Anadolu, insanlığın uygarlaşma serüveninde, bir başka deyişle ilk köylerden karmaşık kentli yaşam biçimine ulaşmada önemli adımların atıldığı bölgedir. Günümüzden yaklaşık 9 bin yıl öncesinde başlayan bu süreci anlamaya, toplumların doğaya karşı verdikleri yaşam savaşını, günlük alışkanlıklarını, sosyal ilişkilerini ve inançlarını öğrenmeye çalışırken onlardan kalan izleri göz önünde tutarız. Bunun için yerleşim yerlerini, tapınakları, mezarlıkları, yarı göçebe yaşam alanlarını ve doğal çevreyi araştırır buralarda ele geçen buluntular yardımıyla insanoğlunun serüvenini yani tarihi yazarız.
Bu sürecin en önemli tanıkları şüphesiz insanın üretimi olan günlük araç gereçtir. Günlük yaşam ürünlerinin ve bunun içinde çoğunluğu oluşturan çanak çömleğin dilini öğrendiğimiz ölçüde bu uzak geçmişi daha iyi algılamaya ve okumaya başlarız. Neolitik dönemden Selçuklu’ya kadar uzanan koleksiyonumuz kapsamında, insanoğlunun toplumsal yaşam alanındaki gelişmelere paralel olarak değişmiş ve şekillenmiş gündelik hayatında kullandığı, yemeğini pişirdiği, suyunu, şarabını, zeytinyağını koyduğu gündelik kaplardan, mezarlara armağan olarak bırakılan kaplara, suyunu içtiği mataradan Tanrılara sunulan adaklara değin yaşamın temel noktalarına şahitlik etmiş eserlerin hikâyesini anlatan bir sergi “Toprağın Mirası”. Rezan Has Müzesi koleksiyonundan bir seçki ile oluşturulan ve arkeoloji disiplininin gerektirdiği şekilde yapılan titiz bilimsel değerlendirmenin genel ve yeni bir yorumlanışı olan “Toprağın Mirası” sergisi, artık zamansızlığa terfi etmiş; en önemli paydamızdan, Anadolu’muzdan miras kalan bu eserleri kronolojik bir düzlemde ziyaretçilerimize sunuyor.
Hazırlık Süreci ve Eser Seçkisi
Yaklaşık 1 yıllık bir çalışmanın ardından 3000 adet eserin içinden özenle seçilerek hazırlanan sergide, uzun zamandır ziyaretçilerle paylaşmadığımız eserlere yer verdik. Seçkiyi hazırlarken eserlerin kondisyonuna ve sergi temasına katkısı üzerinden yola çıkarak, yaklaşık 300 parçadan oluşan bir seçki hazırladık.
Sergileme üslubunda; izleyici ve eser arasında direkt bağ kurmayı hedeflerken zemin olarak toprak kullanmaya karar verdik. Bundaki amaç toprağın ortak mirasımız olmasıydı. Doğu ve Batı’nın, bazen birinin, bazen hepsinin güçler dengesinde kritik konumu, üzerinde yaşayan, üzerinden geçen, üzerinde ölenlerini bıraktıkları, bu toprakların, Anadolu’nun rengini oluşturur. Anadolu, üzerinde yaşanan on binlerce yıl, farklı uygarlık, toplum ve topluluğun, sayılamayacak kadar çok insanın yaptığı ve bizim bugün “eser” olarak tanımladığımız nesneleri korumuştur. Kimliğimizi şekillendiren ortak kültür mirasımızın yaratımı eserlerin her biri dönem ve kültüre yönelik kendi öyküsünü içinde barındırır. Hayatın herhangi bir kesitini yansıtabilen bu öyküler, bir yöneticiyle, bir çocukla, askerle ya da bir sporcuyla ilgili olabilir. Tam da bu nedenle seçkiyi oluştururken hayatın içinden, sosyal bir okuma yapabilme imkânı sağlayan eserler üzerinden kurguyu hazırladık.
Antik Yunan ve Roma’da atletlerin vücutlarındaki ter ve tozu temizlemek için kullandıkları orak biçimli alet (STRİGİLİS) koleksiyonumuzda yer alan özel parçalardan biriydi. Yoğun korozyona uğramış bu eserin sapının iç kısmında yer alan yazının yalnızca birkaç harfi siluet halinde gözüküyordu, restorasyon atölyemizde yapılan mekanik temizlik çalışmaları sonucunda harflerin tamamını ortaya çıkartıp okuyabildik. “Tarsuslu Theodoros (bunu) yaptı”… Bizim için serginin en heyecan verici eserlerinden biri oldu.
Koleksiyonumuzda yer alan bir diğer önemli grup ise oyun taşları ve zarlarıydı. Avuç içerisinde ya da parmaklar arasında tutmaya ve fırlatmaya son derece uygun olan aşık kemiği; Yunan ve Roma Dönemlerinde çeşitli oyunlarda oyun taşı olarak, kehanetlerde bulunurken ya da fal bakmak için sıklıkla kullanılmıştır. Aynı zamanda mezarlara armağan olarak konulan aşık kemikleri, ana tanrıça törenlerinde de kendilerine yer bulmuşlardır. Koleksiyonumuzda yer alan ve geçmişte de günümüzde de gündelik hayatımızın ayrılmaz parçaları olan bu ve benzer özel parçalar, gündelik hayatta kullandığımız eşyaların ya da nesnelerin çeşitliliğini göstermesi bakımından sergiye dahil edildi.
Kısaca; çaydanlık, bardak ve maşrapalardan süzgeç, fırça sapı, törensel içki kaplarına; sürahi, koku şişesi, adak kandillerinden kaşık, tabak ve kepçeye; mataradan hokkaya değin yaşamın temel noktalarına şahitlik etmiş eserlerin yer aldığı bu sergi ile Rezan Has Müzesi olarak; günlük eşyalar çerçevesinde geçmiş dönemlerde hayatın ve doğanın belirlediği ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlar ekseninde şekillenen hayatı gözler önüne sermeye çalıştık.
Toprağın Mirası
Toprağın Mirası, ihtiyaçların, inanç ve bizzat yaşamın kendisini belirleyip biçimlendirdiği ve geçmiş yaşam algıları ve hayata bakış açılarının ilk elden tanığı arkeolojik mirasın Neolitik Dönem’den Selçuklu Dönemi’ne kadar kısa bir öyküsünü anlatıyor. İnsanlık tarihinde önemli gelişmelerin ve değişimlerin yaşandığı, insanoğlunun yerleşik yaşama geçmeye başladığı Neolitik Dönem’den, maden alet üretiminin yapıldığı Kalkolitik döneme, yazının Anadolu’yla tanıştığı Tunç Çağı’ndan, paranın bulunduğu, ilk güneş tutulmasının hesaplandığı Demir Çağı’na, Batı ile Doğu’nun kaynaşma çağı olan Yunan Dönemi’nden, cam üfleme tekniğinin keşfedildiği Roma Dönemi’ne, zenginliği ve görkemiyle Bizans İmparatorluğu’ndan, çinicilikte bir hayli önemli eserler veren Selçuklu Dönemi’ne ışık tutan sergi, ortak kültür mirasımızın renkliliğini ve canlılığını bir kez daha hatırlatıyor.