Haliç’e inşa edilecek Metro Köprüsü, Marmaray Projesi, Avrasya Tüneli Projesi ve Yenileme Alanları gibi tartışmalı konuların yarattığı endişe İstanbul’un Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne alınmasını gündeme getirdi.
Devletlerarası bir kuruluş olan UNESCO, 1972 yılından beri Dünya Miras Sözleşmesi adı altında bir sözleşme ile doğal ve kültürel varlıkların korunmasına destek oluyor. Bunu izleyen süreçte oluşturulan Dünya Miras Listesi, ‘Üstün Evrensel Değer’e sahip doğal ve kültürel varlıkların tanıtılması görevini yürütüyor. Bu prestijli statünün sürdürülmesiyle, alanların korunması garanti altına alınmak isteniyor.
UNESCO Dünya Miras Merkezi, her yıl düzenli olarak toplanarak yeni adaylık başvurularım gözden geçirir, listedeki mevcut alanların korunma durumunu inceler, ‘Üstün Evrensel Değer’ini yitiren alanların ‘Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesi’ne alınmalarım önerir. Ayrıca Dünya Miras Listesi’nde yer alan alanların finansal destek taleplerini de gözden geçirir.
35.Dünya Miras Toplantısı, geçtiğimiz 19-29 Haziran tarihlerinde Paris’de düzenlendi. Bu toplantıyı, UNESCO Türkiye Milli Komitesi, Somut Kültürel Miras ihtisas Komisyonu üyesi ve Türk Delegasyonu’nun bir üyesi olarak izleme fırsatı buldum. Bu yazıda, koruma sürecini evrensel olarak yönlendiren UNESCO Dünya Miras Merkezi’nin çalışmaları ve İstanbul’a yansımalarından söz edeceğim.DÜNYA MİRAS LİSTESİNDEN, TEHLİKE ALTINDAKİLERE
Doğal ve kültürel mirasın, dünyanın ortak birikimi olduğundan yola çıkarak oluşturulmuş olan Dünya Miras Listesi, 2011 Temmuz ayı itibarıyla, 936 alanı içeriyor. Türkiye’nin zengin mirası bu listede İstanbul’un Tarihi Alanlan’nın da içinde olduğu 10 alan ile temsil ediliyor, adaylık sürecinin parçası olan Geçici Liste’de ise 26 alan bulunuyor. Bu yıl Edirne Selimiye Cami ve Külliyesi’nin listeye alınması büyük memnuniyet yarattı; geçici listedeki diğer alanlar için yol gösterici oldu.
Konumuz olan İstanbul’un Tarihi Alanları, 1985 yılında Dünya Miras Listesi’ne alındı. Ancak İstanbul’da yaşanan hızlı kentsel dönüşüm, 2004 yılından beri İstanbul’un Tarihi Alanları’nın aktif izlenme sürecine girmesine neden oldu.
Örneğin Haliç’e inşa edilecek Metro Köprüsü, Marmaray Projesi, Avrasya Tüneli Projesi ve Yenileme Alanları gibi tartışmalı konuların yarattığı endişe İstanbul’un Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne alınmasını gündeme getirdi.
Surla çevrili Tarihi Yanmada içinde yer alan İstanbul’un Tarihi Alanları, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde dört ayrı bölge olarak tanımlandı. Bunlar;
- Sultanahmet Arkeolojik Alanı
- Süleymaniye Bölgesi
- Zeyrek Bölgesi
- Karasudan ve Koruma Bölgesi’dir.
Bu bölgelerin kapladığı alan toplam 678 hektardır.
- Sultanahmet Arkeolojik Alanı; Bizans dönemi eserleri ve arkeolojik verileri,
- Süleymaniye Bölgesi; Mimar Sinan’ın dehasının en büyük göstergelerinden biri olarak ve aynı zamanda külliyeyi çevreleyen ahşap konut dokusu,
- Zeyrek Bölgesi; Bizans Dönemi’nde önemli bir Manastır alanı olarak ve onu çevreleyen ahşap konut dokusu,
- Karasudan; erken Bizans Dönemi’nden Osmanlı Dönemi’ne uzanan inşaat sürecini yansıtması ve savunma sistemine ışık tutması ile,
- Karasuları’nı çevreleyen alan ise; surlarla birlikte gelişen konut dokusu ve somut olmayan kültür mirası öğeleri ile Dünya Mirası’nın bir parçasıdır.
UNESCO’YA İLK TASLAK PLAN 2011’DE YAPILDI
2005’den sonra Dünya Miras Listesi’ne kabul edilen alanlar, Alan Yönetim Planı’m hazırlamak zorundadır. Alan Yönetim Plam ise alanın şimdiki ve gelecek nesiller için etkili bir şekilde korunmasını sağlayacak bir yönetim sistemidir. UNESCO, Türkiye’den ilk kez 2004 yılında bir yönetim planı talep etti.
Bu durum 2005 yılında oluşturulan yasal mevzuat ile tanımlandı. İstanbul’un Alan Yönetimi Başkanlığı 2006 yılında kuruldu, ilk taslak planlar ise 2011 yılında oluşturulabildi. Alan Yönetim Planı, kentin miras alanlarına bütüncül bakabilmenin bir aracı olarak kurgulandı.
Hedefler, stratejiler ve eylemleri içeren bu çalışmanın gelecek günlerde tamamlanıp, UNESCO Dünya Miras Merkezi’ne sunulması gerekiyor. Haziran 2011 tarihinde yapılan 35. Dünya Miras Komitesi toplantısında bu konuya dikkat çekildi. Bu toplantıda İstanbul ile ilgili tartışmanın odak noktasında, kentin geçtiğimiz yıllarda Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne alınabileceği endişesini doğuran, Haliç Metro Köprüsü yer aldı.
UNESCO Dünya Miras Komitesi en son 2009 yılında söz konusu köprünün tasarımını, Süleymaniye Cami ve Tarihi Yarımada’nın Üstün Evrensel Değeri’ne olumsuz etki yapacağı gerekçesiyle eleştirdi, eğer herhangi bir değişiklik yapılmazsa, İstanbul’un Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne alınmasını tavsiye etti.
TARİHİ YARIMADADA DEĞERLER ZEDELENEBİLİR
Aynı gerekçe ile, bağımsız uzmanlardan, yapılacak köprü için Çevre Etki Değerlendirmesi talep edildi ve buna bağlı olarak görüş
oluşturulacağı belirtildi. Geçtiğimiz yıl Almanya’daki Aachen Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda, köprü projesinde yapılan revizyonlarla (köprü pilonlarının yüksekliğinin 47 metreye indirilmesi, kesitlerinde yapılan inceltme ve pilonların renginin uygun hale getirilmesi) Süleymaniye Bölgesi’nin Üstün Evrensel Değer’ine yapacağı etkinin azaltılacağı belirtildi.
Bu görüş UNESCO Dünya Mirası ve ona danışmanlık yapan ICOMOS (Uluslararası Anıtlar ve Şifler Konseyi) tarafından değerlendirildi ve uygulamaya kadar olumsuz etkinin daha da azaltılacağı çözümlerin üretilmesi talep edildi. Ancak bütün bu revizyonlar yapılsa bile köprünün Tarihi Yarımada’nın Üstün Evrensel Değeri’ni zedeleyeceği belirtildi. Buna karşın, yapılan teknik değerlendirmeler, köprünün inşa edileceği alanın zemin yapısının zayıf olmasından dolayı bu tasarımın kaçınılmaz olduğu görüşünü ileri sürüyor.
Tarihi kentsel peyzajın önemli öğelerinden biri olan Haliç kıyılan da, mimarisiyle kentin tarihi öğelerinin önüne geçen metro köprüsünden görsel olarak etkilenecek bölgeler arasındadır. Bu bağlamda ele alındığında söz konusu köprü, Haliç kenarında yer alan ve 19. yüzyıla ait bir tarihi yapı olan Kadir Has Üniversitesi’nin Eminönü yönünden bakıldığındaki algısını değiştirecek niteliktedir. Bir başka değişle, köprü inşaatı tamamlandığında, üniversitenin pençelerinden artık farklı bir manzara görülecek.
UNESCO’nun tavsiye niteliğindeki bu karan, kentin görünümünde önemli değişiklikler yapacak projelerin toplumun farklı kesimleriyle tartışılarak bir uzlaşı sonucunda üretilmesi konusunu bir kez daha hatırlara getirdi.