Kendine Bir Yer Bulamamış Kişinin Özlemidir Yol

Kendine Bir Yer Bulamamış Kişinin Özlemidir Yol

Yıl 2011. Hayatımdan nefret edip her şeyi bıraktım ve hiçbir birikim yapmadan ve kredi kartlarımı da kırarak bir dünya turuna çıktım. Amacım sadece tasarım stüdyoları ve reklam ajanslarında çalışarak hayatta kalacağım bir yolculuktu.

Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir. Kendi yerini yerleşiklikte bulamayan kişi, onu yolculukta arar. Özellikle çok büyük yolculuklar büyük buhranlar sonucu çıkmıştır hep. Tarihin en önemli gezginlerine baktığımızda hep bu tür hikayeler keşfederiz. Benim için "insan ya intihar eder ya da bunu dener" yazan gazeteyi okuyunca düşündüğüm de buydu. Hayatımdan azıcık daha memnun olsam muhtemelen bu yolculuk hiçbir zaman olmayacaktı. Dibe değip bir boy vermeniz lazım hayatta. Ben oradaydım. Dipteydim, dolayısıyla da korkusuzdum. Daha kötü ne olabilir ki diye düşünüp tüm riskleri aldım ve kendimi üç yıl süren bir dünya turunun içinde buldum.

Yola çıkarken çok şey bulmak ve keşfetmek vardı aklımda. Yeni işler, yeni arkadaşlar, yeni ilişkiler, yeni kadınlar, yeni dersler, yeni tatlar, yeni öğretiler ve olabildiğince özgürlük... Hiç beklemediğimse yeni bir bendi. Yolun bana verdiği en büyük sürpriz sanırım bu oldu. Nedense, üç yılın sonunda bambaşka biri olacağımı hiç düşünmemiştim. Sonuçta bu üç yıllık süreçte öğrendiğim, ne kadar uzun yaşadığımız değil, ne yaşadığımızdı, bir başka deyişle, nicelik değil nitelikti. 30 yaşıma günler kala, 60 yaşındaki çoğu insandan daha çok şey yaşadığımı ve gördüğümü düşünüyor ve bunun hazzını yaşıyorum.

Hikayenin en başına dönecek olursak, Designer on the road'un etkileri parayla elde edilemez nitelikteydi. Çünkü paranız varsa insanlarla iletişim kurma gerekliliğiniz otomatikman düşer. Kimseyle konuşmak zorunda değilsinizdir. 5 yıldızlı otellerde yatar, turistik yerlerde heykel fotoğrafı çeker otelinize dönerseniz. Bense her gittiğim yerde yerel olmak zorundaydım. İşe gitmek, insanlarla konuşmak ve onlarla çalışmak, üretmek projemin yaşamsal bir parçasıydı. Onlarla yiyor, onlarla geziyordum. Turistik bir geziden çok daha derin bir deneyimdi. Ajanslarda çalışmak dışında her gün iki dilde blog yazmak, facebook ve diğer sosyal medya hesaplarına içerik girmek, oraları kontrol etmek, bolca gezmek, sürekli fotoğraf ve video çekmek. Tüm bunları editlemek ve yayına hazır hale getirmek, videoları Youtube ve Vimeo gibi platformlara yüklemek, her ay iki dergide yazmak, yakınlarıma ve takipçilere her ülkeden kartlar atmak ve çeşitli röportajları cevaplamak gibi yoğun bir iş yükü de projenin bir başka zor tarafıydı. Bu bazen sadece anı yaşama istediğimi engelliyordu. Oysa bazen, etrafa vizörden değil uzun uzun gözlerimle bakmayı, kamera taşımamayı istiyordum.

Ayrıca yaşantım her ay yeni bir sisteme adapte olmak demekti. Her ay başka bir hayata yeniden başlamaktı. Başta çok güzeldi, tahmin ettiğiniz gibi heyecan verici, fakat bu durum zaman geçtikçe benim kabusum olmaya başladı. Her ay yeni arkadaşlar, yeni isimler, yeni ajans, yeni müşteriler, yeni dil, yeni para birimi, yeni bir yastık... Tam öğreniyordum ki yeniden format atılıyordu yaşamıma. Artık aynı insanla fotoğraflarım olsun istiyordum. Birileri için kalıcı olmak, tekrar tekrar havaalanında el sallamamak istiyordum. Daha derin sohbetlere geçebilmeyi istiyordum. Her seferinde aynı sorulara aynı cevaplan vermekten gına gelmişti. Kızların burçlarını öğrenmekten yorulmuştum... Gece tuvalete kalktığımda bir önceki evin planına göre yürüdüğüm için kafamı duvarlara toslamaktan aptal olmuştum. Devamlı yeni insanlarla tanışmak tabii ki harikaydı, ama sürekli onlara veda etmek bir çeşit lanet gibiydi. "The man from earth" filminde ölümsüz olup herkesi kaybeden ve hep yalnız kalan karaktere benziyordum. Bir diğer lafı da getiriyordu bu durum aklıma: "Yuvarlanan taş yosun tutmaz." Sanırım biraz kök salabilmek istiyordum artık tüm bu birikimle, bilgiyle... Güvenle ve isteyerek. Doyarak.

Gittiğim yerlerin hiçbiri bana ne kadar para vereceğini açıklamadı, nerede kalacağım ise son dakikaya kadar meçhuldü. Olayın bu kısmına karşı gösterdiğim cesarete bazen ben de şaşırıyorum. İşleri önceden ayarlıyordum ama nerede kalacağımı hiçbir zaman sorgulamadım ya da bu konuda çeşidi standartlar koşmadım. Maaş için de bu durum geçerliydi. Gitmem için "Tamam gel!" demeleri yeterliydi. Ne bir anlaşma ne de bir belge istiyordum.

Sonuçta, çok lüks otel odalarında konakladığım da oldu. Her tür yabani hayvanın birbirini yediği bir evde kaldığım da. Kendime özel havuzlu villam da oldu. Metro istasyonunda uyumak zorunda olduğum da. Bazı yerlerde bir rock yıldızından farksızdım. Bazı yerlerdeyse kimsenin umrunda değildim. Bazen su alacak paranın hesabını yapıyor bazense lüks biftek restoranlarında şarabımı yudumluyordum. Bazen çok sevildim, bazen terk edildim. Ölüm tehdidi de aldım, evlilik teklifi de... Tüm bu ani inişler çıkışlar beni çok güzel tokatladı. Psikolojim çok temiz sınandı. Yol beni aldı, defalarca en tepeden en dibe vurdu. Bir lunapark aleti gibi tekrar yukarı çıkarıp tekrar en aşağı indirdi. Hem de sayısız defa 25 farklı ülkede.

Her gittiğim yeni yerde, insanlara güvendim. Güvenmeyi öğrendim. Bazen kötü şeyler de oldu. Hastalıklar, kaybolan bir kamera, çalınan bir cüzdan, mide kanaması, gıda zehirlenmesi, tifüs virüsü, tapınakta çalınan ayakkabılar, parasızlık, iki gün tamamen aç kalmak, günlerce süren uykusuz yolculuklar, dolandırıcı bir çetenin oyunu, bir trafik kazası, bavulumu açıp eşyalarımı çalan bir havayolu şirketi, yolda biriken 2800 dolar paranın dönüşte çalınması, fikrini değiştirip beni Dubai gibi süper pahalı bir şehirde beş kuruşsuz bırakan bir ajans ve bunun gibi niceleri...

Bu yolculukta, karanlık zamanlarım ne kadar zifiriyse, iyi günlerim de o kadar parlaktı. Uçaktan adayıp logo tasarlamaktan gerçek bir oyun karakterine dönüşmeye, dergi kapaklarından talk showlara koşmaya, yılın en iyi yaşayan adamı seçilmekten, ulusal televizyon karşısında boğalardan kaçmaya, Bali sularında tüplü dalıştan, Medellin dağlarından gece paraşütle atlamaya, 27 farklı tasanm şirketinde çalışmaktan, 25 tasarım okulunda sunum yapmaya, TEDx sahnesine çıkmaktan ya da Costa Rica ırmaklarında raftinge kadar tüm egzotik maceraları, yemekleri, meyve sularını, kokteylleri denemek, güvendiğiniz dostlarla ülke ülke kadeh kaldırmak ve dünyanın muhteşemliğine içmek... Dünyanın her noktasından arkadaşlara sahip olmak. Muhteşem ve ilham verici insanlarla tanışmak ve hikayelerine ortak olmak...



Yol beni hep uçlarda yaşattı. Seyyah adamın kaderidir bu. Yolu özel yapandır. Keza konforlu günler monoton olanlardır. Monotonsa hep sıradandır. Sıkıcıdır. Günleriniz birbirine benzediği oranda hatırlanmaz olurlar. Uçlarda yaşamaksa yorucudur, daha tehlikelidir, risk içerir ama tüm güzel hikayeler ve anılar oradadır. Yolda her gününüz yeni bir maceradır. Yol özgürlüktür. Dilediğini, dilediğin şekilde yapmaktır, kimsenin geçmişini bilmemesidir, özgürce karalayabildiğin beyaz sayfalardır.

Fakat tam da bu yüzden mümkün değildir hayat boyu böyle yaşamak. Hem zihnen hem de bedenen sağlıklı değil böylesi, en azından bu kadar ağın.

Hayalim... Tasarımla dünya turu benim bir hayalimdi. Başardığıma da inanıyorum. Hayatı kaçırmamak ve şimdi biraz diğer hayallere eğilmek gerek. Bu şekilde bir hayatın bir takım çok ağır başka bedelleri var çünkü.

Yanlış anlaşılmasın bu ne bir son ne de bir veda. Sadece bir kabuk değişimi. Zaten seyahat işi mafyaya benzer. Bir kere girdiniz mi artık çıkış yoktur. Designer on the road için gidilecek okullar, yapılacak çalıştaylar, konuşulacak organizasyonlar var. Yazılacak bir kitap, açılacak bir sergi, kurulacak bir tasarım stüdyosu ve daha bir sürü "çılgın proje" var. Tabii hepsinden önce Kadir Has Üniversitesi'nde verilecek dersler var. Birikimlerimi ve tecrübelerimi reklamcılık bölümünde gençlerle paylaşacak olmaktan daha güzel bir geri dönüşüm olamazdı bu proje için.

Umarım her şey harikalı olur. Ben bu satırları yazarken hiçbir ürün ya da hizmet satmayan, kendi başına dünyayı gezmeye çalışan bir adamın hikayesi sadece Facebook'ta 128 ülkeden 13.100, Blog'da 35.000 takipçiye ulaştı. Bakalım dünyanın 24 ülkesinde 27 reklam ajansından sonra yeni mekanım Kadir Has Üniversitesi'nde neler olacak? Yerleşiklikte kendine bir yer bulamayan adam bu yerleşkede kendine bir yer edinecek gibi...