Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Clifford Werner Endres, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini sırasıyla Emory University ve University of Texas’da tamamlamıştır. Türkiye’ye ilk kez 1985 yılında Fulbright programıyla gelen Endres; Ege, Boğaziçi ve Başkent Üniversiteleri’nde dersler vermiş ve 1999’da Kadir Has Üniversitesi’nin akademisyenleri arasına katılmıştır. Joannes Secundus: The Latin Love Elegy in the Renaissance {1981) ve Austin City Limits (1987) adlı kitapların da yazarı olan Endres’in makaleleri ve Selhan Savcıgil-Endres ile birlikte yaptığı çevirileri Renaissance Quarterly, Agenda, Chicago Review, Edinburgh Review, Massachusetts Review, Seneca Review, Southwest Review, Near East Review, Quarterly West, The Turkish PENgibi çok sayıda yayında yer almıştır. Bu günlerde Edouard Roditi ve İstanbul üzerine çalışmalar yapmakta olan Endres ile edebiyat ve ideoloji arasındaki bağlantıyı konuştuk. Genel anlamından öte; siyasi fikirler ve dini inançlar bağlamında kullandığımız ‘ideoloji’nin edebiyattaki yeri üzerine ve Amerikan Edebiyatı'na yoğunlaşan Endres, konuşmasında Türk edebiyatçılarına da yer verdi.
Edebiyat devraldığımız anlamıyla ‘ideoloji’yi yansıtma şekli midir?
- Edebiyat hiçbir şekilde ideolojinin bir şekli değildir, aksine edebiyat ideolojinin antidotudur/panzehiridir.
Edebi eserde ‘ideoloji’nin yeri nedir?
- Bir yazar ideoloji hakkında edebiyat yapmak isterse, herhangi bir şeyi yazarken olduğu gibi bunu yazarken de tamamen özgürdür. Tabii ki bu ikisi birbirine karıştırılmamalıdır. George Orwell komünist ideoloji ile ilgili ‘Hayvan Çiftliği’ romanını yazmıştır. Roman satiriktir ama edebiyattır. Edebiyatın içine ideolojiyi yerleştirmek bu mudur? Eğer öyleyse nasıl bir sınır çizebilirsiniz?
‘İdeoloji’ dahil edildiğinde ortaya çıkan metin ‘edebi’ midir?
- Cumhuriyetçi Parti’nin seçim propagandası gibi tamamen ideolojik bir metni edebi metin olarak nitelendirebilir miyiz? Sanmıyorum. Böyle bir metin, alıntılanıp onaylar tarzda ya da ironik olarak bir karakterin konuşması formunda edebi bir esere dahil edilemez mi? Elbette edilebilir. Yazarlar bu tür şeyleri kendi amaçlan için kullanırlar. Siz gerçekten “10 sayfa yeterli, dahası yok” diyemezsiniz, öyle değil mi?
Sanatçının ‘ideoloji’yi açık etmesi, eserin gücünü artırır ya da azaltır mı?
- Evet, edebiyat ve ideoloji iki farklı şeydir. Birinden fazlasına sahipseniz diğerinden daha azı size kalıyor demektir. Kişi, amaçlan karıştırmamakdır. İdeolojinin amacı değiştirmektir ancak edebiyatın amacı, tüm sanatlarda olduğu gibi, estetik bir nesne yaratmak ve bunu yaparken ufkumuzu genişletmektir. Kişinin o ya da bu şekilde sahip olduğu herhangi bir ahlaki, politik ya da sosyal amaç, bu tür sanat eserlerinde mevzu dışıdır.
BİR ŞEY HEM DİN HEM SANAT OLABİLİR
Edebiyat din ile siyaseti birbirinden ayırıp ele alabilir mi?
- Edebi yapıdann çoğu din ile aynı soru ve gizemlerle ilgilenir. Örneğin Yunan Trajedisi’ne, Dante’nin İlahi Komedya’sına ya da Rumi’nin Mesnevi’sine bakın. Ancak bunu “dini, edebiyatın içine yerleştirmek” olarak adlandıramam. Bir şeyin dini içerildi olması onu sanat olmaktan çıkarmaz, Bizans ikonlarım düşünün. Edebi açıdan Kuran’ı bilmiyorum ama bizler Batilı üniversitelerde İncil’i ‘Edebi Metin olarak İncil’ adı altında ders olarak okumaktayız. Tabii ki gerçek bir inananın okuduğu gibi okumuyoruz.
‘İdeolojik’ diye betimlenebilecek yazarlar ideolojilerini eserlerine ne şeklide yansıtabilir?
- İdeoloji ve edebiyatın sorgulanması, en azından Plato’dan beri süregelmektedir ve hatırlayın Plato, devletin ideolojisini yeniden yaratmak için güvenilir olmayabilecekleri gerekçesiyle şairleri, kendi ideal devletinin kesin olarak dışında tutmak istemiştir. Yazarların inançları olamaz demiyorum; herkesin inançları olacaktır ama sanatın yaratılması demek kişinin ideolojik pozisyonunun, siyasetin, dinin ya da herhangi başka bir şeyin üzerinde olmasıdır.
Dini ya da siyasi retorik ile edebiyat arasındaki fark nedir?
- Dogmalar sanat olamaz. Dini ya da siyasi retorik ile edebiyat arasındaki fark bütünüyle sanat öğesidir. Saf ideoloji propagandadır. Bir eserde ne kadar çok propaganda varsa, sanat o kadar azdır ya da tam tersi. Hâlâ Jonathan Edwards’tan ‘Fire and Brimstone Sermons’ okuyorsak bu sanatsal içeriğinden kaynaklanır, halihazırda bulunan Püriten dini ideolojisinden değildir. Aynı şey örneğin Jack London ve onun Marksizm’i için de geçerlidir. İdeoloji ön plana çıkarıldığında, onu hemen geri plana atarız.
Amerikan Edebiyatı göz önünde bulundurulduğunda ideolojinin eserlerdeki rolünü nasıl tanımlarsınız?
- Amerikan ya da herhangi bir başka edebiyatın başlıca yazarları arasında gerçek amacı bir ideolojiyi taşımak olan birisini düşünemiyorum. Bir yazar aklında bu amaçla yola çıksa bile önce yaratıcı süreç baskın çıkar, amaç bunu takip eder.
AKADEMİ, İNANÇLARI ANALİZ EDER
Akademik dünyada eserler ve/veya yazarlar ‘ideoloji'lerine göre mi değerlendiriliyor?
- Bir araştırma amacı olması haricinde ideolojilerin üniversitede bir rolü yoktur. Üniversiteler inançları yaymak için değil onları analiz etmek içindir. Akademisyenler müfredatlarını hazırlarken en iyi eğitimi nasıl vereceklerini düşünürler ve bu da onların kendi eğitimleri ve deneyimlerine dayanmaktadır. Üniversitelerdeki ideolojiyi kısıtlamak için nasıl bir otorite kullanılabilir ki? Profesör alanında uzman kişi demektir. Sınıftaki otorite odur. Kim alanında ne öğretip ne öğretmeyeceğini ona dikte edebilir ki?
‘İdeoloji’ açısından bakıldığında üniversitelerde herhangi bir kısıtlamadan bahsedebilir miyiz?
-Üniversitenin ya da bölümün amacı olması gerektiği gibi gerçeği araştırmaksa, onun politik ideolojileri ile bir ilgisi olmayacaktır. Ancak öğrenciler ve akademisyenler tarihin menfur inanç ve suçlarım bile araştırmakta özgür bırakılmalıdırlar. Bırakılmazlarsa tüm bu çürümüşlüğü kim aydınlığa çıkaracak ve hataları düzeltecek?
Tarihteki bu çeşit kısıtlamalara örnekler verebilir miyiz?
- Roma Katolik Kilisesi’nin yüzyıllardır yasakladığı kitaplar listesi vardı, Galileo bile bu listedeydi. Thomas Aquinas’a ilham kaynağı olan İslam filozoflarım bir kenara bırakın, Copernicus’u, Galileo’yu, Rabelais’i ve hatta Duns Scotus’u bile okumak uygun değildi. Kilise bu yolda devam etmiş olsaydı çağdaş bilime ya da edebiyata kavuşamazdık.
OBJEKTİFLİK BİYOGRAFİK BİR ALDATMACADIR
Akademisyen ve öğrenciler, ‘diğer taraftaki’ bir sanatçıyı incelediklerinde engellemelerle karşılaşabiliyorlar mı?
- Böyle anlayışsız bir ilkeyi yoğun bir şekilde uygulamaya kalkarsak ortada olan, sezinlenilen ırkçılığı sebebiyle Faulkner’ı, Nazizm’i yüzünden Herman Hesse’i ve komünistliği yüzünden Nazım Hikmetti okumamız yasaklanmalıydı. David Griffith’i ‘Bir Ulusun Doğuşu’ adlı filmde KKK (Ku Klux Klan) sempatizanlığı nedeniyle izlememeliydik. Diğer bir deyişle, dünyadaki muhteşem edebiyat eserlerinin yaklaşık yansı kadarından kendimizi mahrum bırakırdık. Bence yazarlara ifade ettikleri ya da etmedikleri politik görüşleri sebebiyle ayrancılık yapmak savunulamaz. Edebiyatın meselesi bu değildir.
Siz öğrencilerinizin çalışmalarına sınırlamalar getiriyor musunuz?
- Belirli bir sempatimin olmadığı yazarlar üzerine çalışmak isteyen öğrencilerim oldu. Onları nazikçe bundan vazgeçiremezsem tabii ki çalışmalarına izin veririm. Yazar, yerleşmiş kriterlerin bir parçasıysa onu bu çalışmanın dışında tutamazsınız. Bir yazan hayatı boyunca söyledikleri ya da yaptıkları yüzünden müfredat dışı bırakmak (örneğin iş ile özel yaşamı karıştırmak gibi) biyografik bir aldatmaca yaratmaktır.
İdeoloji meselesini ele almaları açısından Türk ve Amerikan üniversiteleri arasındaki farklar nelerdir?
Bir Türk üniversitesinde kişisel olarak yaşadığım tek olay Ankara’da bir vakıf üniversitesinde bir öğrencinin Türk-Ermeni bir yazar üzerine yüksek lisans tezi yazmasına izin verilmemesidir. O zaman da bunu hiç anlamamıştım hâlâ da anlamıyorum. Bu tarz bir şeyin bir Amerikan üniversitesinde olduğunu hiç duymadım ve olabileceğine de inanmıyorum. Bizim geleneklerimize göre bu, bir üniversitenin varoluşuna tamamen aykırıdır.