Kadir Has Üniversitesi’nin dört yıldır sürdürdüğü Türkiye’nin gündemini tespit etmeye yönelik Sosyal/Siyasal Eğilimler Araştırmasının sonuçlarını Rektör Prof. Dr. Mustafa Aydın araştırmayı yürüten öğretim üyeleriyle birlikte basın mensuplarıyla paylaştı. Türkiye’nin 2011 yılı sosyal ve siyasal hayatından çıkan bazı sonuçlar: İşsizlik hâlâ en önemli sorun; hükümet kürt sorununda etkin rol oynuyor; terörle mücadelede askeri yöntemler etkin olarak görülüyor; ordu halen en güvenilir kurum-polis/kolluk güçleri ise yükselişte; halk AB ve NATO üyeliğine halen sıcak bakıyor.
2011 Aralık ayında dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz “TürkiyeSosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” mevcut ve olası sorunlarkonusunda kamuoyunun yaklaşımını anlamaya çalışırken, busorunların çözümüne yönelik önemli ipuçları da sağladı. Araştırmasadece halkın gündemine değil, medya ve siyasetin gündemine deışık tutacak sorular içeriyordu. Bu çerçevede medyada sıklıklayeralan bazı olayların halkın ilgisini o derecede çekmediği görülürken,örneğin Kürt sorununun çözümü ile ilgili halkın tepkilerinin siyasetin,özellikle de hükümet politikalarının gelişimiyle paralel gittiğigörülmüştür.
11 ana başlık altında gerçekleştirilen araştırma için daha öncetelefonla görüşme yapılırken, 2011 ’de ilk defa yüz yüze görüşmeyöntemi uygulandı ve bu çerçevede 26 ilde 1000 kişi ile görüşüldü.Araştırma için belirlenen ana başlıklar; Türkiye ve Sorunları,Ekonomi, Güvenlik ve Terör, Siyaset/Kürt Sorununa Yaklaşım,Siyaset/Hükümet ve Muhalefet Değerlendirmesi, Siyaset/KurumDeğerlendirmesi, Dış Politika, Yargı Sistemi-Anayasa, Demokrasive Medya, Toplumsal ilişkiler/Şiddet ve Toplumsalİlişkiler/Türkiye’de Yaşam’dı.
Araştırmada katılımcıların siyasi görüş ile etnik kökenleri desorgulandı ve ilginç bulgular tespit edileli. Örneğin Haziran 2010'dayapılan ankette kendini belli bir siyasi görüşe yakın görmeyenlerinoram yüzde 23,7 iken, Aralık 2011’de bu oran sadece yüzde 1,1olarak ortaya çıktı. Bu durum açıkça toplumda siyasi kutuplaşmayaişaret etmektedir. Öte yandan, kendini ‘Muhafazakar’ olaraktanımlayanların oranı bir yılda (Aralık 2010-Aralık 2011) yüzde15’ten yüzde 20,5’a yükselmiş, ‘Cumhuriyetçiler’ yüzde 26,4’denyüzde 20’ye gerilemiş ve ‘Milliyetçiler’de yüzde 16,4’den yüzde19,3’e doğru artış göstermiştir.
SOL KÜÇÜLÜYOR, SAĞ BÜYÜYOR
Muhafazakarların oranının artışı, sadece bu araştırmanın bir göstergesi değil, aslında 1980’lerden beri devam eden bir trendin uzantısıdır. Öte yandan, 'Siyasi Görüş' tercihleri siyasi yelpaze açısından incelendiğinde genel olarak 'sol' olarak tanımlanabilecek oran %42,2 iken, genel olarak 'sağ' olarak tanımlanabilecek oran %52,5'dir.
Diğer taraftan açık uçlu olarak yöneltilen “kendinizi etnik olarak nasıl tanımlarsanız?” sorusuna, araştırmaya katılanların yüzde 67,7’si “Türk” cevabını vermiştir. Yüzde 11,7’si kendileri için dini tanımlama yapmış, yüzde 7,9 oranında da etnik kökenin ne anlama geldiğini bilmediklerini ifade etmişlerdir. Kararsızlar da katıldığında yüzde 22 gibi bir grubun etnisiteyi anlamadığı, bilmediği veya ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Son 30 yılını etnik çatışmalarla geçirmiş bir toplum için bu rakamın önemli bir oran olduğu söylenebilir.
EN BÜYÜK SORUNUMUZ: İŞSİZLİK
Tekrarlanan anketlerde Türkiye’nin en büyük sorunu düzenli olarak “işsizlik” çıkmaktadır. Fakat geçen yıla göre en büyük sorunu “işsizlik” olarak görenlerin oram yüzde 54,3’den yüzde 33,6’a gerilemiştir. “Terör” ise en büyük ikinci sorun olarak görülmektedir; bu oran 2010 Aralık'daki yüzde 14,7’den 2011 Aralık'da yüzde 28,8’e çıkarak, iki kata yakın artış göstermiştir. 2011 yazından itibaren yeniden hareketlenen terör olayları ve bu olayların medyadaki yansımaları, halkın bu yöndeki algısının şekillenmesine yol açmaktadır. Gündem belirleme teorisine göre (McCombs and Shaw, 1972) medyanın gündem oluşturma gücü, halkın hayatında deneyimlediği sorunlar konusunda zayıf kalırken, yaşayarak öğrenemediği sorunlar konusunda artmaktadır. Bu kurama paralel olarak, Türkiye’de medyanın “terör” konusunda gündem oluşturma gücünün etkili, “işsizlik” konusunda ise bu etkisinin zayıf kaldığım söyleyebiliriz.
EKONOMİK KRİZDEN ETKİLENMEMİŞİZ
Türkiye’nin en büyük ekonomik sorunu çoğunluk tarafından “işsizlik” (yüzde 40,4) olarak görülürken, 2008'den bu yana yaşanmakta olan küresel finansal krizle alakalı ekonomik gelişmelerden hiç etkilenmediğini söyleyenlerin oram yüzde 38,6, daha iyi durumda olduğunu söyleyenlerin oram ise yüzde 12,2 dir.
Bu rakamları birlikte değerlendirdiğimizde kendisi işsiz olmasa bile, işsizliği en büyük ekonomik sorun olarak gören bir kesimin varlığından sözedilebilir. Bu bulgu aynı zamanda toplumun yansının ekonomik krizden hiç etkilenmediğini göstermektedir.
Türkiye’de 2OO8’den bu yana ekonomik alanda yaşanan olumsuz ilk üç gelişmenin ne olduğu sorulduğunda ise, halkın yüzde 33,1 ’i ailesi ve kendisini geçindiremediğini, yüzde 6,6’sı eşya ve mallarını satmak zorunda kaldığım, yüzde 4’ü ise evsiz kaldığım söylemektedir.
GÜVENLİKTE ‘ASKERİ YÖNTEMLER’ GEÇERLİ
Halk, 2011’de terörle mücadelede en etkin yöntemi “askeri yöntemler” olarak görmektedir. Bir önceki yıl, yani demokratik açılımın gündemde olduğu ve halkın da bundan beklentisinin yüksek olduğu dönemde bu soruya verilen yanıt ağırlıklı olarak “siyasi yöntemler” olmuştu.
2010’da açılım politikasını sürükleyen hükümeti halk da takip etmiştir. 201 l’de ise PKK terör eylemlerini arttırmış, hükümet bunlara askeri operasyonla karşılık vermiş, yani mücadele yöntemini değiştirmiş, halk da destek vermiştir.
Demokratik açılımdan ümidini kesen halk, hükümetin terörle mücadele konusundaki politika değişikliğine paralel tutum sergilemektedir. Bu sonucun yansıması, hükümetin terör konusundaki başarıları sorgulandığında da görülmektedir. 2010’da hükümeti bu konuda başarılı bulanların oram yüzde 20 iken, bu oran 2011’de yüzde 3l’e yükselmiştir.
TÜRK VE KÜRT HALKI ARASINDA AYRIŞMA VAR
Öte yandan, araştırmaya katılanların yansı “terör sorununun çözümü için kimseyle görüşülmemelidir” demektedir. “Görüşülsün” diyenlerin bölgesel olarak kırılımına bakıldığında, Kürt nüfusunun yoğun olduğu Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde “BDP ile görüşülsün” diyenlerin oranı diğerlerinden fazladır.
Yine halkın yansından fazlası, BDP’nin PKK’dan bağımsız politikalar izleyemediğini düşünmektedir. BDP ile PKK’nın organik bir bağı olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 85’lere ulaşmaktadır. Abdullah Öcalan’ın PKK ve BDP üzerinde etkili olduğunu düşünenlerin oram da yüzde 8O’lerin üzerindedir. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında BDP ve PKK’nın Kürt halkını temsil ettiklerine dair halk nezdindeki anlayışın arttırdığı gözlemlenirken, bu oranın özellikle kendini Kürt olarak tanımlayan kesim içinde daha da yükseldiği görülmektedir.
Araştırmaya katılanların geneline sorulduğunda, “Türkiye’nin bölünme tehlikesi altında olduğunu” ve “Kürtlerin ayrı bir devlet kurmak istediklerini” düşünenlerin oranı yüzde 5O’lerin üzerine çıkarken, aynı sorgulama kendini etnik olarak “Kürt” olarak tanımlayanlar arasında yapıldığında, sırasıyla yüzde 20 ve yüzde 30’lara gerilemektedir. Bu durum, Türk ve Kürt kökenli vatandaşlar arasında bu konuda bir ayrışma olduğuna işaret etmektedir.
HÜKÜMETİN POLİTİKALARI SORUN ÇÖZÜCÜ
Hükümetin terör konusundaki politikaları ile Kürt sorununun çözümü konusundaki başarı olduğu algılamasında artış söz konusudur. Araştırmaya katılanların yüzde 24,8’i hükümeti Kürt sorununun çözümü konusunda başarılı bulurken, başarısız görenlerin oram 2010’a göre yüzde 16 azalmıştır (2010’da yüzde 41,6’dan, 2011’de yüzde 25,6’ya gerilemiştir).
Hükümetin en başarılı olduğu politikalar sorgulandığında önsıralarda sağlık, ulaştırma, sosyal güvenlik politikaları gelmektedir.Hükümetin sosyal politikalara verdiği önem kendini araştırmasonuçlarında açık bir şekilde göstermektedir. Halk doğrudan etkisinigördüğü alanlarda hükümeti başarıh bulmaktadır. Başarıh bulunmaoranı sosyo-ekonomik statüye göre aynştınldığında ise, en zenginyüzde 20 ile en fakir yüzde 20 AKP hükümetini en başarılı bulangruplar olarak ortaya çıkmaktadır.
Genel olarak parti ve liderlerinin başarı oranlarına bakıldığında,AKP yüzde 36,5’lik oranla başarılı görülürken, Recep TayyipErdoğan yüzde 45’lik oranla partisinden daha başarılıbulunmaktadır. AKP ile lideri arasındaki bu fark, diğer partiler veliderleri için ise geçerli değildir. Muhalefet parti ve liderlerininbaşarı oranları birbirine benzer ve son seçimlerde aldıkları oyoranlarına paraleldir.
AKP’nin bu sonuçlardan yola çıkarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın halk ile doğrudan kurduğu ilişkiden avantaj sağlayan bir parti olduğu söylenebilirken, aynı analiz CHP ve MHP için yapılamamaktadır. Bu da, Türkiye gibi lider siyasetinin önde olduğu bir ülkede, muhalefet partileri açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir sonuçtur.
POLİS/KOLLUK GÜÇLERİNE GÜVENİYORUZ
Kurumlara güven sıralamasında “ordu” geçmiş yıllara göre ağırlığını kaybetmiş olsa da, halen ilk sırada yer almaktadır (yüzde 59,9). Orduyu “polis/kolluk güçleri” (yüzde 52,7) ile “Cumhurbaşkanı” (yüzde 48,3) takip etmektedir. Demokrasi açısından önemsenen kurumlar, örneğin “yargı”, “siyasi partiler” ve “medya” ise alt sıralara yerleşmiştir. Halk kendi seçtiği vekillerin oluşturduğu T.B.M.M.’ye bile fazla güvenmemektedir (yüzde 36,5).
26 İLDE BİN KİŞİYE SORULDU
Kadir Has Üniversitesi Sosyal/Siyasal Eğilimler Araştırması; Türkiye genelini temsil niteliği taşıyan İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, Kocaeli, İzmir, Aydın, Manisa, Tekirdağ, Balıkesir, Adana, Antalya, Hatay, Zonguldak, Samsun, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Trabzon, Gaziantep, Diyarbakır, Mardin, Malatya, Bitlis, Erzurum ve Ağrı illeri kent merkezlerinde oturan 18 yaş ve üzeri 1000 örneklem üzerinden gerçekleştirildi.
TÜRKİYE DÜNYADA YALNIZ HAREKET ETMELİ
Araştırmanın ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan biri, Türkiye’de halkın siyasi görüşlerden bağımsız olarak, dış ilişkilerde kimseye güvenmeyen bir tavır içinde olmasıdır. Nitekim, “Türkiye dış politika konularında en yakın kiminle işbirliği yapmalıdır?” sorusuna, araştırmaya katılanların yarıya yakını “yalnız hareket etmelidir” cevabım vermiştir. Halkın, “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı”na inancını sürdürdüğü görülmektedir. Bu konuda Aralık 2010'dan buyana görülen artış, halkın Türkiye'nin aartan imkan ve kabiliyetlerine yönelik inancının yanısıra, uluslararası gelişmelerin geleneksel müttefikler hakkında oluşturduğu hayal kırıklıklarından da kaynaklanmış olabilir.
Halkın AB üyeliğine verdiği desteğe baktığımızda, 2005’de müzakerelere başlandığında bu oranın yüzde 75’lerde olduğunu, sonra %40'ların altına düştüğü fakat 201 l’de yeniden yüzde 58,Te çıkarak tekrar yükselişe geçtiğini söyleyebiliriz. Yani Türkiye’de halk, bütün olan bitene rağmen AB üyeliği konusuna pozitif bakmaktadır. Aynı eğilimin NATO üyeliğinin devamı için de söz konusu olduğu söylenebilir. NATO üyeliğine devamı destekleme durumu 2010’da yüzde 52,8 iken, 2011 ’de yüzde 61,5’a yükselmiştir.
Hükümetin “komşularla 0 sorun” politikasının başarısı sorgulandığında, katılımcıların yüzde 56’sı hükümeti bu konuda başarı sız bulmaktadır. Burada “Arap Bahan” dolayısıyla konjektürel bir etkinin varlığı söz konusu olabilir. Diğer taraftan, Türkiye için tehdit oluşturan devletler sıralamasına bakıldığında İsrail, ABD ve Ermenistan’ın ilk sıralarda olduğu görülmektedir. 2010’da “Mavi Marmara” olayı gündemde iken, İsrail ile doğal müttefiki olarak düşünülen ABD yine ilk sıralarda yer almaktaydı. 2011 ’de aynı eğilimin devam etmesi bu anlayışın yerleşmekte olduğuna işaret etmektedir.
Öte yandan ilginç bir sonuç da, halkın yüzde 25’lik kesiminin aynı zamanda ABD’nin Türkiye’nin müttefiki olduğuna inanıyor olmasıdır. Bu oran 2010’da yüzde 9,6 iken, Barack Obama’nın başkanlığa gelişiyle başlayan yükselme trendi 2011 boyunca devam etmiştir. Katılımcılar bir tarafta “ABD tehdit oluşturmaktadır” (yüzde 58) derken, diğer taraftan da ‘ABD bizim dostumuz” (yüzde 25) demektedir.
YARGI SİYASALLAŞTI-SİYASETE ADALET KARIŞTI
2010 yılı ile karşılaştırıldığında, anayasa reformu çalışmaları 201 l’de halktan daha fazla destek almaktadır. Yüzde 73,9 oranında anayasa değişikliği talep edilmesi, bu konunun siyasi görüşlerden bağımsız olduğunu göstermektedir. Öte yandan toplumun yarısı, Türkiye’de yargının siyasallaştığını ve siyasetin adalete karıştığım düşünmektedir.
MEDYA ÖZGÜR DEĞİL
Demokrasi, özgürlükler ve adalet konularında, katılımcılarda ortalamanın üstünde bir memnuniyetsizlik görülmektedir. Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunu düşünenlerin oram yüzde 50,7, Türkiye’de düşünce özgürlüğü olduğuna inananların oranı yüzde 42,7, Türkiye’de basının özgür olduğunu düşünenlerin oram ise yüzde 38,5’tur. Bu sonuçlar, tersten düşünülmesi halinde, halkın Türkiye'deki demokrasi ve özgürlüklerin yerinden pek memnun olmadığı ve halkın beklentileri ile siyasetin halka sunduğu söylemlerin birbiri ile örtüşmediğine işaret etmektedir.
Halk Türkiye’deki değişimi de yakından izlemekte ve bu değişimin de demokrasi, insan hakları, özgürlükler açısından olumlu gittiğine, fakat gelinen noktanın yeterli olmadığına inanmakta ve daha fazlasını talep etmektedir. Bundan çıkarılabilecek sonuç, toplumun istekleri ve beklentileri ile devletin ve siyasetin önünde gidiyor olmasıdır.
KADINA ŞİDDETE SIFIR TOLERANS
Kadına yönelik şiddetin sorgulandığı bu başlık altında “kadınaşiddeti hiçbir şart altında hoş görmem” diyenlerin oram yüzde 93çıkmıştır. Hemen her gün medyada yeni bir kadına şiddet vakasınınyer aldığı bir ortamda, verdikleri bu cevapla halkımızın bu konudaçok şeffaf ve dürüst olmadığı yorumu yapılabilir. Şiddeti gereklisebeplerle hoş görenler (yüzde 6,8) içerisinde, herhangi bir şiddete(fiziksel, psikolojik, sözel, finansal) uğramış olanların oranı yüzde88’lere çıkmaktadır. Bu da kendileri şiddet görenlerin zamanlaşiddeti içselleştirdilerini ve genel olarak şiddetin şiddeti beslemekteolduğuna işaret etmektedir.