MIT, Stanford, Harvard gibi dünya sıralamasında önde gelen üniversitelerden kim ders almak istemez ki? Hem de herhangi bir ön koşul veya ödeme olmadan, kampüse gitmek zorunda kalmadan! Bu üniversitelerin kurduğu "MOOC"larla (Massive Open Online Course: Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders) artık bu mümkün; hem de sadece bir kullanıcı adına sahip olmanız yeterli.
Nasıl başladı?
Aslında "MOOC'lar çok uzun bir geçmişe sahip değil. Her şey 2011 yılında Pennsylvania, Princeton, Stanford ve Michigan üniversitelerinin bir araya gelerek, herkese açık, ücretsiz online dersler açmaya karar vermesiyle başlıyor. Ardından, 2012 yılında Massachusetts Institute of Technology ve Harvard üniversiteleri de aynı şekilde güç birliği yapıyorlar. Bu şekilde dünyanın önde gelen üniversitelerinin başlattığı hareket "Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders"ler, İngilizce kısa adıyla "MOOC'lar (Massive Open Online Course) olarak karşımıza çıkmış oluyor.
"MOOC"ların geçmişine baktığımızda, uzaktan ve dijital eğitimdeki gelişmelerin ve 2000'li yıllarda başlayan açık ders malzemeleri akımının bu dersler üzerinde büyük etkisi olduğunu görüyoruz.
"MOOC'lan açık ders malzemelerinden ve yükseköğretim kurumlarındaki elektronik derslerden ayıran bazı özellikler var. Açık ders malzemelerinden ayıran özelliği; "MOOC"un başlangıç ve bitiş noktasının olması. içeriği önceden belirlenmiş, üniversite seviyesinde ve birbirini takip eden konularla verilen bir ders. Üniversitelerde verilen elektronik derslerden ayıran özelliği ise; herhangi bir ön koşul veya bir kuruma kayıt şartının olmaması.
Nasıl işliyor?
"MOOC'lar web tabanlı platformlar üzerinden zaman ve mekan kısıtlaması olmaksızın çok büyük kitlelere hitap edecek şekilde tasarlanmışlar. Dersleri alabilmek için platform üzerinde bir kullanıcı hesabı oluşturmanız ve derse kayıt olmanız gerekiyor.
Derslerin içeriğinde genellikle 45 dakika ila 1 saatlik uzunluğunda ders videoları yerine, konu başlıklarına ait 15 dakikalık kısa videolar yer almakta. Derse kayıtlı kişilerin dersi tamamlayarak sertifika almaları mümkün. Buna hak kazanabilmek için ise, bir takım aktiviteleri tamamlamanız gerekli. Bu amaçla, sistem üzerinde ödev, sınav gibi aktiviteleri gerçekleştirebilmek için değerlendirme araçları yer alıyor. Bunun yanında, tartışma platformu gibi sosyal öğrenme araçları da kullanılmakta. Böylece, derse kayıtlı kişiler birbirleriyle konulara dair bilgi paylaşımında bulunabiliyorlar.
Hedef Kitle Kim?
Aslında, "MOOC"lar, yükseköğretimin, bu öğrenimi görmek isteyen herkese internet aracılığıyla ulaşabilmesi düşüncesiyle başladı. Böylece, yükseköğretimin demokratikleşmesi amaçlanmaktaydı. Bu bağlamda; hedef kitle, tüm dünyada yükseköğrenim almak isteyip de alamayan üniversite çağındaki insanlar olarak düşünülebilir. Ancak; geçtiğimiz üç yıl gösterdi ki, "MOOC"lara ilgi gösteren insanların büyük bir kısmı üniversite mezunu, iş sahibi kişiler.
"MOOC"lara yükseköğretim kurumları açısından bakıldığında, yöntem ve içerik kaynağı olarak hedef kitlesine öğretim üyeleri de girmekte. Bazı öğretim üyeleri öğretim yöntemleri konusunda açılan derslere kayıt olup kişisel gelişim sağlarken bazı öğretim üyeleri de derslerinde "MOOC"ların kaynaklarından yararlanıyor.
En Bilinen "MOOC" Platformları
Coursera (www.coursera.org): 2012 yılında Stanford Üniversitesi'nden iki öğretim üyesi (Daphne Koller ve Andrew Ng) tarafından eğitim teknolojileri hizmetleri vermek üzere kurulmuş olan bir firma. 30'dan fazla üniversite ile işbirliği yaparak içerik üretmek için geliştirdikleri platform üzerinden online dersler sunmaya başladılar. 2015 yılı itibariyle 12 milyona yakın kullanıcısı, işbirliği yaptıkları 114 kuruluş ve kendi platformları üzerinde açtıkları 850'ye yakın ders var.
edX (www.edx.org): 2012 yılında MIT ve Harvard üniversitelerinin işbirliği ile kuruldu. edX kar amacı gütmeyen bir kuruluş ve kullandığı platform da açık kaynak kodlu bir yazılıma sahip. Bugün 60'dan fazla kurum ve kuruluş edX platformunda ders açıyor. 2014 yılı sonu itibariyle kullanıcı sayısı yaklaşık 3 milyon, açılan ders sayısı 300 dolaylarında.
FutureLearn (www.futurelearn.com): 2012 yılında, İngiltere'de "The Open University" tarafından kurulan platform, bugün farklı ülkelerden 40 partner ile işbirliği içinde. Diğer "MOOC" platformlarından farklı olarak partnerleri arasında yükseköğretim kurumları dışında kalan organizasyonlar da var.
Udacity (www.udacity.com): 2012 yılında Stanford'dan üç öğretim üyesi (Sebastian Thrun, Mike Sokolsky, David Stavens) ve sonradan Virginia Üniversitesi'nden katılan bir öğretim üyesi (David Evans) tarafından kuruldu. 2014 yılı sonu itibariyle kullanıcı sayısı yaklaşık 1.6 milyon.
Udemy (www.udemy.com): 2010 yılında Eren Bali ve Oktay Çağlar tarafından kuruldu. Diğer platformlardan farkı, derslerin kurum ve kuruluşlar adına hazırlanması yerine konusunda uzman kişilerin bireysel olarak ders tasarlayıp açmasına izin vermesi. Web sitesi üzerinden paylaştıkları bilgiye göre; platforma kayıtlı kişi sayısı 6 milyona ulaşmış durumda. Platform üzerinden 25 bin kadar ders veriliyor.
"MOOC"lara Dair Alternatif Görüşler
"MOOC" üzerine yapılan tartışmalar; bu dersleri sunan platformların iş modelleri, yükseköğretim kurumları ve bu dersleri alan kişilere etkileri üzerinde yoğunlaşıyor.
"MOOC" platformları ticari -kar amacı güden ve ticari olmayan- kar amacı gütmeyen kuruluşlar olarak ikiye ayrılıyor. Varlıklarını sürdürebilmeleri; ticari olanlar için gelir elde etmeye dayanırken, ticari olmayanlar için bu platformları destekleyen kuruluşların olmasını gerektirmekte. Bu durumda platformların iş modelleri de farklılaşıyor. Ticari olanlar gerek yükseköğretim kurumlarına gerek bireylere ders hizmetini ücretli sunabiliyor. Ticari olmayanlardan da ücretli ders paketleri sunarak program sonunda bir derece veya sertifika verenler mevcut. Örneğin; Coursera kullanıcılara "uzmanlaşma paketleri" (specializations) sunarken, Udacity "Nanodegree" terimini kullanarak karşımıza farklı paketler çıkarıyor. Gelinen aşamada, platformların iş modellerini belirlemesinde en önemli etken, katılımcı kitlesinin özellikleri olacak gibi görünüyor.
Dersleri alan kişiler açısından "MOOC"lara katılımın etkilerini de söz konusu kitlenin özelliklerine göre değerlendirmemiz gerekiyor. edX platformu için yapılan araştırmada "MOOC"lara katılanların büyük çoğunluğunun üniversite mezunu olduğu görülüyor.
Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan çalışmada da benzer sonuçlar ortaya çıkmış. Peki eğitimli insanlar bu dersleri neden takip ediyor? Büyük çoğunluğun amacı, bu derslerden elde ettiği bilgilerle işini daha iyi yapabilmek. Bazı kişiler bu dersleri aldıklarında daha iyi bir iş bulacağına inanıyor. Bugün; bazı firmaların çalışanlarına belli konularda eğitim vermek için "MOOC"ları kullanması da kişilerin bu düşüncesini destekler nitelikte. Bir diğer amaç ise; dersi alan diğer kişilerle tanışma, fikir alışverişinde bulunma imkanlarından faydalanarak profesyonel çevreyi genişletme isteği.
"MOOC"ların yükseköğretim kurumlarına etkilerini iki noktada toplayabiliriz: Yükseköğrenim modellerindeki olası değişimlere ayak uydurma ve kurumların platformlarda yer alma kararları. "MOOC"ların, yükseköğrenim modellerini tamamıyla değiştireceğine inanan bir kesim olmasına karşılık, yeni bir model olmadığını ve var olan modellerin uyarlaması olduğunu savunanlar da var. Yükseköğrenimi tümüyle değiştireceğine inanan kesim, daha da ileri giderek, "MOOC"ların yükseköğretim kurumlarının varlığını tehlikeye sokacağını iddia ediyor. Ancak; bu iddia şimdilik çok da gerçekçi görünmüyor. Bu bağlamda, yükseköğretim kurumlarının bu platformlarda kendilerini konumlandırma kararları önem kazanıyor. Üniversiteler açısından herhangi bir "MOOC" platformunda yer almanın faydası ne olacak? Bu konu, birkaç başlık altında özetlenebilir. İlk olarak, bu platformlara katılmanın üniversitelerin tanınırlılığını arttırdığı belirtiliyor. İkinci başlığı online ders verme deneyimi kazanan öğretim üyeleri açısından değerlendirebiliriz. Öğretim üyeleri, öğretimde yeni yöntemleri kullanarak farklı bir deneyim kazanırken, aynı zamanda öğrenme ve öğretme üzerindeki araştırmalarını da arttırabilir. Son olarak; bu platformlarda açılan derslerin aynı zamanda üniversitedeki mevcut öğrencilere de açılması maliyetlerin azaltılmasını kolaylaştırıyor. Elbette tüm bu faydaları elde edebilmenin ön koşulu; üniversitelerin kaliteli "MOOC" sunması.
Şu anda yükseköğretim kurumları, konuya üç farklı şekilde yaklaşıyor: Platformlara aktif katılma, bazı "MOOC"ları üniversite bünyesindeki programlarda kredi olarak saydırma ve tamamen uzak durma.
Son Sözler
Buraya kadar "MOOC"ların hep olumlu özelliklerinden bahsettim. "Acaba içinde hiç olumsuzluk barındırmıyor mu?" diye düşünebilirsiniz. Elbette barındırıyor.
Beklenen etkiyi yaratmadığını savunan bir kesim var. Araştırmalara göre, "MOOC"ları tamamlayanların sayısı çok düşük. Bu durumda platformlara kayıtlı kişi sayısına değil açılan dersleri tamamlayanların sayısına bakmak gerekiyor. Kişiler platforma ve hatta derse kayıt yaptırmalarına rağmen derslerden fayda sağlamak için gerekli olan etkinlikleri tamamlamadıklarında söz konusu dersin bu kişilere katacağı olumlu etkiler de azalmış oluyor.
Hedef kitleye bakılırsa, başlangıç amacından oldukça saptığını söyleyebiliriz. Amaç, üniversite çağındaki yükseköğrenim görmek isteyip buna sahip olamayan kişilere bu hakkı vermekti. Ancak; bugün, dersleri alanlara baktığımızda iş sahibi, üniversite mezunu kişilerle karşılaşıyoruz. Bu durum olumsuzluk olarak değerlendirilmese de; "MOOC"ların çıkış noktasındaki amaçtan uzaklaştığını ifade etmiş oluyor. Bunun yanında; platformlardaki pek çok ders İngilizce; yerelleşmeye çalışan platformlar olsa da derslerin yerel dillere çevrilerek yayınlanması uzun zaman alacak gibi görünüyor.
Sonuç olarak, "MOOC"lar yükseköğretime alternatif olmaktan çok, yaşam boyu eğitim kavramının bir parçası olarak profesyonel hayatı destekleyecek gibi görünüyor. Böyle bir trendin varlığını yoksaymamız ise pek mümkün değil. Bu trendin hangi noktaya ulaşacağını ise zaman gösterecek.