İsviçre’nin Zürih kentinde 1904 yılında kurulan, 6 kıta ve 209 ülkeyi temsil eden dünyanın en büyük spor örgütü FIFA yolsuzluk davalarıyla çalkalanıyor. 2011-2014 yılları arasında 5.71 milyar dolar gelir elde eden bu dev örgütün itibarını nasıl geri kazanacağı ise merak konusu.
Modern futbol tarihinin en büyük yolsuzluk davası ile karşı karşıyayız. Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği ya da daha bilinen kısaltmasıyla FIFA; yolsuzluk davaları, başkanlık seçimi, sponsor kayıpları ve iç çekişmeler nedenleriyle çalkalanıyor. Burada, dünyanın en kapsayıcı sivil toplum örgütünden bahsediyoruz zira Birleşmiş Milletler’in üye sayısı 193 iken FIFA’ya üye ülkelerin sayısı 209.
Aslında her şey 2006 yılında Ingiliz araştırmacı gazeteci Andrew Jennings’in yayınladığı Faul! FIFA’nın Gizli Dünyası: Rüşvet, Oy Hileleri ve Bilet Skandalları kitabıyla başladı. Kitabında FIFA’nın pazarlama ortağı olan International Sport and Leisure (ISL) şirketi üzerinden nasıl yöneticilere ödeme yapıldığı, bu ödemeler sayesinde de Blatter’in nasıl ardı ardına girdiği tüm seçimleri kazandığı anlatılıyordu. Kitabın yayınlanmasından kısa bir süre sonra İngiliz BBC tv kanalında yayınlanan Panorama programında Jennings, süreci belgesel olarak yayınlama şansına erişecek ve uluslararası medyada ciddi ses getirecekti. Her ne kadar Jennings’in iddiaları ilgi çekici olsa da hiçbiri kanıtlanamadı ve Blatter futbolun zirvesinde kalmaya devam etti. 2010 yılında ise Jennings BBC Panorama’da ikinci bir belgesel yayınlandı ve ISL şirketinin üç kıdemli FIFA yöneticisine rüşvet verdiğini ve bu şekilde peş peşe iki FIFA Dünya Kupası’nın pazarlama haklarını aldığını iddia etti. ISL’nin toplamda 175 kişiye 100 milyon dolar ödeme yaptığını gösteren bir belgeyi de paylaşan Jennings, her geçen gün Blatter’ın üzerindeki baskıyı arttırıyordu. Ancak Blatter, Jennings’in bu iddialarını ciddiye almayı bir yana, yetkisi olduğu halde bir iç soruşturma dahi açmadı. Çember giderek daralıyordu. 1975’te teknik müdür olarak kapısından girdiği FIFA’ya 1981 yılında genel sekreter olarak atanan, 1998’de başkanlığı koltuğuna oturup 24 yıl orada oturan Brezilyalı Joao Havelange’a karşı girdiği seçimi kazanarak FIFA Başkanı olan Blatter, içinde bulunduğu organizasyonu herkesten iyi tanıyor, dengelerin nasıl kurulması gerektiğini çok iyi biliyordu. Ortaya çıkan her türlü sıkıntıyı hep ‘futbol ailesi’ içerisinde iç dengeleri göz ederek ortadan kaldırıyordu. Ancak 2015 yılının Mayıs ayında dünya futbolunun patronunun dahi bükemeyeceği bir bilek ile tanıştık: Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı.
Futbol Ailesi
FIFA genel kurulunun seçim prosedürü, her zaman kurumun en büyük eleştiri kaynaklarından biridir. 209 üye ülkenin her birinin bir oy kullanma hakkına sahip olduğu genel kurulda özellikle Almanya, Fransa, ABD, İngiltere, Brezilya, Rusya ve Çin gibi hem ekonomik boyut hem de nüfus anlamında dünya devi olan ülkeler ile, bu ülkelerdeki ortalama nüfusa sahip olmayan diğer ülkeler de genel kurulda eşit oy hakkına sahip. Demokratik olarak bakıldığında sağlıklı bir model gibi görünse de özellikle küçük ve ekonomik sıkıntısı olan ülkelerin çokluğu, manipülasyon ve oy satın alma gibi uygulamalar için ideal bir ortam sağlıyor. Blatter’ın en güçlü olduğu yönü de bu ülkelerle kurduğu birebir ilişkilerden kaynaklanıyordu. Blatter, altyapı yatırımları adı altında FIFA’nın fonlarını bu ülkelere yönlendirirken, bir yandan gelişmekte olan bu ülkelere yaptığı yardımlar nedeniyle sosyal sorumluluk anlamında başarılı bir imaj çiziyordu. Öte yandan genel kurullarda oy garantisi de topluyordu. Tabii bu arada Jennings’in de bahsettiği gibi önemli noktalardaki anahtar kişileri bireysel olarak beslemeyi de ihmal etmiyordu. Sonuçta, FIFA bir dernekti ve en üst karar organı genel kuruluydu, Blatter’in en güçlü olduğu desteğe sahip olmasının nedeni de buydu. Etik ve finansal usulsüzlüklerin ‘futbol ailesi içerisinde çözüldüğü’ bu yapının en güzel örneklerinden biri ise 2013 yılında FIFA Etik Komitesi’nin yayınladığı rapor. 2001’de iflas ederek kapanan ve FIFA yöneticilerine rüşvet vermekle suçlanan ISL şirketini araştıran Etik Komitesi, yayınladığı rapor sayesinde Blatter aklanırken, FIFA Onursal Başkanı Havelange karıştığı bu skandal sebebiyle görevinden istifa etti. Onunla birlikte istifalarını veren iki eski FIFA Yönetim Kurulu üyesi Ricardo Teixeira ve Nicolas Leoz da 1992-2000 yılları arasında ISL’den yasadışı ödeme aldıklarını itiraf ettiler. Ancak bu rapor bile Blatter’ın başında olduğu FIFA’nın yolsuzluklarını ortaya çıkarmaktan ziyade Isviçreli’nin bu işin dışında kalmasını kanıtlamaktan öteye gidemedi ve gündem 2015 FIFA seçimlerine kadar değişti.
Dünya Futboluna Amerikan Darbesi
1994 yılında ABD’de düzenlenen FIFA Dünya Kupası belki de ülkede futbolun popülerleşmesi konusunda atılan en büyük adımlardan biriydi. Sportif anlamda bir başarı yakalanamasa da
hem başarılı organizasyon hem de modern pazarlama teknikleri sayesinde, milyonlarca Amerikalı genç futbolun cazibesine o günlerde kapıldı. Her ne kadar yeşil sahada fazla fark yaratamasa da ABD Adalet Bakanlığı’nın 2015 FIFA seçimlerinin yapılacağı 29 Mayıs’tan iki gün önce yayınladığı iddianame, masa başında FIFA’yı altüst etti ve tüm taşlar yerinden oynadı.
İsviçre’de FIFA delegelerinin kaldığı otele baskın düzenleyen ABD ve İsviçre yetkilileri, dokuz üst düzey FIFA yetkilisinin de aralarında bulunduğu 47 kişiye suçlamada bulundu, 16 kişiyi de tutukladı. Bu karanlık atmosferde yapılan seçimlerde ise Blatter’ın futbol ailesi onu yüzüstü bırakmadı. Rakibi Ürdün Prensi Ali bin Hüseyin’i açık farkla geçen Blatter, başkanlıktaki peş peşe beşinci dönemine hak kazandı. Ne var ki, bu zaferden üç gün sonra bir basın toplantısı düzenleyen Blatter, genel kuruldan yeterli desteği alamadığını belirtip en kısa sürede bir olağanüstü seçim yapılacağını ve başkanlığı bırakacağını açıkladı. ABD Adalet Bakanlığı’nın 27 Mayıs’taki bu cesur müdahalesinin arkasında 1996-2013 yılları arasında FIFA Yönetim Kurulu üyeliği yapan ABD’li medya patronu Chuck Blazer’ın olduğu ortaya çıktı. 2013 yılında yolsuzluk iddiaları sebebiyle 90 gün hak mahrumiyeti alan ABD’li iş adamının aslında 2011 yılından beri ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) adına gizli bir görev üstlendiği ortaya çıktı. Özellikle 2018 Rusya’da ve 2022 Katar’da düzenlenecek dünya kupalarının bu ülkelere verildiği oylamalar hakkında, yönetim kurulu toplantılarını gizlice kayıt eden ve FIFA’ya karşı şahitlik yapan Blazer, Adalet Bakanlığı’nın bu davadaki en büyük kozu oldu; Blatter’ın da en büyük kabusu.
FIFA’da Reform Rüzgarları
Blatter’in çekileceğini açıklamasının ardından 25 Eylül 2015’te isviçreli soruşturmacılar FIFA’nın 2011 yılında UEFA Başkanı Michel Platini’ye yaptığı ve kayıtlarda olmayan 2 milyon Isviçre frankını araştırdıklarını açıkladılar. Her ne kadar taraflar bu ödemenin Platini’nin 1999-2002 yılları arasında verdiği danışmanlık hizmetine karşılık olarak ödendiğini iddia etseler de, FIFA Etik Komitesi bu konu hakkında bir soruşturma başlattı ve hem FIFA Başkanı Blatter’e hem de UEFA Başkanı Platini’ye 90 gün hak mahrumiyeti cezası verdi.
Bu ceza nedeniyle 26 Şubat 2016’da yapılması planlanan FIFA olağanüstü genel kurulunda en güçlü adaylardan biri olacağı düşünülen Platini’nin de seçime katılamayacağı kesinleşmiş oldu. Yaşanan tüm bu gelişmelerin ardından FIFA bünyesinde oluşturulan 2016 FIFA Reform Komitesi 3 Aralık’ta yayınladığı raporunda FIFA’nın yönetim modelinin kökten değiştirileceğini ve genel kurul tarafından seçilen 24 kişilik yönetim kurulu yerine, kıta konfederasyonlarının önerecekleri isimlerin bir araya gelmesiyle 36 kişilik bir ‘FIFA Konseyi’ oluşturulması gerektiğini açıkladı. Konsey’in bu raporu, yönetim kurulu tarafından kabul görürken, son karar Şubat ayındaki olağanüstü genel kurulda verilecek. Şubat ayındaki başkanlık seçimi, FIFA yeni bir dönemin başlayacağının sinyallerini şimdiden veriyor. Kim seçilirse seçilsin, önünde geri kazanılması gereken büyük bir itibar kaybı ve organize edilmesi gereken büyük bir futbol dünyası olacak; bekleyip göreceğiz.