Bu ve buna benzer sorularla her gün karşılaşıyorum. Türkiye’de daha iyi bilinen adı ile ‘adli psikologluk’ benim için ilginç bir hikaye ile başladı. Amerika’da psikoloji eğitimimi tamamlamak adına başvurduğum suçlu çocukların rehabilitasyon merkezi, hayatımın seyrini değiştirdi. Suça itilmiş çocukların ortak paydada birleştiği alanlar çok belirgindi ve maalesef çok dramatikti.
Günümüzde suç ve çocuğun bağlantısını düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen “suçlu çocuk yoktur, suça itilmiş çocuk vardır” kalıbı. Birçok yazıya başlık olan ve birçok raporda kullanılan bu kalıptan bahsederken ne düşünüyoruz? “Suça itilmiş çocuk dediğimiz” zaman asıl ele aldığımız nokta çocuklarımızın suça yönelmesini sağlayan etkenler. Aynı şehirde, aynı ortamda, hatta aynı ailede büyüyen çocukların biri suça eğilim gösterirken, diğeri tamamen suçtan uzak bir hayat seçebiliyor. Bu farklılıkları yaratan faktörleri günümüzde her yerde görebiliriz, fakat bunların ne kadar farkındayız? Bugün çocuklar tarafından işlenen suçlar gitgide artmakta (Ankara Ticaret Odası, Çocuk Suçlular Raporu), bu nedenle bu konuya olan duyarlılığımızın ve farkındalığımızın bu sayılarla beraber artış göstermesi gerekmektedir. Bu faktörleri anlamamız suça itilen çocuklarımıza yardım etmemizin ilk adımıdır.
Çocukları suça iten risk faktörlerini 3 bölümde ele almaya çalışacağım. Kişisel etkenler, aile etkenleri ve sosyal etkenler.
Kişisel etkenler dediğimizde bahsettiğimiz kişinin erken yaşta göstermiş olduğu saldırganlık içerikli davranışlar, şiddet içerikli televizyon ve oyunları ne kadar seyrettikleri ve oynadıkları, kişinin madde kullanımı, doğum öncesi anne karnında maruz kaldığı beslenme tarzları gibi faktörleri içermektedir. Bunlar sadece birkaçı olmakla beraber, sayfalarca sıralanabilecek başka etkenler de vardır. Önceden de dediğim gibi bu faktörleri ve bu faktörlerin çocukların davranışları üzerindeki etkilerini günlük hayatımızda sıkça görmemize rağmen, çoğumuzun görmezden gelmeye çalıştığı şeyler. Sokakta yürürken kuytu bir köşede tiner koklayan çocuğu görüp, karşı kaldırıma geçip yürümemiz gibi örneklerden bir sürü verebiliriz. Kendimizin bile farkında olmadığımız bu hareket aslında çocuklarımıza toplumdan dışlanma hissini aşılayarak, hem kendilerine hem de topluma zararlı bireyler haline getiren davranışlarını pekiştirmektedir.
Amerika’da çalışırken bir gün bir çocuk getirdiler. Çocuk çok sevecen, cana yakın biri. Ertesi gün dosyasını okurken yaşı daha 13 olmamasına rağmen çok zor koşullarda yaşamak zorunda kaldığım ve annesinin doğum surecinde madde bağımlılığı olduğu gibi detaylar dikkatimi çekti. Çocukla zaman geçirmeye başladıkça, yaşma uymayan şiddet içerikli televizyon programlarım ve video oyunlarım çok sevdiğini öğrendik. Neredeyse saplantı denebilecek derecede sürekli etrafındaki insanlarla bunları konuştuğunu fark ettik. Bir yandan bahsederken, bir yandan da çevresindekilere hareketleri uygulamak gösteriyordu. Tabii ki eğer bu tür oyunlara hiç baktıysanız içerisinde “çocuktur şakalaşıyor” diyemeyeceğimiz ve karşısındakinin canını ciddi şekilde acıtabilecek hareketler olduğunu biliyorsunuzdur. Bu içeriği alalım, annesinin madde kullanmasından kaynaklı olabilecek düşük zeka, hiperaktiviteyi ve anne-babada gözlemlediği zor hayat koşullarının hepsini bir çocuğa aşılayalım, elimizde suça itilmiş bir çocuk kalmaması şaşırtıcı olabilir.
Aile her çocuğun hayatında büyük bir etkendir. Sadece bizi var eden kişiler değil, aynı zamanda çocukken kişiliğimizin oluşmasında büyük bir rol oynayan bir mekanizmadır. Bu mekanizmada eksiklikler veya yanlış yönlendirmeler olduğunda neler oluyor. Karşılaştığım ilginç vakalardan birinde aile faktörünün ne kadar önemli olduğunu gördüm. Annesi-babası ayrı olan bu kişi, çocukluğunda aile içi cinsel tacize uğramıştı. Sadece aile içi cinsel taciz değil, aynı zamanda babanın yakınları tarafından da aynı içerikte davranış ve yaklaşımlara maruz bırakılmıştı. Bununla beraber, annenin ilgisizliği ve baba ile olan ilişkisini reddetme isteminden zarar gören taraf olan bu kişi, başına gelenlere karşı annenin ilgisiz ve tepkisiz kalması ile karşılaşmıştı. Düşündüğünüz gibi çok zor bir hayat geçirmiş olan bu kişi, çocukluğunda ailenin en temel görevi olan güven ve sevgiden uzak büyümüş. Temel yapı taşımız olan aile mekanizmasındaki eksiklik ve istismarın ileriki yaşlardaki kişilik oluşumuna yansımasında olumlu izler bırakmış olması nerdeyse imkansız denebilir. Bu vakanın aşırı uçta bir örnek olduğunu düşünebilirsiniz, fakat buna benzer ve hiç duyamayacağımız birçok vakanın her yerde, her ülkede olduğunu düşünmemek olası değil.
Bir başka örnekte yine aile mekanizmasındaki ilgisizliğin bir hayata nasıl zarar verdiğini gördüm. Bu vakada, kişi köpekler tarafından saldırıya uğrayarak, onarılması çok sayıda ameliyat gerektiren büyük bir fiziki zarar görmüştü. Olayın detaylarım öğrendiğimizde, sadece köpek saldırısı olmadığım, aynı zaman da ailenin madde kullanımı nedeni ile çocukları ile hiç ilgilenmediği gerçeği ile karşılaştık, ilgisizliğin ötesinde, kişinin yardım çığlıklarına hiçbir tepki vermeyen aile, bu kişiye hayatı boyunca taşıyacağı hem psikolojik, hem de fiziki bir iz bırakmış oldular.
Bir başka faktör olan okul ve arkadaş seçimine, sosyal faktörler grubu altında bakabiliriz. Bu gruba, aynı zamanda kişinin içerisinde yetiştiği sosyal çevre de girmektedir. Kişinin okuldaki başarı
seviyesinin düşüklüğü, arkadaşları tarafından reddedilmek ve toplumda yaygın kullanılan ‘yanlış arkadaş seçme’nin büyük etkileri vardır. Bunların yanı sıra, içerisinde büyüdüğü sosyal çevredeki eğilimlerin ve alışkanlıkların yol açtığı mahalle baskısı da önemli bir yere sahiptir. Fümlerde de çok işlenen bir konu olan, şiddet ve madde kullanımım kabul gören bir davranış biçimi olarak sergileyen çeteler, mahalle baskısının en iyi örneklerindendir. Bu faktöre bakarken, evlerimize daha yakın bir örnek vermek istiyorum. Sokak köşesinde tiner çeken çocuk gibi, mendil satan çocuklarımız da ne yazık ki çok sayıda. Bu çocukların aralarında kötü koşullarda yaşayanı çok sayıda. Mendil satan çocukların aralarından bazıları sokakta yaşamak zorunda veya zorla sokakta mendil satarak belli bir gelir sağlamak zorunda bırakılıyor. Bu koşullar altındaki çocukların bazıları kendilerine koruma çemberi oluşturma amaçlı kendileri ile aynı durumda olan çocuklara yaklaşıyorlar. Bu dayanışmanın sonucunda sokakta karşılaştığımız, mendil satan çocukların oluşturdukları çeteler arasında veya dışarıdan onlara müdahale eden kişiler ile kavgalarına şahit oluyoruz. Bu dayanışma kulağa ne kadar olumlu gelse de, geniş açıdan baktığımızda yardım alacakları kurumlara yönelmek yerine, kötü alışkanlıklarını besleyen ve onları kısır döngü içerisinde aşağıya doğru sürükleyen bir yola giriyorlar. Bu örnekte gördüğümüz gibi hem kişilerin, hem kurumların sosyal faktörlerde farkındalıklarının oluşması ve yükseltilmesi büyük önem taşımaktadır.
Günümüzde, dünyanın her köşesinde ‘sisteme girmiş çocuklar’ olarak adlandırılan kitle (suça itilmiş, yetim bırakılmış veya ailesinden bir neden ile alınmış veya kopmuş çocuklar) maalesef arkadaşları tarafından ayrıma maruz bırakılıyorlar. Suça itilmiş bir çocuğu ele alalım. Topluma geri kazandırılmaya çalışılan bir çocuğun, okula dönmesi sağlandığında, dosyalan her ne kadar gizli tutulsa da, bir yerde çocuğun yaptığı veya söylediği bir şey veya bir sebeple duyulması çoğu zaman çocuğun arkadaşları ve arkadaşlarının aileleri taralından dışlanmasına yol açmaktadır. Böyle bir davranışa maruz kalan çocuklar, genel olarak, kendilerini kabul etme olanağı yüksek ve bildikleri ortamlara sığınırlar. Suça itilmiş çocuğun bildiği ve onu kabul etmesi yüksek olan ortamlar, çoğu zaman, eski ortamlarıdır. Okul ve sosyal çevrenin çocuklarımıza olan desteği hafife alınamaz. Bu konuda bilgilendirme ve farkındalık yaratmak, önlem amaçlı yapılabilecek en önemli çalışmalardan biridir. Bu alanda, özellikle sosyal faktörlere yöneldiğimiz zaman, kurumların etkin bir şekilde çalışarak toplumu bilgilendirmeleri ve bilinçlendirmeleri çok önemlidir.
Bilinçlendirmek sadece sosyal etkenlerde değil, kişisel ve aile etkenlerinde de önemli bir rol oynamaktadır. Bilinçlendirmenin temelinde eğitim ve paylaşım yatmaktadır. Maalesef, günümüzde sadece eğitim yetmiyor. Özellikle suça eğilimi olan çocuklarımızın risk faktörlerini en aza indirme konusunu ele aldığımızda, onların deneyimlerim ve yaşam şartlarım anlayabilmek eğitimler kadar önemli oluyor. Eğitim dediğimiz zaman, akademik eğitimden çok bugün bahsettiğimiz konularda bilinçlendirme ve farkındalık yaratmaktan bahsetmekteyiz. Anne- babalara hamilelikte sunulan eğitim programlan, çocuk gelişimi ve çocuklara yaklaşımlar konusunda eğitimler, hamilelik sonrası anne-baba eğitimler, iletişim eğitimleri, çocuklara duyarlı toplum eğitimleri, risk faktörleri konusunda bilinçlendirme ve farkındalık geliştirme eğitimleri bunların sadece birkaçıdır. Bu eğitimler sadece aileye yönelik veya sadece bir faktöre yönelik olmamasıyla beraber, bahsettiğimiz etkenleri hem aile hem de toplumca önlememizin ortak yoludur.
Eğitimlerle beraber bilinçlendirmenin diğer önemli ayağı olan paylaşımın da kenara itilmemesi gerekiyor. Suça yönelmiş, risk faktörleri yüksek ve yaşam şartlan nedeni ile suça itilmiş çocuklarımızın yasadıklarını paylaşabilecekler güvenli ortamlar sunmak gerekmektedir. Bu ortamlar da hem çocuklarımızın ihtiyacı olan desteği, hem de toplum olarak geliştirmemiz gereken faktörleri görme olanağı edinebiliriz. Bazen sadece dinlenmek ve duyulduğunu bilmek bile çok büyük farklar yaratabilir. Özellikle sosyal etkenler düşünüldüğü zaman, toplum olarak bu kitleye (suça itilmiş çocuklar) destek çıkmamızın yollarından biri yaklaşımımızı değiştirmektir. Sadece bireysel yaklaşımımız değil, toplum olarak düşünce yapımızın değişmesi çok büyük önem taşımaktadır. Bu toplumsal düşünce değişiminin başlatıldığı yer olan kurumlar büyük önem taşır.
Farkında olduğumuz ve farkında olmadığımız davranışlarımızın, bu çocuklarımızın risk faktörleri üzerindeki pekiştirici etkisini göz ardı edemeyiz. Çocuklarımızın olumlu davranışlarını ve alışkanlıklarını pekiştirerek onların suç yerine, yapıcı aktivitelere yönelmesini sağlayabiliriz. Bunu yapabilmemizi sağlayacak temel mekanizma aile ile başlayarak, kişisel faktörlerin destek ve iletişim yolu ile doğru yönlenmesini sağlamaktır. Aile mekanizmasından sonraki temel etken olan toplum ve suça itilen çocuklara karşı olan tutumunun önemini konusunda farkındalığımızı arttırarak bireysel bir değişimin ilk adımlarını atmalıyız.