Hepsini Tanrılara yüklediler Homeros ile Hesiodos Ne kadar ayıp ve kusur varsa İnsanlar yanında: Hırsızlık, zina ve birbirini kandırma.
Fakat ölümlüler doğduğunu sanıyor Tanrıların.
Ve kendileri gibi giyimleri, sesleri, şekilleri olduğunu. Elleri olsaydı öküzlerin, atların ve arslanların Yahut resim ve iş yapabilselerdi elle İnsan gibi Atlar atlara, öküzler öküzlere benzer Tanrı tasvirleri çizerler ve vücutlar yaparlardı Her biri kendinin şekli nasılsa ona göre
- Kolofonlu Ksenophanes
Milyonlarca yıl boyunca insan, bakışlarını yukarı kaldırarak yıldızların sessizlik içinde ortaya çıkışını seyretmiş, günün ve gecenin birbirini kovalayışını, mevsimlerin dönüşümünü şaşkınlıkla izlemişti. Öte yandan doğum ve ölüm de başka bir bilinmeyendi. Bu gizemler insanların önünde çözülmesi gereken sorular olarak duruyorlardı. Ben neyim? Neden doğdum? Neden ölüyorum? Neden kış? Neden yaz?...
Bilim insanları ilk sözcüklerin av sırasında ortaya çıktığını kabul ederler. Olasılıkla “neden” sözcüğü de bunun hemen ardından doğmuştur. “Evet” insanın özü sorgulayarak oluşur. Doğada başka hiçbir yaratık bu yeteneğe sahip değildir. Bu yeteneğiyle evreni ve yaşamı anlamlandırmaya çalışan insan, sonsuzluk -hiçlik; varoluş öncesi-varoluş sonrası gibi sorulara yanıt aramış ve bu arayış onu düşünce üretmeye yöneltmiş. Tam da bu noktada mitosların oluştuğunu görüyoruz.
Mitos nedir? Mitos; Eski Yunan dilinde söz, öykü anlamına gelir. Mitosla birlikte iki sözcük daha vardır: Epos ve Logos. Epos, belli bir düzen ve ölçeğe göre okunan sözdür. Mitosla epos arasında yakınlık bulunduğunu belirten Azra Erhat, “Mitos söylenen sözün, anlatılan öykünün içeriği, epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü, süslü, dengeli biçimidir” der. Logosu ise, “Başta Herakleitos olmak üzere İonya düşünürleri tarafından türetilen bir sözdür. Onlara göre logos gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos’u bulmak, sırlama göz önüne sermek, insan sözüyle dile getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos kavramıyla açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki logos-logia bugün herhangi bir araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer ek olmuştur.” diyerek açıklar.
Mitoslar, çok tanrılı dönemlerde insanların kurguladıkları ve kutsallık atfettikleri öykülerdir. Gerçeklikten yola çıkarlar, gerçekliği kendilerine göre açıklarlar ve onu hem varoluşa hem de yaşama yansıtırlar. Mitoslar, o dönem insanının sorduğu her soruya yanıt verirler. Evren, dünya, doğa, canlılar, yaradılış, duygular, bu dünya ve ölüm sonrası yaşama ilişkin birçok konudaki sorular mitoslarda yanıtlarını bulurlar. Bu yanıtlan geçerli kılan ise onlara inanılmasıdır.
Mitoloji (Mitologia) ise evren, oluş, varlık, bu dünya, yaşam, yok oluş, öte dünya gibi insanı ilgilendiren konularda anlatılan mitosların oluşturduğu öyküler bütünüdür. Mitoloji insanın bu bağlamda kurduğu ilk büyük Theoria’dır. Bir düşünce sisteminin inançla temellendirilmesidir. O nedenle mitolojiye ve onun içerdiği öykülere inanılırdı, açıklamaları kesin görülürdü. Bu bağlamda mitoloji inançla pekiştirilmiş öykülerin toplamıdır. Şimdi şu soru akla geliyor: “Mitoloji din midir?” Bu anlamda din olduğu söylenebilir. Tanrıların insan biçiminde ve tanrılar yaşamının da insanınkine koşut olduğu bir din. Bu özellikleri nedeniyle antropomorf (insan biçimli) bir din. Burada insan özellikleri insan dışındaki bir alana, doğa ya da tanrı olan bir alana taşınır ve tanrılar ya da doğa insandan harekede tasarlanır, içinde yaşanılan dünya böylece anlamlandırılır.
Ancak mitolojinin din olmadığım savunan görüşler de vardır. Örneğin Azra Erhat bu görüşü savunanlardandır; “öyküler inanç -tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç- düzeyine ulaşamamıştır. Tek tanrılı dinlerin getirdiği moral değerlerden uzaktır Mitoslar şairlerin, sanatçıların yapıtlarında özgürce betimlenmişlerdir ve mitosların yaratıcıları Homeros ve Hesiodos olmak üzere antik ozanlardır.” der.
Hangi görüş doğrultusunda olursa olsun mitoloji tarihsel ve toplumsal ilerlemenin sonraki aşamalarında, çeşitli alanlardaki gelişmelere esin kaynağı olarak da büyük önem taşır. Hatta bugün yaygın bazı dinlerin kutsal kitaplarında bulunan çeşidi motider mitolojinin etkisini taşır.
George Thomson mitoslar yoluyla düşünmenin, sınıflı toplumda yerini bir yandan ussal ve bilimsel düşünceye; bir yandan dinsel dogmaya; bir yandan da mitosların, sanatın hammaddesi durumuna geldiği estetik düşünceye bıraktığım söyler. Kari Manda göre bütün mitoloji, “Doğal güçleri imgelemin içinde ve imgelem yoluyla denetler, yönetir, biçimlendirir İnsanın doğa güçleri karşısında egemen duruma geçmesiyle mitoloji yok olur”
Mitosların Genel Özellikleri
Mitoslar inanç kültürleriyle biçimlenmiş, içlerinden geldiği topluluğun insanı kavrayışına göre şekillenmiştir. Her toplumun kendine özgü mitolojisi vardır. Hint mitolojisi, Mısır mitolojisi, Mezopotamya mitolojisi, Fenike mitolojisi, Yunan mitolojisi, Türk mitolojisi gibi. Ancak öyküler kuşaktan kuşağa, toplumdan topluma aktararak gelirken anlatıldıkları her kültürde uğradıkları değişikliklere karşın insanın temel sorularına yanıt vermekte ve hem bilgi hem de inanç ihtiyacım karşılamaktaydılar. Nitekim ünlü mitograf Joseph Campbell “Aslında bütün mitosların temel motifleri birbirinin aynı olmuştur” der. “Evet”, hepsi birbirlerine benzer. Çünkü insanlardaki korkular, tutkular, özlemler birbirine benzer.
Bu bağlamda genel olarak mitosları iki grupta toplayabiliriz. Birinci grupta evren ezelden beri vardır, Yaratıcı Tanrı sonra gelir, ikinci grupta Tanrı önce vardır, Evrenin oluşumu ondan sonra gerçekleşir.
Mitoslara İlişkin Görüşler
Önceleri mitoslara ilişkin dış çevreye bağlı simgesel yorumlar yapılıyordu. Ancak yirminci yüzyılda bu yorumlar yerlerini bilinçaltının oluşturduğu iç dünyaya ilişkin yapılan açıklamalara bırakmıştır. Sigmund Freud ve takipçileri mitosları, insanın bilinçaltındaki istek, korku ve güdülerin bir ifadesi olarak tanımlarlar. Cari Jung, Cari Kerenyi ve Eric Neumann, mitosları evrensel ve ortak bilinçaltının ifadesi olarak görürler. Jung, mitosların öyküleştirilmiş temel varoluş örnekleri, yani evrensel geçerliliğe sahip yaşam kalıplan olduğunu ve her insan için anlamlı mesajlar taşıdığım belirtir. Mitossuz ya da mitos dışı yaşadığım zannedenler, köklerinden kopmuş kişilerdir: Bu kişiler, ne geçmişle ne de içinde bulunduğu zamanın insanlığıyla gerçek bir ilişki içindedirler. Campbell’da kişisel ve evrensel olana uyulmama tutumu, mitolojik söylemin temel yöntemidir.
Bir din tarihçisi olan Mircea Eliade’ye göre, mitoslar kutsal bir öyküyü, masallara özgü zamanda olup bitmiş bir olayı anlatır. Bir başka deyişle mitos, doğa üstü varlıkların başarıları sayesinde bütün gerçekliği, yani kozmosu ve bütünü oluşturan gerçekliklerin tek tek nasıl yaşama geçtiğim anlatır.
Antropolog Claude Levi-Strauss, mitosları, deneyimlerin birer simgesi ya da aktarılan öyküler olmaktan çok, soyut kurgular olarak düşünür. Tüm insanların düşünce yapılan tek tiptir; sorunlarını hep aynı yollardan çözmeleri de bunu ortaya koyar. Mitoslar, özdeş düşüncelerin ürettiği özdeş ürünlerdir. Bundan dolayı tüm dünya mitoslan benzer bir yapı gösterir. Yaşam ve ölüm gibi birbirine zıt kavramlar arasındaki çelişkileri ortaya koyar.
Tüm toplumların mitolojileri o toplumların kültürel ve zihinsel yapılarına, toplumsal değerlerine, kısaca yaşam biçimlerine bir ayna tutar niteliktedir. Özetle diyebiliriz ki mitoslar, insan yaşamındaki gerçek dinamikleri ortaya koyan ilk tasarımlardır. Bu nedenle, bir anlamda mitoslar insanla, insan mitoslarla uygarlık alanına girmiştir.