DOSYA - Öğrenme Mekanlarında Mükemmeliyet: Steelcase Aktif Öğrenme Merkezi

DOSYA - Öğrenme Mekanlarında Mükemmeliyet: Steelcase Aktif Öğrenme Merkezi
Geçtiğimiz Temmuz ayında, bir seneyi aşkın bir çaba sonucunda Kadir Has Üniversitesi’nde, eğitim, ofis ve sağlık alanlarına özgü mobilya üretiminde global lider olan Steelcase firması ile beraber Türkiye’deki ilk Aktif Öğrenme Merkezi açıldı.

Steelcase ile başlayan uluslararası Ar-Ge ortaklığını takiben; projenin ilk yılında yazma, yansı ve magnetik yüzeylerini patentli seramik-çelik panel malzemesi ile birleştiren ve bu konuda uluslararası pazarda rakipsiz olan Polyvision firması ile altyapı projesini hayata geçirdik. Bu anlaşma çerçevesinde ülkemizdeki ilk Duo-wall uygulamasını Steelcase Aktif Öğrenme Merkezi’ndeki tüm duvar yüzeylerinde gerçekleştirip, derslerimizde deneyimlemeye başladık. Tüm bu uluslararası anlaşmalarla, ulusal olarak bu firmaları temsil eden Klassis ve Emko firmaları ile doğal olarak sektörel ortaklıklar kurduk. Bu ortaklıklarla, Steelcase Aktif Öğrenme Merkezi Kadir Has Üniversitesi’nde tamamı yabancı hibe ile kurulan bir merkez oldu.

Aslında her şey 2015 yılının Şubat ayında, Steelcase üst yönetiminin ülkemizi daha iyi tanımak için gerçekleştirdikleri ziyaretleri sırasında yapmak istedikleri bir dizi görüşmeye beni de davet etmeleri ile başladı. Steelcase benim ABD’de bulunduğum yıllardan beri takip ettiğim, kullanıcı odaklı yaklaşımı ile tasarım araştırmalarım ürün geliştirme sürecine dahil eden bir firma, içerisinden tasarım araştırması yapan ekibin ayrı bir şirket olarak [spin off) kurduğu IDEO, bugün dünyada neredeyse her ülkede, tasarımın bildiğimiz fiziksel ürünlerin dışına çıkarak insan hayatına dokunması, yaşam kalitesinin artması için çalışıyor. Ben farklı ölçeklerde mekan ve bileşenlerinin insan davranışı ve özellikle sağlık çıktıları üzerine çalışmaktayım. Farklı kullanıcı gruplarının özellikle sağlık ve eğitim mekanları üzerine deneyimim var. Dolayısıyla bir saat ile sınırlı olan Steelcase’in ilk kampüs ziyareti, ortak paylaşımların fazlalığı ile neredeyse üç saate çıktı ve sonrasında bugünkü merkezin temelim atan süreç başlamış oldu. ABD’de sunarak yaptığım projenin başvurusunda tabii ki sadece ortak yaklaşımlarımız değil, sunulan araştırma önerisi de etkili oldu.

Peki “Nedir bu Aktif Öğrenme?” derseniz, kısaca öğrencilerin ders ile ilgili performansa yani dersi yapmaya dahil olduğu bir eğitim anlayışıdır. Klasik eğitim, öğrencileri maalesef pasif dinleyiciler olarak değerlendirip, dersleri de bilginin tek kanaldan (hoca, öğretim üyesi, öğretmen) aktarıldığı bir süreç olarak tanımlar. Aktif öğrenme ise “öğrencilerin daha aktif geçirebileceği bir ders nasıl olmalıdır?” sorusunun yanıtlandığı ve bunun için yapılabilecek aktivitelerin sınırlanmadığı özgür bir yaklaşımdır. Aktif öğrenmede, geleneksel yaklaşımın aksine öğrenciler öğrenme sürecine dahil edilirler. Bu da öğrencilerin eylemde bulunduğu ve aynı zamanda bulundukları eylemler hakkında düşündüğü açıkuçlu ve yaratıcılığı destekleyen öğrenme sürecini beraberinde getiriyor. Tabu dersleri bu şekilde yapmak için hocaların biraz kendilerini öğrencilerin yerine koymaları, bunu yaparken de gençlerin kendi kuşaklarından tamamen farklı olduklarını unutmamaları gerekiyor. Karşınızda 2 saat hareketsiz sizi oturup dinleyecek bir kuşak yok artık. Öğrendiği şeyin ne işe yarayacağım dakikasında bilmek, hemen onu kullanarak test etmek, tüm bu süreçteki duygu ve deneyimlerini sosyal medya kanalları ile paylaşmak isteyen bir öğrenci grubu var. Onları anlamaya çalışmalıyız. Biz internetin garip seslerle bağlanıldığı dönemlerim bilirken, onlar internetin içine doğdular. Büyük bir çoğunluğu mektup -edebiyat dersleri dışında- hiç yazmadı, fiziksel müzik arşivleri olmadı. Bu kuşak çok duygusal ve hızlı vazgeçebilir, ama motive olduğu zaman da deviremeyeceği dağ yok. Sen leb demeden leblebiyi gugıllar ve sonucu paylaşırlar. Tüm bunları negatif özellikler olarak görmüyor, aksine, bunun aktif öğrenme tekniklerim beslediğini düşünüyorum. Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir zamanda, aktif öğrenme ham bilgiyi kişiselleştirip kullanarak öğrenmemize yarayan operasyonel bir araç.

Öte yandan, günümüzde üniversiteler belki en büyük sınavlarını yaşıyor. Bu çağa damgasını vuran rol modeli olan kişilere bakalım. Hemen aklıma gelen Jobs, Gates, Zuckerberg.. .Hiçbiri üniversite mezunu değil, “college drop out” yani üniversite eğitimini bırakmış kişiler. Global olarak her yerde “projeni, fikrini al gel, crowd-funding yapalım, melek yatırımcı bulalım” davulları çalıyor. Bu fikirlerin çatlayana kadar ısıtıldığı yerlerde (kuluçka merkezi diyorlar), prototiplerin yapıldığı yaplab/fablablerde girişte kimseye diploma da sormuyorlar. Üniversite eğitiminin paralı olduğu ve ekonomik kriz yaşanan ABD’de şu anda devam eden seçim yarışında ele alınan konulardan biri de “üniversite eğitiminin herkes için ulaşılabilir” olması. Çok kısa bir süre öncesine kadar, bu orada tartışılamazdı bile... Bu arada üniversitelerin içine bakalım. Üniversiteler kendi aralarındaki amansız rekabeti, akademik yayınlar, patentler ve bunların kendi kaynaklarını en az kullanacak şekilde olabilmesi için araştırma projelerine bağlamış durumdalar. Yani bugün dünyanın farklı yerlerindeki akademisyenler, her sene evet her sene yayın yapmak, yapabilenler buluş yapmak, bunları patentlemek ve araştırma gruplarını sürdürebilmek için fon almak zorundalar. Bu doğrultuda, ideali belki araştırma ve eğitimi iç içe götürmenin yollarını aramak iken, tehlikeli bir çatallaşma var. Robotların işlerimizi devralacağı gelecekte, “eğitimcilik” kaybolma riski taşımayan yegane meslekten biri olsa da üniversite hocalığı otomatik pilota bağlanma riskinde. Birkaç örnek verirsem: Sadece önüne ve hoca yüzü görünmeyen dersler, grup çalışması ve birbirinden öğrenme deneyimi olmayan dersler, kitabın içerisinden çıkan dijital soru bankaları ile hazırlanan önüne testler ile değerlendirme yapılan dersler...Peki bunlar öğrencilerin üniversiteden bekledikleri eğitim deneyimi midir? Ya da bu deneyimlerin baskın olduğu programlardan mezun olan öğrenciler, mezun oldukları üniversiteyi ne kadar temsil edebilir?

Bu soruların yanıtlan eğitimi/öğrenmeyi her iki taraf için de heves duyulan bir deneyim kıldığı için aktif öğrenme pedagojilerinden geçiyor. Yani bu üniversiteye eğitimi tekrar getirebilen, doğru uygulanırsa da eğitimle araştırmayı buluşturabilen bir yaklaşım.

Gelelim sınıfın kendisine...Bu özel sınıfın tasarımını gerçekleştirirken, 2008’den bu yana verdiğim İnsan Davranışı ve Çevresel Tasarım dersinde uyguladığım pedagoji, bu dersin çalıştaylar şeklinde kurgulanışı, derste mekanı kullanışımız etkili oldu. Beraber çalıştığım yetkililer, daha önce sınıftaki farklı iki mobilya grubundan yalnız birinin kullanıldığı Aktif Öğrenme Merkezi tipleri tasarlamış idi. Bu sınıf, gerek tekli ve ikili oturmaya izin veren hareketli mobilyaları, gerekse tüm yüzeylerinin yazılabilir, yansı ve magnetik yüzey olması ile farklılaşıyor. Sınıfta yapılacak aktiviteye göre sınırsız şekle girebiliyor. Sınıftaki klima ve aydınlatma ayarlan da kullanıcıya verilmiş durumda, dış cephe camları da açılabiliyor. Hızlı bir çevresel psikoloji dersi verecek olursam bazı mekanlarda sadece orada olmaktan dolayı kontrolümüz azdır, bu davranışlarımızı da etkiler. Sınıf örneğinde, geleneksel bir sınıfta bize, “yerine otur”, “ayağa kalkma”, “sessiz dur”, “tahtaya bak”, “sana bir şey sorulursa cevapla”, “kürsü/otorite orada” der. Aktif öğrenme merkezinde ise işte bunların hiçbiri, kürsü dahi yok. Herkesin seçenekleri, seçme hakkı ve mekan üzerinde kontrolü var. Hatta tüm oturma elemanlarında kahveni koyacağın yer var, cep telefonunun/diz üstü bilgisayarını şarj edebileceğin, hatta öğrenci sayısından çok priz var. İşte böyle bir ortamda, geçtiğimiz bir yıl boyunca farklı alanlardan öğrenci ve akademisyenlerin sınıfı deneyimlediği deneme dersleri yapılmasını sağladık ve açık uçlu geri bildirimler aldık. Katılımcıların, aktardıkları anektodlarla burada klasik ders işleme deneyiminin gerçekleşemediğini de mutlulukla öğrendik. Hocalar ise, geleneksel bir sınıfta yapamadıkları egzersizleri buradaki kaynaklarla kendi kendilerine keşfettiklerini söylüyorlar. Ben de burada bir sene ders vererek unutulmaz bir deneyim yaşadım. Bu yazıda da görselini kullandığım, dersimdeki yaklaşık 2.5 saatlik bir çalıştaydan toplanan gözlem verisi sonucu elde edilen davranış yoğunluk haritasından da görülebileceği gibi, benim dersimde aktif öğrenme sınıfta bazı öğrenme alanlarının (setting) kendiliğinden oluşması ve bunların sürekliliği (birbirine bağlılığı) ile gerçekleşiyor. Aktif Öğrenme Merkezlerinde genellikle mobilya yerleşimlerinin aktivitelerle eşleştirilerek kullanılmasını öngörülüyor. Benim dersimde ise, öğrencilere herhangi bir yerleşime göre çalışmaları söylenmediğinde bile aktif öğrenme alanlarının oluştuğunu gözlemlendi. Bu ilk bulgular, geçtiğimiz Eylül ayında Grand Rapids’de ziyaret ettiğim Steelcase Eğitim araştırma grubu ve üst düzey yöneticileri tarafından ilgi ile karşılandı.

Projenin ikinci senesinde de Steelcase Aktif Öğrenme Merkezi’ni farklı fakültelerden gelen dersler ile tam program doldurarak, öğrencilerin bu sınıfta ve geleneksel sınıflardaki öğrenme deneyimlerini karşılaştırdığımız araştırmamıza devam edeceğiz. Biz derken, bu merkezi kurduğumuz araştırma projeleri çerçevesinde İç Mimarlık, Bilgisayar Mühendisliği, Yönetim Bilişim, Eğitim Teknolojileri alanlarında saygın hocalarımız ile disiplinlerarası bir araştırma grubumuzu kastediyorum. Burada sistematik eğitim araştırmalarının yanı sıra, mobilya ve kullanıcı hareketlerinin ve vital verilerinin yeni nesil sensor ve giyilebilir teknolojiler ile otomatik algılanması, bunların büyük veri olarak analizi gibi yenilikçi konularda da sürdürdüğümüz araştırma serüvenimize, devam edeceğiz.