Orquesta Buena Vista Social Club’tan Elvada Turnesiyle Dinleyicilerine Adios

Orquesta Buena Vista Social Club’tan Elvada Turnesiyle Dinleyicilerine Adios
Afro-Küba müzik geleneği Son’u dünyaya tanıtmış, Latin ve caz türlerinin pek çok farklı stillerinde unutulmaz ürünler vermiş olan müzik kolektifi Buena Vista Social Club ‘Adios’ turnesinde Türkiyeli hayranlarıyla vedalaştı. Konserlerde hüzün ve coşku içiçeydi...

ABD’li müzisyen ve yapımcı Ry Cooder 1996 yılında World Circuit plak şirketiyle hayata geçireceği bir proje için Havana’ya gitmişti. Afrika’dan gelecek olan müzisyenler vize sorununa takılınca, Gooder’ın yola çıkmasına neden olan proje iptal edildi ve planlar değişti. Cooder ve plak şirketinden arkadaşları Küba’nın efsanevi müzisyenlerinden Juan de Marcos Gonzâlez’le faiklı bir proje yapmaya karar verdiler. İşte böylece, Afrika ritmleriyle İspanya kökenli melodiler ve yaylı düzenlemelerinin birleşiminden oluşan Afro-Kübalı bir müzik stili olan Son örneklerinden oluşan ve Kübalı müzisyenler tarafından kaydedilecek bir albüm için çalışmalar başladı.

Buna benzer bir çalışmayı Afro-Cuban Ali Stars projesi kapsamında sürdürmekte olan Gonzâlez’le birlikte çalışan basçı Orlando ‘Cachaito’ Lopez ve gitarist Eliades Ochoa yanlarına Manuel ‘Puntillita’ Licea, piyanist Ruben Gonzâlez ve şarkıcı Gompay Segundo’yu da alarak kayıtlara başladılar. Kalabalık bir ekiple sürdürülen kayıtlarda İbrahim Feırer, Omara Portuondo gibi efsanevi müzisyenler de Buena Vista Social Club ekibine dahil oldular. Ekip, ismini 1940’h yıllarda bu müziğin icra edildiği ve daha sonra kapanmış olan bir Havana kulübünden alıyordu.

Havana’da EGREM stüdyolarında bir hafta içinde kaydedilen albüm Son müziğin altın çağından örnekler içeriyordu. Afro-Küba caz, Latin-caz olarak da kategorize edilebilen Eylül 1997 tarihli albüm kısa süre içinde dünyanın dört bir köşesinde büyük bir hayran kitlesi edindi, bugüne dek toplam 12 milyon sattı. 1998’de En iyi Geleneksel Tropikal Latin Albüm dalında Grammy kazandı, aynı yıl Billboard Latin Müzik Ödüllerinde Yılın en iyi Tropical/Salsa (Grup)Albümü seçildi.

Hayranlara eşsiz sürpriz: Lost and Found

Bu büyük başarının ardından Buena Vista projesinde yer alan sanatçılardan İbrahim Ferrer, Omara Portuondo, piyanist Ruben Gonzâlez ve basçı Cachaito Lopez’in solo albümleri de yine Küba’ya çok uzak coğrafyalardan hayranlar kazandırdı sanatçılara. 1998’de Carnegie Hall’da verdikleri konserin kaydı 2008’de yayınlandı. 1997 tarihli albümün çalışmaları esnasında kaydedilen ama yayınlanmayan bazı stüdyo kayıtlan ve canlı kayıtlardan oluşan bir derleme ise geçtiğimiz Şubat’ta Lost and. Found: Buena Vista Social Club başlığı ile piyasaya çıktı. Albümdeki stüdyo kayıtlan 1997 albümünün kaydedildiği günlerden 2000’lere uzanan dönemde EGREM’de kaydedilmiş, canlı kayıtlar ise çeşitli konserlerden... Derleme, İbrahim Ferrer’in kendi adını taşıyan albümü için 2000 yılında çıktığı turneden harika bir kayıt olan ‘Bruca Manigua’ ile açılıyor, hemen ardından Eliades Ochoa ve Segundo’nun düeti ‘Macusa’ geliyor. Omara Portuondo ‘Tiene Sabor’ ve ‘Lagrimas Negra’ parçalanyla albüme o sonsuz ışığım ve enerjisini getiriyor. ‘Como Fue’ ve ‘Mami Me Gusto’ da albümde yine Ferrer’in sesinden duyma şansı bulduğumuz parçalar. Ruben Gonzales ise sadece piyanosuyla değil sesiyle de bizimle bu albümde! 14 parçadan oluşan bu harika derleme, 1997 albümünü dinleye dinleye her melodisini her notasını ezberlemiş olan BVSC hayranları için adeta bir vaha, aramızdan ayrılmış grup üyelerini yanı başımızda hissettiren konser kayıtlarıyla çok özel bir deneyim oluyor bu albümü dinlemek...

Buena Vista Social Club “Adios” diyor...

1997 albümünü kaydeden ekipteki efsanelerden bugün sadece 86 yaşındaki Omara Portuondo ve Eliades Ochoa aramızda. Bu iki isim yanlarında kalabalık bir ekiple grubun mirasım dünyanın çeşitli yerlerindeki izleyicileriyle son bir kez paylaşmak üzere geçtiğimiz yıl bir veda turnesine çıktı. Grup resmi sitesinde bu turneye ilişkin şu açıklamayı yapü:

“Orquesta Buena Vista Social Club, 16 yıldır dünyanın dört bir yanında dinleyicilerin başım döndürdükten sonra bir elveda dünya turnesi ile “Adios” diyor.

1997’den beri çeşitli formlarda, biçimlerde ve kombinasyonlarda yerküreyi turlayan grup 2014-15’de yola son bir kez çıkacak ve konserler ve ilgili kültürel aktivitelerle Orquesta’nın Küba müziğinin elçileri olarak yaptığı yolculuğun hikayesini kutlayacak.”

Bu turne kapsammda 26 Haziran’da İstanbul’da ve 27 Haziran’da Bodrum’da Buena Vista Social Club Türkiyeli dinleyicileriyle buluştu, iki konser de hüzün ve coşkunun iç içe geçtiği unutulmaz geceler olarak hafızalara kazındı. (Bu yazı yazılırken grubun 29 Haziran’da Çeşme Açıkhava Tiyatrosu’nda vereceği konserin biletleri de satışta idi.)

Türkiyeli hayranları Buena Vista Social Club’la vedalaşırken 26 Haziran gecesi Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduran kalabalığın ilk dikkat çeken yanı her yaştan müzikseverin orada olmasıydı. Saatler 21:15’i gösterdiğinde amfitiyatro giderek kalabalıklaşmaya başladı, konser yaklaşık 21:40’da başladığında mekan neredeyse tamamen dolmuştu. Şarkılar akıp giderken sahnenin arkasındaki barkovizyonda yer alan fotoğraflarıyla grubun aramızdan ayrılmış üyeleri sanki o sahnede, sesleriyle çalgılarıyla oradaydılar. İbrahim Ferrer’in gözlerindeki o sonsuz iyilik ve umut fotoğraflardan süzülüp dinleyicilere dokunuyordu adeta... Onları saygıyla ve hüzünle alkışlarken, sanatın getirdiği ölümsüzlüğü düşünmek bir teselli değil gerçeğin ta kendisiydi...

Neşe ve heyecan dolu kalabalık ekip ve seyirci arasındaki iletişim konserin ilerlemesi ile giderek arttı. Müzisyenlerin İspanyolca olarak söylediği dostluk içeren sözler kitleyi neşelendirirken, gecenin en akıldan kalıcı anlarından biri de Eliades Ochoa’nm “birbirimizi anlamasak da müzik bizi birleştirir” sözleri oldu. Müzisyen, klasik ‘Somewhere över the rainbow’ı seyirciye söyletirken de hayli eğlendi! Afro-Küba ritmleri yaz gecesinin esintileriyle birleşirken konserin temposu giderek yükseldi ve zirvesine Omara Portuondo’nun sahneye çıkması ile ulaştı. Portuondo büyüleyici sesi, neşesi ve mizahıyla seyirciyi kendini hayran bırakırken, dans eden seyircilerin giderek artmasıyla bir karnaval atmosferi oluştu Cemil Topuzlu’da. Seyirciler arasında bir grubun açtığı “26 Julio” bayrağı ise Küba devrimi ve Fidel Castro’ya İstanbul’dan giden bir selam oldu... Grup üyeleri sahneden ayrıldıklarında seyirciler onları coşkuyla geri çağırdı ve konserin en unutulmaz parçalan da ‘Chan Chan’ ve ‘Dos Gardenias’ oldu tahmin edileceği gibi..

Basından takip ettiğimiz kadarıyla, Bodrum konseri de benzer bir coşku içinde geçti. DHA’nın aktardığına göre Jesus Aguaje Ramos, konserde “uzun yıllar birlikte çaldık, gittiğimiz her ülkede büyük bir sevgi ve sıcaklıkla karşılandık. Bugün burada tarihi bir mekanda konser vermenin ve aralarınızda yabancıları da gördüğümüz Türk sanatseverlerle buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Müzik grubu olarak bundan sonra birlikte çalmasak da kalbimiz her zaman müzik notaları gibi atacak, istedik ki bizim geleneksel müziğimiz dünyada yaşasın ve söylensin ve bunu turnelerimizle başarmış olduk” diye harika biçimde özetledi bu efsanevi ekibi bir araya getiren duygu ve ilkeleri...

Tüm parçalarını görmesi zor, büyük bir resim

Buena Vista Social Club’ın dünya çapında tanınmasında önemli rol oynayan bir etken de Wim VVenders’in toplulukla aynı ismi taşıyan 1999 tarihli belgesel filmiydi. Film BVSC projesinden anılar, üyeler ile yapılan röportajlar ve proje sonunda verilen konserden görüntülerden oluşuyordu ve topluluğun müziğini sevenler arasında çok popüler olmuştu.

Bu yazıyı bitirirken Tanya Katerf Hernândez'in Latino/a Culture (ed. Michelle Habell-Pallan, Mary Romero) adlı kitapta yer alan The Buena Vista Social Club: The Racial Politics of Nostalgia’ adlı makalesinde bu filme ilişkin yaptığı keskin gözlemlerden kısaca bahsetmek anlamlı olacak.

Hernândez, filmi Küba karşıtı söylemin ürünleriyle aynı kefeye koymuyor, ABD ambargosunun Küba halkının hayatını ne denli zorlaştırdığını gösterdiğini teslim ediyor. Bununla beraber filmi, tarihsel gerçeklerden kopuk bir biçimde sanki devrim-öncesi Küba’da siyah halkın yeteneklerinin daha fazla takdir edildiği gibi bir mesaj veren bir nostalji anlatısı olarak tanımlıyor. Hernândez, makalesinde, film boyunca devrim öncesi Küba’daki yoksulluğun nostaljik bir öğe olarak sunulduğunun altını çiziyor. Filmin, o dönemi idealize ettiğini ve sosyalist Küba’nın kendi halkı içinde yer alan siyah yetenekleri keşfetmeyi başaramadığını, bunu Ry Cooder gibi bir Kuzey Amerikalı beyazın gerçekleştirebildiğini ima eden biçimde geçmişi yeniden icat ettiğini vurguluyor. Yazar, filmde, devrim öncesi dönemde Afro-Kübalı müzisyenlerin ABD’li plak şirketleri tarafından nasıl sömürüldüğünden hiç bahsedilmediğinin de altını çiziyor. Yine devrim öncesi dönemde siyah müzisyenlerin karşılaştığı ırkçılıktan, onların Son müzik yaptıkları, ya da formal müzik eğitimi sahibi olmadıkları için müzik birliklerine kabul edilmediklerine hiç değinilmediğinin altını çiziyor. Hernândez’in makalesinde dikkat çektiği örneklerden en ilginç olanlarından biri de filmin etrafında oluşan anlatının, eğer ekip üyeleri Batılılar tarafından keşfedil meşelerdi hayatları çok farklı olacaktı, mesela İbrahim Ferrer ayakkabı boyacılığı yapmaya devam edecekti, şeklindeki yaklaşımı. Oysa, Hernândez’in hatırlattığı gibi, Küba’da müziyenler devlet memuru statüsünde maaş alıyorlar ve Ferrer’in de emekli maaşı vardı, ayakkabı boyaması ise esas olarak boş oturmaktan hoşlanmadığı için yaptığı birşeydi. Bu anlatıda BSVG albümünün oluşumunda Marcos Gonzâlez’in temel rolü oynadığı gerçeğinin gölgede kaldığının, sanki bu başarının asıl mimari Ry Cooder’mış gibi bir algı oluştuğunun da altını çiziyor Hernândez. Bu anlatıda Son müziğin Küba’da unutulmuş olduğu gibi bir ima olduğunu, oysaki Portuondo’nun da belirttiği gibi Ruben ve Cachao gibi kişilerin çok eskilerden beri Küba'da bu müziği icra ettiğini hatırlatıyor. Buna ek olarak Küba devletinin sanata gösterdiği genel destek kapsamında bu müziğin yapılmasına da katkıda bulunduğunun altını çiziyor Hernândez.