedense, “bir şey” sayılmaz.

7.4.    Futbolcular, darbe alarak, ayağını burkarak, itilerek veya dengesini yitirerek düşerler. Kullanılan yaygın niteleme: “sakatlanmak” tır. Oysa ki, sözlükler “sakat” kavramını şöyle açıklar: vücudunda bir eksikliği veya bir organının arızası bulunan, engelli, özürlü, alil; hasta veya kusurlu, eksik, bozuk, hatalı; bir şeyin işe yaramaz tarafı. Görüldüğü gibi, bu tanımda asıl olan kalıcılık, süreklilik gibi özelliklerdir. Maçlarda olan ise “incinme” dir en fazlasıyla. Nitekim, çoğu kez (eğer bir aldatma değil idi ise); “sakatlanan adamımız kalkar ve aslanlar gibi koşusuna, mücadelesine devam eder. Muhtemelen, bu kavram, yabancı dili kıt bir zatın (çamur tuğlada , yüznumarada olduğu gibi) sakat bir tercümesidir.

7.5.    Özellikle futbolda, anlatıcılar, yorumcular “topu kontrol etmek” deyişini kullanmaktadırlar. Oysa ki; anlatılmaya çalışılan, topa hakim olma durumudur. Kontrol sözcüğünün anlamı: “işlerin dürüst ve düzenli yürümesi için yapılan teftiş, tahkik, incelemeyi ifade eder. Eski dilimizdeki karşılığı: “murakabe”dir.

Devam edecek...