DOSYA: Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Doğru

DOSYA: Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Doğru

Geçtiğimiz yıl Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu desteğiyle gerçekleştirdiğimiz “Türkiye Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Temsilleri Araştırması”nın sonuçları 5 Mart 2018 tarihinde basın ve kamuoyu ile paylaşıldı. Araştırmanın soruları Türkiye’de ulusal televizyon kanallarında yayınlanan popüler dizilerde toplumsal cinsiyet rollerinin yer alış biçimlerini ortaya çıkarmak ve sektör paydaşlarıyla da beraber toplumsal cinsiyet eşitliği yaratabilmek üzere dizi hikâyeleri ve senaryolarındaki sorunları ve iyi örnekleri tespit etmeyi amaçlayarak oluşturuldu.

Özellikle toplumsal cinsiyet ekseninde gelenekselleşmiş ve kalıplaşmış kadınlık ile erkeklik algılarının dizi senaryolarında nasıl yeniden üretildiğine bakıldı ve bu algıların görsel ile sözel dilde seyirciye nasıl aktarıldığına odaklanıldı. Söz konusu araştırma için 1-31 Mayıs 2017 tarihleri arasında yayınlanan ve izlenme oranlarına göre ilk 20 sırada bulunan dizilerin yer aldığı listeden 6 ulusal kanal ve toplam 12 dizi seçildi. Araştırmada belirlenen 12 dizinin 4’er haftalık bölümlerinin her birinde yer alan karakterler ana ve yardımcı olmak üzere sezon boyunca devamlılığı olan karakterlerdi. Dolayısıyla iki boyutlu, az sahnesi ve/ veya diyaloğu olan, hikayede ağırlığı ve devamlılığı olmayan karakterler seçim dışında tutuldu. Seçilen – 75’i kadın ve 86’sı erkek olmak üzere – toplam 161 karakter üzerinden toplumsal cinsiyet temsillerinin incelenmesi aracılığıyla, olası eşitsizliklerin, süregiden basmakalıp yargıların, ataerkilliği yeniden üreten kalıpların ya da bunlara alternatif oluşturabilecek yeni anlatıların tespit edilmesi amaçlandı. Bakılan dizilerin hiçbirinde kendisi veya başka birisi tarafından açıkça veya dolaylı yoldan LGBTİ birey olarak tanımlanan bir karakter olmadığı için bu araştırma toplumsal cinsiyet rollerini heteroseksüel kadın ve erkek algısı dahilinde incelemiştir.

Araştırmada yöntem olarak içerik analizi kullanıldı. Seçilen diziler araştırmaya davet ettiğimiz toplam 11 lisans ve yüksek lisans öğrencisi tarafından kodlanarak incelendi. Araştırma dahilinde en önemsediğimiz süreçlerden birisi de, öğrenciler ile birlikte çalışmaktı. Kodlayıcı olarak araştırmaya katılan öğrenciler, verdiğimiz kısa dönemli eğitimler sayesinde hem araştırma yöntemleri konusunda yetkinlik kazandılar hem de toplumsal cinsiyet eşitliği ve temsiliyeti konusunda bilimsel bir çalışma aracılığıyla bu konuda duyarlılıklarını artırdılar.

Araştırmanın odaklandığı başlıklar kadın ve erkek karakterlerin sayısal dağılımları, ekran görünürlükleri, yaş aralıkları, medeni durumları, fiziksel halleri, karakter özellikleri, işe ve eve dair sorumlulukları, sahne içindeki söz ve eylemleri oldu. Araştırmaya dahil ettiğimiz dizilerde ana ve yan karakterlerin kadın ve erkek olarak sayısal dağılımında bir denge bulunuyor olmasına rağmen, erkeklerin ve kadınların dünyalarının ayrıştırılmış ve rollerin de buna göre dağılmış olduğu görüldü. Bunu en iyi açıklayacak şey, belki de en çok izlenen 12 dizinin, 7’sinin erkek odaklı hikayelere sahip olması. Şaşırtıcı olmayacak şekilde bu erkeklik hikâyelerinde savaş, çatışma ile şiddet ön planda ve erkek odaklı dizilerde toplam görünürlüğün 2/3’ü erkek karakterlere ait.

Kadın karakterler hem duygusal, hem de fiziksel özellikleri ile belli başlı kalıplara sıkıştırılmış halde. Genç diye tanımladığımız (yani 16-25 yaş aralığında görünen) kadın karakter sayısı genç erkek karakter sayısının 2,5 katı. Erkek karakterler ise çok daha geniş bir yaş aralığında (26-64) rol alabiliyor. Yetişkin (26-39) ve orta yaşlı (40-64) erkekler hem rol dağılımı olarak sayıca fazla, hem de baş rolde yer alabilirken, aynı şeyi kadın karakterler için söylemek mümkün değil. Kadınların büyük bir çoğunluğu (%65) “zayıf/narin” olarak tanımlanıyor, buna ek olarak cazibesi olan kadın, genç/yetişkin ve zayıf olarak tarif edilirken, orta yaş üzeri kadınlar şişman/kilolu ve dul/boşanmış stereotipinde gösteriliyor. Bu fiziksel özellikler dizi içinde geçen diyaloglarla da olumlanıyor. Fiziksel özelliğe dair yapılan yorumların 3/4’ü kadınlara yöneltiliyor. Bu yorumların %70’i kadınların “zayıf, güzel, bakımlı” olmalarıyla ilgili olumlu yorumları içerdiğinden fiziksel kalıpları güçlendiriyor.

Araştırma sonuçları bize medeni durumun da kadınları tanımlayan bir özellik olduğunu söylüyor. Erkeklerin aksine, bütün kadın karakterlerin medeni durumunu biliyoruz. Bir başka deyişle, kadınların hikâye içindeki kimlikleri medeni durumdan bağımsız yazılmamış. Çarpıcı başka bir sonuç ise, dul ve boşanmış kadın karakterlerin aynı medeni durumdaki erkek karakterlerden beş kat fazla olması. Fiziksel özellikler verileriyle yapılan çapraz okuma sonucunda dul ve boşanmış kadın karakterlerin çoğu, orta yaşlı ve kilolu kategorisinde karşımıza çıkarılıyor.

Sahne içinde geçen söz ve eylemlerden yola çıkarak incelediğimiz bir başka kategori de, “kadın gibi” benzetmesinin dolaylı veya doğrudan geçtiği sahnelerdi. Diyaloglarda kadınlık atfedilen yorumların hangi cinse yapıldığı ve niteliği bizim için önem taşıyordu. Bu tip yorumların %6’sının erkeklere ve %94’ünün kadınlara yapıldığı gözlemlendi. İlginç olan sonuç ise, diziler dünyasında “kadın gibi” olmak aşağılama niyeti ile kullanılırken, “erkek gibi” olmanın bir iltifat olarak karşımıza çıkmasıydı.

Kadın ve erkek karakterler duygusal yapıları açısından da birtakım kalıplara sıkıştırılıyordu. Araştırma sonuçlarına göre agresif ve kaba karakterlerin sırasıyla %62’si ve %69’u erkek. Duygusal karakterlerin %80’ini ve hayalperest karakterlerin de %77’sini kadınlar oluşturuyor. Bu verileri destekler nitelikte başka bir sonuç ise sahne üzerinden incelenen birtakım eylemler. Ağlama ve hüzün içeren sahnelerin %73’ü kadınlar için yazılırken, şiddet ve tehdit içeren sahnelerin %79’u erkekler için yazılıyor.

Ebeveynlik ve bu rolde görünürlük, araştırmanın odaklandığı bir başka başlıktı. İncelenen 75 kadın ve 86 erkek karakterin sırasıyla %30 ve %21’i ebeveyn olarak tanımlanmış; neredeyse eşit sayıda anne ve baba ile karşılaşılıyor. Ancak ebeveynlik yapılan sahnelere baktığımızda %79’unun anneler için yazıldığını görüyoruz. Bir başka deyişle “baba” karakterler hikâyelerde olduğu halde, onları babalık yaparken izleyemiyoruz.

Kadınların iş hayatındaki görünürlüğü ana ve yan karakterler incelendiğinde oldukça düşündürücü. Tahmin ediyoruz ki yan roller ve figüranlar da bu incelemeye dahil edilse oranlar daha çarpıcı hale gelecek. Kadın karakterlerin sahne sayılarına baktığımızda, %80’inin hayatının keyfî (iş dışı) mekanlarda geçtiğini görüyoruz. İncelediğimiz kadınların üçte biri ev kadını; bununla bağlantılı olarak da ev işi içerikli sahnelerin %92’si kadınlara yazılmış. İş içerikli sahnelerin ise %82’si erkeklere ait. Yani kadınların daha çok evde ve keyfî mekanlarda, erkeklerin ise iş dünyasında göründüğünü söyleyebiliriz. Kadınların ekonomik hayata katılımıyla ilişkili rakamlara bakıldığında dizilerdeki temsiliyetin pek iç açıcı olmadığını söyleyebiliyoruz. Örneğin, incelenen 75 adet kadın karakterin içinde sadece bir adet iş kadını bulunuyor ve bu karakterin öne çıkan özellikleri “agresif, dışa dönük, rekabetçi, kaba” olması. Orta yaşlı ve dul olarak tanımlanmış bu kadın karakterin ebeveynlik rolü hikâye içinde öne çıkıyor ve oğlu ile ilişkisi geçimsizlik biçiminde gösteriliyor. İncelenen Mayıs ayı bölümleri içerisinde bu karakter, hiç iş yerinde gösterilmiyor. Bu veriler bize incelenen diziler içinde var olan yegâne iş kadınının, olumsuz özellikleriyle öne çıkan ve hikâye içinde olumlanmayan bir karakter olduğunu göstermesi açısından önemli.

Sonuç olarak araştırmanın bulguları bize Türkiye’de ulusal kanallarda yayınlanan ve popüler olan dizilerde toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını yeniden üreten bir temsiliyet ve rol dağılımı olduğunu gösteriyor. Yani kadınların büyük bir kısmı eş ve/veya anne olarak ev işlerinden sorumlu rollerde yer alırken, erkekler karar verme mekanizmalarında, iktidar sahibi, ekonomik bağımsızlıkları olan bireyler olarak karşımıza çıkıyor. Kadınların medeni halinin her dizide doğrudan ya da dolaylı olarak bilinir kılınması, bize kadınların aile içine hapsedilmiş halde ve bir erkek ile ilişkilendirilerek temsiliyet bulabildiğini gösteriyor. Bizim araştırmamızda da, yapılan diğer benzeri araştırmalarda karşımıza çıktığı gibi, kadınların fiziksel özelliklerine ve yaşlarına dair temsiliyetin, sınırlı, belli kodlar dahilinde ve kalıp yargıları üretir biçimde olduğu gözleniyor. Dolayısıyla kadınlar görsel medyada tarihsel olarak kendilerine sürekli atfedilen iki rol olan “cazibeli ve güzel” ile “anaç ve cinsellikten arındırılmış” kalıplarının içine hapsedilerek temsil edilmeye devam ediyorlar. Benzer sonuç, temsil edildikleri mekanlar açısından da karşımıza çıkıyor. Kadınların, iç mekanlarda daha çok görüntülendikleri, bunların çoğunun özel mekan olduğu ve karakterlerin buralarda keyfî (iş dışı) bulunduklarını gözlemliyoruz.

Buna karşılık erkekler daha fazla hareket özgürlüğüne sahip karakterler olarak ortaya çıkıyor. Yine bu verilerle desteklenen başka bir çıkarımımız da kadınların profesyonel olarak çalışmayan karakterler olarak temsiliyet bulduğu, ev kadını ve ebeveyn rollerine sıkıştırıldıkları, erkeklerin ise ekonomik olarak özgür, söz sahibi oldukları ve çeşitli işlerde temsiliyet bulabildikleri yönünde. Literatürde sıkça karşımıza çıkan kadının özel alanla ve erkeğin de kamusal alanla özdeşleştirilmesi konusu dizilerde de benzer şekilde karşılık buluyor ve bu ayrışmayı tekrarlayarak normalleştirip yeniden üretiyor. Buna ek olarak, erkeklik makbul cins olarak kodlanıyor. Dilde sıkça karşılaştığımız cinsiyetçi söz ve kalıplar dizilerde de anlatı içerisinde yer bulurken kadınlık özelliklerinin dilde hem kadınlar hem de erkekler için hakaret ve aşağılama amaçlı kullanıldığını buna karşılık erkeklik özelliklerinin her iki cins için de iltifat niteliğinde olduğu sahneleri görebiliyoruz.

Araştırmamızın yukarıda özetlenen sonuçları TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu tarafından bir araya getirilen senaristler, oyuncular, yapımcılar, yönetmenler, kanal yöneticileri ve reklam verenlerden oluşan sektör paydaşlarının da destekleri ile dizi hikâyelerini iyileştirmek amaçlı kullanılmak üzere paylaşıldı. Bu yolda ilk adım birtakım ilkeler belirlenerek atıldı. Toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını kaldırmak hedefiyle kadınların ve erkeklerin fiziksel görünüm, karakter, duygu ve meslek çeşitliliğini arttırmak, hayata, işe ve eve dair sorumlulukları dengeli dağıtmak, şiddeti olağanlaştırmamak, toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun bir dil kullanmak ve rol model karakterlerin görünürlüğünü sağlamak ve artırmak üzere çalışılmasına karar verildi.