Amerika Birleşik Devletleri'nin Donald Trump'ı başkan seçmesinin ardından, HawaiiH Theresa Shook - son günlerde birçok kişinin başvurduğu bir yöntem olarak - arkadaşları ve diğerlerini Washington, D.C.'deki yürüyüşe katılmaya davet eden bir Facebook etkinliği açtı. Birkaç arkadaş kısa bir sürede birkaç bine dönüştü ve Washington'da Kadın Yürüyüşü böylelikle doğdu. 21 Ocak'ta yaklaşık yarım milyon kadın son yıllarda gördüğümüz en aşikâr cinsiyetçi politikacılardan birinin seçilmesine karşı duruşlarım göstermek için Washington'da yürüdüler.
Yıllar boyunca ve kampanyası süresince Donald Trump kadınlar için "aşk"ını belli etti. Başkanlık kampanyası rakibi Carla Fiorini'yi çirkin olarak betimledi, muhabir Megyn Kelly'ye "fahişe" dedi, kendi kızı olmasaydı kızıyla çıkacağı şakasını yaptı, kürtaj yaptırdıkları için kadınların cezalandırılması gerektiğini ifade etti ve Hillary Clinton'ı birçok şekilde aşağıladı. Gücünü ve pozisyonunu kadınları suistimal etmek için kullanan, onları oynanılacak bir nesne olarak gören ve kadınları cinsel olarak aşağılamayla övünen bir siyasetçiye karşı protesto edenlerin çoğunluğu kadınlardan oluşsa da, Trump tarzı bir "erkeklik" anlayışı sadece kadınları öfkelendirmedi, vicdan sahibi erkekleri de harekete geçirdi.
21 Ocak 2017'de sokağa çıkan kadın ve erkeklerin öfkeli olmak için güçlü sebepleri vardı. Kadınlar zamanın başlangıcından beri toplumda eşit alanlar için savaş veriyorlar ve bu savaş hâlâ kazanılmadı. Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güçlendirilmesi Birimi'ne{UN Women)göre, kadınlar ve kız çocukları hâlâ en temel haklar için mücadele veriyorlar: Kronik olarak açlık çekenlerin %60'ını ve okuma-yazma bilmeyenlerin üçte ikisini kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor. Erkekler ortalama olarak kadınlardan daha fazla maaş alıyorlar, dünya genelinde görece az kadının karar alma mekanizmalarına erişimleri var ve daha az kadın lider pozisyonunda. Düzgün bir işleyiş adına en temel ihtiyaçlar için yıllardır süregiden mücadelenin,Trump'ın katıksız terbiye yoksunluğundan duyulan rahatsızlıkla birleşmesi, milyonları genellikle protesto için yollara döktü.Kadın yürüyüşlerinin odağı kadın hakları olurken, kadınların bu sefet monolitik bir gruptan çok daha fazlası olduğunun ve Trump'un kendisinden farklı gördüğü herkese karşı ırkçılık ve bağnazlıkla malul bir geçmişe sahip olmasının farkındalığı da vardı.
Trump başkanlık kampanyası süresince Meksikalıları "suçlu" gösterdi ve onlara "tecavüzcü" dedi; engelli bir muhabirle alenen dalga geçti; kendi adına çalışan beyaz üstünlükçüleri (white supremacists) görmezden geldi ve birçok kez göçmenleri "şeytan" gibi gösterdi. Trump'un seçilmesinin, Amerika'daki bazı aşırıları da cesaretlendirdiği anlaşılıyor. Trump'un zaferinin ardından Trump destekçilerinin/sempatizanlarının özellikle müslümanlara ve camilere saldırarak nefret suçlarına karıştığı birçok olay oldu. Sonunda Trump bir röportajında "durun" çağrısı yapsa da, Senator Jeff Sessions'u Adalet Bakanı olarak atamaktan vazgeçmedi. Geçmişten günümüze, Adalet Bakanlığı'mn Sivil Haklar Birimi, oy verme haklarını garanti eden en önemli aktörlerden biri olagelmiş ve sivil haklar herkese genişletilmiştir. Fakat Başkan Trump'un Adalet Bakanlığı'nı yönetmesi için seçtiği kişinin geçmişte kendi eyaletinde Afro-Amerikalıların haklarına karşı çıktığı biliniyor. Trump'un böyle bir tercihte bulunması ise kimseyi şaşırtmadı.
Trump, başkan olmasından bu yana, kampanya boyunca verdiği endişe verici sözleri teker teker yerine getirecekmiş gibi görünüyor. Başkan olduğu ilk haftadan beri bir dizi emir yayınladı: Meksika- ABD sınırında duvar inşasına başlama hazırlıkları, sağlık sigortasını (Affordable Care Act) yürürlükten kaldırma, "küresel konuşmama kuralı" {globalgag rule) olarak da bilinen Mexico City Politikası'nın yeniden yürürlüğe girmesi. Bu politika yabancı organizasyonlara Amerika'dan finansal destek almaları durumunda kürtaj hakkında tartışmayı yasaklıyor.
Ve en son, geçici olsa da 7 Müslüman ülkenin (İran, Irak, Libya, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen) vatandaşlarının Birleşik Devletler'e girmesini yasakladı. Trump'ın aynı zamanda Yüksek Mahkeme'ye hâkim atama fırsatı var ve daha önce kadınların kürtaj hakkına karşı çıkacak bir muhafazakârı atama sözü vermişti. Bir başka muhafazakâr hâkimin mahkemeye atanması muhafazakârlara aynı zamanda gelecek nesli de etkileyecek bir çoğunluk kazandıracak.
Bütün bu gelişmeler Trump'ı ve politikalarım desteklemeyenler için karanlık bir gelecek gibi görünse de, dünya genelinde kadın yürüyüşlerine katılanların büyük rakamlara ulaşması, sayılarla cisimleşen bir gücü de ortaya koyuyor. Washington D.C. yürüyüşünde konuşan Alicia Keys, "Bizler anneyiz. Bizler bakıcıyız. Bizler sanatçıyız. Bizler aktivistiz. Bizler, girişimci, doktor, endüstri ve teknolojinin liderleriyiz. Bizim potensiyelimizin sınırı yok. Biz yükseliyoruz" diyerek bunu ortaya koydu. Feminist ikon Gloria Steinem ise "Anayasa 'Ben'le başlamaz. Anayasa 'Biz'le başlar"ı hatırlattı. Belki de en önemlisi Maryum Ali şunu haykırdı: "Korkmayın, yerinizi alın. Şikayet etmeyin, örgütlenin." Washington ve dünya genelindeki kardeş yürüş şüphesiz bir başarı. Fakat bu sadece bir başlangıç. Eşitliği dert eden herkes dayanışmaya hazır ve büyük ya da küçük adımlarla mütemadiyen bunun için çalışmaya gönüllü olmalı. Eşitlik için gerçek dönüşüm ancak organize olmuş ve sürdürülebilir eylemlerle mümkündür.