HER ZAMAN VE HER YAŞTA ‘ÖĞRENMEDEN ÖĞRENME’
Karate Çocuk (Kid) filmini herhalde izlemeyeniniz yoktur. Hani şu okulda arkadaşlarından dayak yiyip mahallede kendi halinde takılan japon komşudan karate derslerine başlayan yeni yetme delikanlının hikayesi. Sadece Karate Çocuk değil tüm karate filmlerinin vazgeçilmezi belki de usta senseyden çekirgenin aldığı derslerdir.
Hatırlarsanız Karate Çocuk filminde sensey yediği dayaktan gözü morarmış ve kendine güveni yerle bir olmuş ergene “Sen var duvar boyamak!.. Sen var araba cilalamak!.. Sen var teras zımparalamak!...” şeklinde komutlarla haftalarca kendi işlerini yaptırıyordu. Sonunda greve giden çekirgeye ayak üstü bir dersle bu angarya gibi görünen işler sırasında binlerce kere yaptığı hareketlerin aslında savunma hareketleri olduğunu gösteriyor, izleyicinin gönlünde taht kuruyordu. Karate Çocuk farkında olmadan karate öğrenmişti, karate yapmadan, ringe çıkmadan... Peki bu gerçek hayatta da mümkün mü? Yani yeni bilgileri sıkıcı dersler, kurslar, web üzerinden saatler süren eğitimler yerine daha eğlenceli ve farkında olmadan öğrenebilir miyiz? Öğrenmenin geleneksel yolları olarak tanımlanan sınıf, öğretmen, ders kitabı buna göre düzenlenebilir mi? Şaşıracaksınız ama, cevabı “evet” ve zaten öğrenmenin doğal yolu da bu. Çarpıcı bir örnek üzerinden bakalım mı?
Kaliforniya’da Golden Gate Köprüsü’nün manzarasına batan çocuklar için yapılmış bir açık hava müzesindeyiz: Bay Area Discovery Museum. Amerikan Ulusal Bilim Vakfı’nın (National Science Foundation) araştırma fonu ile desteklenen bir araştırma projesinin ekibinde müzecilik-biliminden tutun da, gelişim psikolojisine ve okul öncesi eğitime kadar uzanan çok disiplinli bir araştırma grubuyla çocukların bilim öğrenme davranışını araştırıyoruz. Tasarımcı ve tasarım araştırmacısı kişilerden kurulu tek grup olarak bizim işimiz ise bilim öğrenme davranışını destekleyen tasarlanmış çevreleri araştırmak. Biz dediğim grup ise Kadir Has Üniversitesi’ne katılmadan önce çalıştığım Kuzey Karolayna Eyalet Üniversitesi Tasarım Fakültesi Doğal Öğrenme Girişimi’ndeki (North Carolina State University, College of Design Natural Learning Initiative) araştırmacılar.
Müze çok küçük çocuklar ve daha büyükler için ayrılmış iki ana açık alana yayılmış, meraklı minikleri davet eden ilginç tasarımlar içeriyor.
Biraz daha büyük çocuklar için tasarlanmış alan olan ‘Look Out Cove’, bazıları bildiğimiz kum havuzu kadar basit ve doğal, bazıları ise bir takım mekanizmalarla balık iskeletinin nasıl hareket ettiğini gösterecek kadar detaylı çok sayıda çekim noktalarından oluşuyor. Denizin kenarında olma, müzenin baktığı koyda batmış bir geminin efsanesi ve Golden Gate Köprüsü farklı tasarımcıların hayat verdiği farklı açık alanlar için de ilham kaynağı olmuş. Parkta çocukların oynamaları için güvenli hale getirilmiş gerçek bir balıkçı gemisi, içerisinde kazarak bulacakları hâzinelerin olduğu bir batık gemi ve çocukların beraber çalışarak Golden Gate Köprüsü’nün minyatürünü inşaa ettikleri bir oyun alanı dikkati çeken öğelerden yalnızca birkaçı.
Daha küçük çocukların oynaması için olan ‘Toddler Spot’ kısmında ise yer altı yaşamının anlatıldığı tüneller ile gerek akıntısı gerekse okyanus kenarındaki kayalık alanlarda görülen beklenmedik basınçlı su patlamalarını taklit eden iki minyatür dere var.
Çocuklarda bitim öğrenme davranışlarım tanımlayarak işe başlıyoruz. Oynamak, oyunla karışık olmak üzere gözlem yapmak, keşfetmek, deney yapmak, etki-tepkiyi içeren davranışları literatür birbirinden ayırmış. Başta karışık gelse de hem araştırma alanındaki gözlemler, çekilen videolar, çocukların davranışlarının araştırmacılar tarafından takip edilmesi sırasında yapılan ses kayıtları dikkatlice analiz edildiğinde bu davranışlar birbirlerinden ayrılabilir hale geliyor.
Örneğin, farklı kamyonların kasalarını kum ile doldurup rampadan aşağıya gönderen çocuklar Newton’un hareket prensiplerinden (F=ma) habersiz olsalar da, bu aralarında bir yarışa dönüştüğünde en hızlı kamyonun kasasının en ağır malzeme ile dolu olduğunun farkına varıyorlar. Küçücük eller, küçücük küreklerle kum havuzunun kenarındaki eleklerde çakılları boyutlarına göre eliyorlar. Deneye yanıla aynı kasa hacmini nasıl daha ağır malzeme ile dolduracaklarını bulup, en hızlı rampayı inen kamyonu tasarlamış oluyorlar. İşin ilginç yanı, bütün bunların hiçbir yerde resimle de olsa anlatılmamış olması, doğal olarak oyunun bir parçası olarak gelişmesi.
Analizlerimiz sonucunda onca oyun alanlarını arasından küçük balıkçı gemisi, köprü inşaat alanı gibi dramatik oyun alanları ile çakıl-kum havuzu, su gibi çocukların rahatlıkla dokunup değiştirebildikleri doğal malzemelerin olduğu alanların sıklıkla kullanıldığım buluyoruz. Yukarıda sıraladığımız bilim öğrenme davranışlarını da dolayısıyla en çok bu çevrelerde görüyoruz.
Müze yöneticilerini şaşırtan ise yapımı için onca emek ve tonla para harcanan birçok alanın ya çok kısa süreli ya da neredeyse hiç kullanılmaması. Bizi şaşırtan da miniklerin her türlü oyun türünü deneyimlerken özgürlüklerine olan düşkünlükleri. Çünkü en çok zaman geçirdikleri alanlar aynı zamanda anne-babalarının kendilerine ya hiç müdahale edemedikleri ya da en az müdahale ettikleri alanlar. İçerisinde bir ton çocuğun koşturduğu bir balıkçı gemisine, grup şeklinde yapılan hararetli bir minyatür köprü inşaatı sahasına veya güvenliğinden emin oldukları akarsuyla oynayan çocuklarına karış(a)mayan veliler aslında onlara iyilik yapıyorlar. Bu araştırmanın tamamlanma raporunu yazarken okuyacak kişilere keşke tüm bu bulguları öğrenmeden öğrenme yoluyla anlatabilsek diyoruz, ancak hem kontratımız hem de bütçemiz buna el vermiyor.
Peki sadece çocuklar mı ‘öğrenmeden öğreniyor’? Tabii ki hayır. Artık birçok tasarımcı tasarladıkları ürünlerin (endüstri ürünü, web sitesi, mekan gibi) estetik değerleri ile beraber keşfedilebilir ve kendiliğinden öğrenilebilir olması için kafa patlatıyorlar. İlerleyen yaşlardaki duyu kayıplarımıza rağmen hayat kalitemizi ve mutluluk seviyemizi düşürmeden yaşamayı da benzer bir şekilde doğal yollarla öğreniyoruz.
Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin liseli öğrencilerin tasarım alanlarında yeteneklerini keşfetmeleri için düzenlediği Tasarım Kampı ve Tasarım Atölyeleri etkinlikleri de aslında bir öğrenmeden öğrenme (informal learning) ortamı. Tasarıma meraklı ve kendi ilgi alanlarım keşfetmeye açık olmak katılmak için tek koşul. Her iki etkinlik de ücretsiz ve tasarım alanları için bir ön hazırlığı olan öğrenciler ile olmayanları ayırmıyor. Tasarım Kampı’nda bir hafta boyunca liseliler iç mimar, endüstri ürünleri tasarımcısı ve grafiker oluyor ve bu alanlar ile ilgili üretimler yapıyorlar. Tasarım Atölyesi’nde ise tasarım öğrencisi olmayı ve yaratıcı üretimin gerçekleştiği atölye ortamını üniversitemizde hafta sonu üç saat boyunca doyasıya tadıyorlar. Lise öğrencileri bu deneyimleri sonunda etkinlikleri değerlendirdikleri anketlerde genellikle çok iyi vakit geçirdiklerini, kendilerini keşfettiklerini, sunduğumuz atölye konularına beğenilerini ifade ediyorlar. Üniversitemizin tüm masraflarını karşıladığı ve bizlerin de gönüllü olarak emeğimizi verdiğimiz bu etkinlikleri bitirirken genç insanların hayatında bir fark yaratmanın verdiği mutluluğu paylaşıyor olmak bizi heyecanlandırıyor.
Üniversitedeki derslerimde de elimden geldiğince öğrenilmesi gerekli malzemeyi doğal yollardan sunmaya çalışıyorum. Gerek öğrenme süreçleri ve bunları destekleyen çevreler ile ilgili araştırma kökenim gerekse tabiatım gereği öğrencilerin özellikle lisans düzeyinde kendi öğrenme serüvenleri içerisinde kendi ilgi alanlarım keşfetmelerine olanak sağlayacak etkinlikler (uygulamalar) tasarlamaya çalışıyorum. Bu doğal olarak normalden daha çok vaktimi alıyor. Ancak biten dönemi öğrencilerim ile değerlendirirken onların “Hocam eğlenerek ve farkında olmadan ne kadar çok şey öğrendik!..” demeleri tüm yorgunluğa değdiğini gösteriyor.
Kadir Has Üniversitesi’nin desteği ile üniversite adaylarına ücretsiz sunulan Güzel Sanatlar Fakültesi Tasarım Kampı ve Tasarım Atölyeleri ile ilgili her türlü haber atölyenin facebook sayfasına üye olunarak takip edilebilir. http://www.facebook.com/tasarimkampi