16 Kasım 2017'de üniversitemizin Büyük Salonu'nda ilk gösterimini yaptığımız İstanbul'da Karma Evlilikler: İki Kalp Üç Kitap belgeselimiz büyük ilgi gördü. Hafta içi ve mesai saatinde olmasına karşın 400 koltuklu salon dolmuştu. Gösterime belgeselde yer alan karma evli çiftlerin çoğu da katılmıştı. Onlardan biri soru-cevap kısmında toplumumuzda tabu olan karma evlilik konusunu kamuoyunun dikkatine sunduğumuz için bana ve belgeselin yönetmeni, Ece Güneş Saadetyan'a teşekkür etti. Belgeseli izleyen çok sayıda insan aynı duyguları paylaşıyordu. Toplumda var olan ama genellikle dillendirilmeyen bir yaraya parmak basmıştık "karma evlilik" konusunu araştırarak.
Belgesel filmimiz Kadir Has Üniversitesi Araştırma Projeleri Destekleme Fonunca finanse edilen "İstanbul'da Karma Evlilikler" başlıklı araştırma projesinin ürünlerinden biriydi ve sadece proje kapsamında araştırılan konunun bir parçasını içeriyordu. Araştırma projemizde İstanbul'da yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudi azınlık cemaatlerine mensup kişilerle Müslümanların evliliklerini konu olarak belirlemiş, bu evlilikleri aile, yakın çevre ve cemaat içindeki iletişim süreçleri açısından incelemiştik. Belgesel filmimizde de karma evliliklerde iletişim süreçlerini etkileyen önemli bir faktör olan din "İki Kalp Üç Kitap" alt başlığı ile ele alınmıştı.
Karma evlilik farklı ırk, din ve etnisiteden insanların evlilikleri olarak tanımlanıyor literatürde. Aslında "karma"dan kasıt bir tarafın "öteki" olmasından başka bir şey ifade etmiyor. Her ne kadar aynı toplumda iç içe yaşasalar da, "farklı" insanların evlenmeleri kendi grupları tarafından normal karşılanmıyor. Hem çoğunluk hem de azınlıklarda "kendinden olmayan’la evlenmeye karşı bir tutum var. Ötekileştirmenin her gün farklı alanlarda istismar edildiği günümüzde karma evlilik konusu tam da bu nedenle tabu haline gelmiş durumda. Karma evli bireyler ve onların yakınları sosyal çevrelerini yitirme ve toplumdan dışlanma korkusuyla gündelik yaşamlarında görünmez olmaya çalışıyor, konuyu açmıyor. Hatta adını değiştiriyor, dinini değiştirenler bile oluyor. Sevdiği insanla kurduğu yuvasında huzur içinde yaşamaktan başka amacı olmadığı halde ailesinin ve çevresinin, mensup olduğu azınlık grubun baskılarıyla baş etmek zorunda olan bir grup insandan söz ediyorum...
Bu yazıyı okuyanların önemli bir bölümü için karma evlilik konusu hiç önemli olmayabilir. Evliliğin iki birey arasında gerçekleştiğini, yakın çevrenin ve toplumun kurulan aile üzerindeki etkisiyle başedilebileceğini düşünenler yanında, karma evlilik oranının ihmal edilebilecek düzeyde düşük olduğunu varsayanlar da olabilir. Oysa durum böyle değil. Özellikle Türkiye gibi çok kültürlü bir ülkede, karma evliliklerin "monokültür" evliliklere oranla azımsanamayacak sayıda olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu konuda herhangi bir istatistiki bilgi yok. Ancak araştırmamızın kapsadığı dini farklılıkların yanında ırksal, etnik, mezhepsel, bölgesel ve diğer farklılıkları göz önüne aldığımızda evliliklerin karma olma ihtimalinin ne kadar yüksek olduğu ortaya çıkar. Bu gerçeğe ve gündelik dilde "kız alıp verme" deyiminde ifadesini bulan yaygınlığına rağmen, karma evlilikler kamunun gündemine ancak olağanüstü durumlarda gelir. Atatürk'ün manevi kızı Ülkü (Çukurluoğlu) 23 Ağustos 1962'de ikinci evliliğini bir Türk Yahudisi ile yapınca dönemin bazı gazeteleri veryansın etmiş, bunun Atatürk'ün anısına hakaret olduğunu söyleyenler olmuştu. Oysa, Ülkü Hanım'ın eşi, ataları yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan, doğma büyüme İstanbullu Yeşua Bensusen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Askerliğini yedeksubay olarak yapmış vergilerini ödeyen namuslu bir tüccardı. Toplumsal linç girişimi başarılı olmasa da, çiftin huzuru kaçırılmıştı. Bu olayın ayrıntılarını Rıfat Bali'nin Tarihin Ufak Bir Dipnotu: Azınlıklar başlıklı kitabında yer alan makalesinde okuyabilirsiniz.
2010 yılında kardeşi tarafından öldürülen Soney ve eşi Zekeriya Vural'ın hikâyesi de karma evliliklerle ilgili olarak kamu vicdanını yaralayan bir trajedidir. Bu trajik olayın ayrıntılarını kısaca hatırlarsak...İstanbul'da kuyumculuk yapan Batmanlı Zekeriya Vural Müslüman, âşık olduğu eczacı kalfası Mardinli Soney ise Hristiyandı. Soney'ın ailesi din farklılığını öne sürerek bu evliliğe şiddetle karşı çıktı. Ermeni aile, kızlarının bir Müslüman Kürt genciyle evlenmesini istemiyordu. Zekeriya ile Soney aileyi ikna edemeyince, Fatih Evlendirme Dairesi'nde gizlice evlendi. Nikâhtan kısa bir süre sonra Soney ailesinin baskısına dayanamayarak babasının evine döndü. Daha sonra Soney'ın ailesi evliliğe rıza gösterdiğini bildirince genç çiftle Soney'in ağabeyi buluştu. Ağabey her ikisini de otomobilde başlarından vurarak öldürdü. Sonradan Zekeriya'nın da 1915'te Müslüman olan bir Ermeni aileye mensup olduğu anlaşıldı. Günümüzde çoğu "töre cinayeti" ya da "kadın cinayeti" olarak basında yer alan cinayetlerin önemli bir bölümünün altında yatan nedenlerden biri gençlerin mensup oldukları kültür gruplarının dışından kişilerle evlenmesidir. Kanayan, ancak üstü örtülen bir yaradan söz ediyorum. Seven insanları birbirinden ayıran, mutlulukları engelleyen, kimsenin müdahale etmediği bir toplumsal suskunluktan, boyun eğişten söz ediyorum.
Toplumda bu kadar yaygın olmasına karşın şimdiye dek akademik camianın pek dikkatini çekmeyen karma evlilikleri, özellikle kültürlerarası iletişim çerçevesinde araştırmaya değer bir konu olarak gördüğüm için bir araştırma projesi haline getirdim. Üniversitemizin BAP fonunca desteklenen araştırmamı, zaman, kadro ve mali olanakları göz önüne alarak İstanbul'da yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudi Cemaati mensupları ile Müslümanlar arasındaki evliliklerle sınırladım. Etnografik yöntemin uygulandığı araştırmada karma evli çiftler, onların ebeveynleri ve çocukları ile her grubun din adamları ve cemaat temsilcilerini içerecek şekilde toplam 80 kişiyle görüşüldü. İstanbul'da Karma Evlilikler Projesi'nin gerçekleştirilmesinde Türkiye Hahambaşılığı, Türk Yahudi Cemaati, Rum Cemaat Vakıfları Destekleme Derneği, Türkiye Ermenileri Patrikhanesi, Ermeni Kültürü ve Dayanışma Derneği ve İstanbul Müftülüğü'nün desteğini anmadan geçemeyeceğim.
Yarı yapılandırılmış görüşmelerin önemli bir kısmı görüntülü olarak kaydedildi. Araştırma asistanım Ece Güneş Saadetyan aynı zamanda belgesel filmin de yönetmenliğini yaptı. Asistanlarım Duygu Eğrisöğüt ve Cansu Dönmez video kayıtlarına ve deşifrelere yardım etti. Toplanan niteliksel veriler bir makale olarak yayına gönderildi, kitabın yazımı ise devam ediyor.