İran ile P5+1 (Çin, Fransa, Rusya, İngiltere, ABD+Almanya) arasında devam eden nükleer program müzakerelerinin 14 Temmuz 2015’te başarıyla sonuçlanması, beraberinde İran’a yönelik ekonomik yaptırımların kaldırılması tartışmalarını getirmiştir.
Müzakerelerin başarılı sonuçlanmasını takiben İran’ın yurtdışında bulunan ve önceden dondurulmuş finansal enstrümanlarının tekrar İran’ın kullanımına açılması, İran’ın petrol ve doğalgaz ihracatına dönük engellerin kaldırılması, yurtdışı şirketlerin İran’ın petrol, doğalgaz, otomotiv ve turizm sektörüne yatırım yasağının sonlandırılması ve İran’ın uluslararası SVVTFT bankacılık sistemine geri döndürülmesi hayata geçirilmeye başlanmıştır. 16 Ocak 2016 tarihinde ise Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran nükleer programının sınırlandırıldığı yönünde olumlu raporu neticesinde de İran’a dönük yaptırımlar kaldırılmıştır.
Türkiye açısından İran’a dönük yaptırımların kaldırılması hem olumlu, hem de dikkatli bir tavırla karşılanmıştır. Olumlu taralından bakılınca İran yaptırımlarının kaldırılması, Türkiye ile İran arasında planlanan 30 milyar doladık ticaret hacmi hedefini tutturabilme açısından umut verici bir gelişme olmuştur. İki ülke daha önce Nisan 2015’de bir araya gelerek sınır ticaretinin geliştirilerek doğal gaz alanındaki işbirliğini de daha verimli bir noktaya taşıma karan almışlardı. İran yaptırımlarının kaldırılmasının Türkiye açısından daha temkinli olmayı gerektirecek kısmı ise Suriye ve Irak genelindeki siyasi açmaz ve anlaşmazlıklardır.
İran doğal gazının önemli, bu ülkenin kontrolünde bulunan Güney Pars gaz sahası başta olmak üzere, tahmini gaz rezervleri açısından (2015 tahmini 33.6 trilyon metreküp) dünyada ikinci şuada olmasıdır (birinci 48.7 metreküp ile Rusya). Bu konuyu daha geniş bir bölgesel tansiyon haline getiren konu ise, İran’ın kontrolünde bulunan Güney Pars gaz sahasının, Katar kontrolündeki ‘Kuzey Alan’ gaz sahası ile aynı rezervi paylaşmasıdır. Bu iki gaz sahası, aslında aynı deniz altı rezervine ait olup, iki ülke arasındaki 1969 kıta sahanlığı anlaşmasına göre bölünmüştür. Bu deniz altı rezervinin toplamı ise İran tarafında kalan 33.6 trilyon metreküp ile Katar tarafında kalan 24.7 trilyon metreküpün birleşimi olan 58.3 trilyon metreküptür; bu da bu ortak rezervi, dünyanın en büyük doğal gaz rezervi haline getirmekte ve Rusya’nın doğal gaz tekelini ortadan kaldırabilecek tek alternatif kılmaktadır.
Rusya’nın doğal gaz tekeli, bu gaza bağımlı olan Türkiye’yi (%57 oranında Rusya’ya bağımlı) değil, Avrupa Birliği’ni de (%31.9 oranında Rusya’ya bağımlı) ilgilendiren önemli bir husustur, özellikle Rusya’nın Ukrayna üe 2005’ten beri her sene yaşadığı doğal gaz krizleri ve bu krizlerin ortaya çıkardığı gaz kesintilerinin Avrupa Birliğine yansıması, hem Rusya’ya alternatif doğal gaz tedarik kaynaklarını hem de Ukrayna’ya alternatif doğal gaz iletim hatlarını gerekli kılmıştır. Bu gereksinim konusunda Avrupa Birliği 2008 senesinde ‘Güney Gaz Koridoru’ fikrini ortaya koymuş ve Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan’ı da içine alan bir tedarik ve iletim stratejisi belirlemiştir. Azerbaycan ve Türkmenistan gibi potansiyel tedarikçi ülkelerin ihraç altyapılarının yetersizliği ve beklenin altında doğal gaz iletebilmeleri, Güney Gaz Koridoru’na daha büyük ölçekte katkıda bulunabilecek bir ülke gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Bu da bütün gözleri, dünyanın ikinci en geniş doğalgaz rezervine sahip olan ve Güney Gaz Koridoru’na coğrafi açıdan da yakın olan İran’a çevirmiştir.
İran doğal gazım Avrupa pazarına taşımak, Avrupa Birliği için sadece bir enerji politikası değil, bir dış politika meselesi haline gelmiştir. Bu sebeple Güney Gaz Koridoru projesinden önce, Iran gazım İsviçre santrallerine ulaştıracak olan ‘Fars Boru Hattı’ planlanmış, İran Enerji sektörüne dönük yaptırımlar sebebiyle askıya alınmıştır. Mevcut durumda İran’ın Trans Anatolian Pipetine (TANAP) projesine eklenmesi ve hattın Azerbaycan’dan başlayarak Gürcistan üzerinden Türkiye’ye girmesinden sonra Iran gazının da iletime katılması öngörülmektedir. Ancak İran doğal gazının Türkiye’ye bağlanması konusunda üç ana engel bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Türkiye-İran arasındaki Suriye ve Irak bağlamlı politik çekişmeler, İran’ın iç doğalgaz piyasasındaki ‘şahinler’ ve ‘ılımlılar’ çekişmesi ve son olarak İran’nı doğu (Çin-Pakistan) odaklı bir ihraç stratejisi belirleme olasılığı olarak ortaya konabilir.
Siyaset, Diplomasi ve Enerji
Hiçbir yakın dönemdeki gelişme Türk-İran ilişkilerini Suriye İç Savaşı kadar etkilememiştir. Türk-Fars tarihinin uzun geçmişi bize gösterir ki bu iki medeniyet arasındaki ilişkiler, Ortadoğu’daki genel mezhep-siyaset dengesi üzerine kurulmuş, bu dengenin bozulması da ikili ilişkilere darbe vurmuştur. Bu sebeple Suriye İç Savaşı’nın beraberinde getirdiği yeni mezhep bilinci ve hesaplan, Türk-İran ilişkilerini 1979 İslam Devrimi’nden bu yana ilk defa bu denli derinden sarsmıştır. İki ülkenin de Suriye’nin geleceğini belirlemek istemesi ve bu sebeple vesayet savaşı (proxywar) yürütmesi, Ankara ve Tahran’ı uzaktan hasım haline getirmiş ve ilişkilerin belli bir seviyenin üzerine iyileşmesini engellemiştir. Ancak unutulmamalıdır ki Türkiye ve İran ilişkisinin uzun tarihi, iki ülkeye de rekabet ederken işbirliği yapabilme yetisi kazandırmıştır. Bu açıdan her iki ülke de vekalet savaşı yürütürken aynı zamanda ticari işbirliği de yapabilmişlerdir. Ankara ve Tahran’ın 2014 senesinde Suriye üzerindeki mücadeleleri en sıcak noktadayken hala 13.7 milyar dolarlık ticaret yapmaları ve bunu 30 milyar dolara çıkarmak için bir dizi toplantı gerçekleştirmeleri de bu bağlamda okunmalıdır. Buna rağmen Suriye’deki siyasi anlaşmazlık Güney Pars gazını Türkiye üzerinden Avrupa pazarına taşıma gibi büyük ölçekli bir projenin önünü tıkamaktadır. Rusya’nın da Suriye’ye askeri müdahalede bulunması, Tahran-Moskova ilişkilerini stratejik bağlamda kuvvetlendirmiş, Güney Pars gazının Avrupa’ya iletilerek Rus gazına alternatif olmasının önüne bir engel olarak konumlanmıştır. Dahası, Güney Pars gaz sahasının henüz yeterli altyapı yatırımıyla geliştirilememesi, mevcut gaz tedarikini düşük seviyede tuttuğu için İran’ın TANAP’a bağlanması konusunda kısa vadeli bir sorun arz etmektedir. Güney Pars’ın gerekli tedariki sağlaması için gerekli altyapı yatırımı uzun süre yaptırımlar sebebiyle gerçekleştirilememiş, Ocak 2016 itibariyle yurtdışı enerji şirketlerinin yatırımına açılmıştır. NATO üye ülkelerin Iran ve Rusya ile Suriye’deki anlaşmazlıkları da Avrupa ülkelerinden gelen yatırımcıların Iran tarafından çekinceyle karşılanmasına sebep olmaktadır.
Türkiye-İran doğalgaz ilişkilerini belirleyecek ikinci husus ise Iran Devrim Muhafızları Ordusu (İDMO) ve yıllar içerisinde İran ekonomisi içerisinde kendine açtığı geniş alandır. Bu geniş alan ayrı zamanda enerji sektöründe de İDMO’na ait alt ve paravan şirketlere de açılmıştır. İDMO’nun enerji çıkarlarını anlamak için İran’ın petrol geçmişine göz atmak gerekir. 1908 ve 1953 yıllarında dış destekli askeri ve siyasi müdahalelerle İran’nı petrol endüstrisi dışa bağımlı hale getirilmiş ve bu bağımlılığı atabilmek için de uzun süreli mücadeleler verilmiştir. 1979 Iran Devrimi sonucunda bütün enerji altyapısı ve endüstrisi millileştirilmiş, ve bu sektörlerin dış yatırımdan korunması bir rejim önceliği halini almıştır. İDMO’nun enerji sektörü ile bağlantısı 1989’da Hatem-ül Enbiya isimli mühendislik şirketinin, İran-Irak savaşından dönen asker ve subayların sivil hayata geçişi niyetiyle kurulması ile başlamıştır. 1990’lar ve 2000’ler boyunca Hatem-ül Enbiya, Iran enerji ve
mühendislik sektörlerinde hızla büyüyerek 40 bin kişilik bir işgücü ve endüstri haline gelmiştir. İDMO ile yakın bağlan bulunan Iran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın 2005’te iktidara gelmesiyle de Hatem-ül Enbiya devlet desteği ve sübvansiyonları ile daha da büyüyerek Iran enerji sektörü içerisinde belirleyici bir rol almıştır. Ancak İDMO’nun milli ekonomi içerisinde orantısız yükselişi, kurumlar arasında denge siyaseti gözeten Iran Dini Lideri Ali Hamaney’i rahatsız etmiş, Hatem-ül Enbiya’mn Ahmedinejad dönemi kazanımlarını geriletmek için İDMO’ya uzak duran yeni Cumhurbaşkanı Haşan Ruhani’nin elini güçlendirmiştir. Ortaya çıkan mücadelede bir tarafta ÎDMO ve rejim şahinleri, öbür tarafta da İran’ı batıya açmak isteyen ılımlılar ve Ruhani yer almaktadır. Iran doğal gazımn Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihraç edilmesi tartışmalarının temel iç dinamiği de bu iki kamp arasındaki çekişmedir.
Son olarak İran’ın yaptırımlar sonrasında ihraç stratejisini belirleyecek bir başka unsur da Çin. Çin’in ‘Tek Kemer, Tek Yol’ stratejisi olarak da geçen 21. Yüzyıl ipek Yolu Projesi, Çin’in Asya ve dünya siyasetinde ticaret temelli geniş rol oynamasını ve özellikle demir-çelik ihracatı ile yakın coğrafyadaki ekonomilerde belirleyici rol oynamayı planlamaktadır. Bu bağlamda, 2014 itibariyle dünya toplam enerji tüketiminde birinci sırayı koruyan Çin için Iran doğalgazı, son derece önemli bir Enerji girdisi olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda İran için Türkiye üzerinden Avrupa pazarına açılmak kadar Pakistan üzerinden Çin’e açılmak da bir fırsat olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar Pakistan, Türkiye gibi büyük ölçekli boru hattı projelerini destekleyecek kadar altyapısı kuvvetli ve ekonomik temeli sağlam bir ülke olmasa bile özellikle İran’da iDMO ve ılımlılar arasında devam eden siyasi görüş ayrılıkları ibrenin Pakistan-Çin eksenine kaymasına sebep olabilir. Aynı şekilde Rusya da, Tahran’daki mevcut etkisini kullanarak İran’ı doğuya yöneltebilir ve bu fırsatla Avrupa üzerindeki doğalgaz tekelini koruyabilir.
Sonuç: Teknik mi, Siyaset mi?
Iran doğal gazının ihracı, Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyanın öncelikli meselelerinden bir tanesidir. Güney Pars doğal gazının uzun vadede getireceği yüksek oranda arz, büyük ekonomilerin üretim, tüketim, GSMH ve büyüme gibi istatistiklerini yakından etkileyecektir. Siyasi olarak bakıldığında Iran gazının ihracı, ilk etapta Rusya’nın gaz tekelini etkileyeceğinden hem Rusya, hem de Rusya’ya bağımlı ülkeler nezdinde de öncelikli konulardan biridir.
Teknik ve rasyonel-iktisadi perspektif üzerinden bakıldığında İran'ın Türkiye üzerinden TANAP projesine eklenmesi ve bu yolla Avrupa pazanna açılması en verimli yol olarak gözükmektedir. Güney Pars gaz sahasını ihraç edilebilir seviyeye getirmek için Avrupa ve ABD- bazlı petrol şirketleriyle anlaşmak en hızlı sonucu getirecektir. Ancak her iki seçenek de İran’ın şahinleri ve özellikle İDMO için en kötü senaryo olarak masada kalacaktır. İDMO ilk etapta Hatem- ül Enbiya üzerinden milli imkanlarla Güney Pars’ın altyapısını oluşturmayı tercih edecek, bu çaba yetmediği taktirde de Rus veya Çin yatınım çekmeye çalışacaktır. Uzun vadede ise İDMO, bu gazın Çin’e tedarikine sıcak bakacak ve bu amaçla iç siyasette de çok sert mücadeleler verecektir.
Sonuç ne olursa olsun Iran doğal gazının ihracı, Türkiye için de hem iktisadi, hem de siyasi bakımdan öncelikli konulardan birisi olmaya devam edecektir.