Clint Eastvvood’un yönetmenliğini yaptığı Keskin Nişancı (2014), Irak savaşında görev yapmış Amerikan askeri Chris Kyle’ın (Bradley Cooper) hayatından bir kesite odaklanır. Irak savaşı sırasında dört kez bölgeye gönderilen Kyle, keskin nişancılığı ile bir efsanedir. Ülkesi için savaşmaya gittiği her seferde eşini ve daha sonra çocuklarını geride bırakan Kyle için vatanseverliğin önüne geçebilen bir şey yoktur. Yönetmen Clint Eastvvood, Chris Kyle’ın vatanseverliğine geride bıraktığı ailesi kadar Felluce’de hedef aldığı Iraklılar aracılığıyla da vücut verir. Mevzide, Kyle’ın nişan aldığı ve indirdiği her canlı teröristtir. Ölü teröristlerde vücut bulan vatanseverliğin doğrudan bağlandığı tarihsel olay ise 11 Eylül 2001 New York saldırısıdır.
Keskin Nişancı’nın bir sahnesinde 11 Eylül’de gerçekleştirilen terörist saldırının Chris Kyle’da yarattığı etkiyi çarpıcı bir şekilde görürüz. O zaman nişanlısı olan Taya (Sienna Miller), televizyonda gördükleri karşısında şoka girer. Taya’nın çığlığı üzerine banyodan koşup gelen Chris gördüklerine inanamaz, ikiz kulelere arka arkaya iki uçak çarpmıştır. Yanan gökdelenden canlarım kurtarmak için atlayan insanların ve az sonra canlı yayında yerle bir olan Dünya Ticaret Merkezi’nin görüntüsünü hazmetmek imkansızdır. Ekranda gördükleri Chris için bir başlangıcı işaretler. Sahne, Felluce’de mevzide Chris’in hedefine nişan aldığı anın görüntüsüyle kesilir. Namlunun ucunda Iraklı teröristler vardır. Bu iki sahne arasındaki doğrudan ve hızlı geçiş, 11 Eylül sonrası Amerikan hükümetinin ortaya koyduğu politikayı yineleyen ve onayan bir anlam dünyası kurmaktadır.
Binlerce kişinin hayatını kaybettiği 11 Eylül saldırılarının sonucu olarak Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri önce Afganistan’a sonra Irak’a, ama aslında teröre savaş açmıştır. Clint Eastvvood’un kurgusu da, dönemin Amerikan başkam George Bush’un saldırıdan sonra yürüttüğü siyaset de terör saldırısı ile işgali bir karede birleştiren aynı mantık adaması üzerinde yükselir. Keskin Nişancı filminde örneklenen bu mantık atlamasının sihri 11 Eylül 2001’de gerçekleşen terör saldırısı ile 2003 Mart’ında koalisyon güçlerinin Irak’ı işgali arasındaki sürede Amerikan televizyon ekranlarında yankılanan tartışmalarda saklıdır.
Medya teorisyeni Douglas Kellner, bugünün küresel medya dünyasında terör eylemlerinin teröristlerin politik objektiflerinin yanı sıra, dikkat çekmek, odaktaki meseleleri dramatize etmek ve eylemin kendisini sansasyonel bir temaşaya çevirmek gayesiyle tasarlandığım yazar (2005:27). 11 Eylül saldırısı bu anlamda ilk değildir; El Kaide’nin 1998’de Kenya ve Tanzanya’da gerçekleştirdiği konsolosluk saldırılan ya da 1993’te Dünya Ticaret Merkezi’ni bombalaması da medya temaşası olarak plank düşünülmüş terör eylemleridir. 11 Eylül’ü daha önceki sansasyonel terör eylemlerinden farklı kılan; yolcu uçaklarının dünyanın finans ve kültür merkezi bir kentin orta yerindeki ikiz kulelere dalması, kulelerin yerle bir olmasının simgeledikleri ve orada katledilen binlerce insanın yanı sıra, facianın canlı olarak yayınlanması, uçakların çarpmasının ve kulelerin çöküşünün defalarca ve arka arkaya televizyon ekranlarından verilmesidir. Douglas Kellner, Bush hükümetinin Irak işgalinin rasyoneli olarak sunduğu ‘kitle imha silahları’ ifadesine referansla, 11 Eylül’de medya ‘kitlesel histeri silahı’na dönmüştür diye yazar (2005:28). Bin Ladin’i bir efsaneye dönüştüren bu histeri kültürü, tanımı genleşen terörle mücadeleye destek sağlamak ve 11 Eylül saldırılarıyla ilgisiz olan Irak’ın işgalini kamuoyu nazarında gerekli kılmak üzere bir zemin olarak kullanılmıştır. Dönemin hükümetinin bu zeminde yürüttüğü propaganda çalışmalarının boyutları, araştırmacı gazeteci David Barstow tarafından 2008 yılında ortaya çıkarılmıştır, incelediği 8 binden fazla belge ile Barstow, Bush hükümeti ve Pentagon’un televizyonu temel alan propaganda programının detaylarına ulaşmış ve araştırmasının sonuçlarım “TV Analistlerinin Arkasında Pentagon’un Gizli Eli” başlıklı bir makaleyle New York Times gazetesinde yayımlamıştır (2008, 20 Nisan, sf. Al).
TELEVİZYONLARDA ‘BAĞIMSIZ’ TERÖR UZMANLARI
2002 yılının başlarında 11 Eylül saldırılan sonrasında ortaya çıkan histeri kültürü devam ediyor ve Amerikan halkının derin yası sürüyor iken Bush hükümeti Irak’ı işgal etme fikrine geniş destek bulamamaktadır. Buradan hareketle hükümet ve Pentagon kapsamlı bir medya programı geliştirir. Pentagon Ordu Analiz Programı adındaki bu programa göre Amerikan ordusundan emekli generaller ve saygın ordu mensupları Irak’ın işgali konusunda çekinceleri olan Amerikan halkına televizyon programlan aracılığıyla ulaşıp bazı kritik noktaların iletişimini yapmakla görevlendirilecektir. Burada anahtar mesele bu emekli askerlerin, bağımsız analistler ve bilirkişiler olarak lanse edilmesidir (Jowett ve O’Donnel 2012: 355). Barstow’un yıllar sonra ortaya çıkardığı yetmiş kişilik analist ekip, milyonların izlediği TV yayınlarında Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarından Irak halkının özgürleştirilmeye olan ihtiyacına uzanan bir yelpazede, otoriter sesleri ve kahramanlıkla dolu kişisel hikayeleriyle konuştukça kamuoyunda devam eden Irak tartışmasının hatları üzerindeki kontrol hükümetin eline geçmiştir. Bilirkişi-analist ekibin bu hizmetlerinin karşılığında ellerine geçenler ise çeşitlidir: siyasal elitlere yakınlık, kişisel çıkarlar, savunma sanayine bağlanan maddi kazanımlar gibi (Jowett ve O’Donnell 2012:355). 2002 başında çekimser olan Amerikan kamuoyunun Mart 2003’de Irak’ın işgali ile ilgili yüzde atmışların üzerine sıçrayan desteğini tek başına Pentagon Ordu Analist Programı’na bağlamak elbette eksik olacaktır. Ancak Bush hükümetine artan kamuoyu desteğini Ordu Analiz
Programı’nın bir parçası olduğu propagandadan bağımsız düşünmek mümkün değildir.
İDEOLOJİK GÖSTERGE OLARAK TERÖR
Medya, terör ve propaganda ekseninde 11 Eylül saldırılarına yukarıdaki gibi kısa bir bakışın bugüne dair altını çizdiği önemli noktalar vardır. Birincisi, bir temaşa olarak kurgulanan terör eylemlerinin kendilerine medyada yer bulması sadece terörist grupların avantajınaymış gibi düşünmek naiflik olur. Kellner’ın Amerika bağlanımda histeri kültürü olarak tanımladığı haleti ruhiye hükümetlerin ve egemen grupların avantajına çalışabilen bir durumdur. Medyada terör temaşası, histeri kültürünün farklı ajandalarının zemini olarak devam ettirilmesine yardımcı olabilir. 11 Eylül buna net bir örnektir.
Burada önemli olan, Volosinov’un (1973) terminolojisiyle terörün “ideolojik bir gösterge” olduğunu fark etmektir. Volosinov’a göre dil bir mücadele alanıdır. Örneğin bir gösterge olarak terör bu ideolojik mücadele için mahaldir. Hangi türden anlamın ve vurgunun üstün geleceği savaşı, söylem içinde egemenlik kurma mücadelesidir. Buradan bakınca mesele terör kategorisi ve etrafındaki tanımlayıcı söylemlere hakimiyetin sağlanması ve devam ettirilmesi meselesidir, iktidarlar bu hakimiyeti sağladıkları ve devam ettirdikleri ölçüde kamuoyu nazarım şekillendirebilirler. Propaganda programlan ve araç gereçlerine yapılan yatırımların temelinde bu ihtiyaç yatmaktadır. Diğer yandan, söylem dinamiktir ve çoklu anlamlarıyla ideolojik göstergeler çatışma alanlarıdır. Anlam, mücadele ve çatışma sonucu ortaya çıkar. Irak Savaşı sırasında Amerikan televizyonlarında kurulan anlamlar dünyası da rakipsiz değildi. Örneğin, El Cezire televizyonunun bölgeden yaptığı yayınlar, Amerikan medyasının kurduğu anlam dünyasına küresel medya alanlarında açılan çentiklerdi. Irak işgali sırasında El Cezire’nin yayınlarıyla ilgili yapılan Control Room (2004) belgeseli konuyla ilgili önemli bir referans sağlıyor.
Terör eylemleri ile ilgili görüntü ve haberlerin televizyon ve gazete gibi geleneksel medyada yayın yasaklarıyla engellenmesi ya da belirli sınırlarla ve belirli kişilerce tartışılması terör eyleminin bir temaşaya dönüşerek terörist grupların lehine çalışmasının önünde bir engel olarak lanse edilmektedir. Ancak bu durum ideolojik bir gösterge olarak terör tanımı ve etrafındaki söylemler üzerinde hakimiyet kurma çabası olarak da değerlendirilmelidir. Medya aracılığıyla sınırlan genişletilebilen terör tanımı, olayları tarihsizleştiren ve bağlamsızlaştıran kitlesel bir histeri silahına dönüşebilmektedir. “Terör eyleminde hedef kim?”, “Eylemi gerçekleştiren aktörler kimler?”, “Hangi gruplar mağdur?” gibi en basit soruların önüne geçen yayın yasaklan ve gizlilik, yurttaşların sorgulama eğilimini törpülediği gibi kişi ve kurumlan yutabilen bir terör kategorisi yaratma ve egemenlerin söylem üzerinde kurduğu hakimiyeti perçinlemektedir.
Kaynaklar
• Barstow, David. (2008, 20 Nisan). “Behind TV Analysts, Pentagon’s Hidden Hands” New York Times
http://www.nytimes.com/2008/04/20/us/20generals.html?_r=0, Erişim tarihi: 5 Mayıs 2016.
•Jowett, G. S. ve Victoria O’Donnell. (2012). Persuasion and Propaganda. Los Angeles: Sage Publications, Inc.
• Kellner, Douglas. (2005). Media Spectacle and the Crisis of Democracy. Boulder: Paradigm.
• Volosinov, VN. (1973). Manrism and the Philosophy of Language. Çev. L.Matejka ve I.R. Titunik. UK: Seminar Press.
Filmler
• Control Room (2004) Yön. Jehane Noujaim, 84 dk.
• Keskin Nişancı (American Sniper) 2014 Yön. Clint Eastvvood, 133 dk.