Tiyatro Benim Hayatım usta sanatçı Yıldız Kenter’in hayat hikayesi... Özenle kaleme alınmış bir biyografi. Kitabın sayfaları arasında dolaşırken; yoksul ama mutlu çocukluk yıllarına, başarılara, bitmeyen mücadeleye, sönmeyen umutlara, tiyatro aşkıyla kuşatılmış, tiyatro aşkıyla beslenmiş bir yaşama şahit oluyorsunuz. Yıldız Kenter’in ayak izlerini sanatçının doğduğu yıl olan 1928’den başlayarak bugünlere taşıyan kitabın yazarı ise Prof. Dr. Dikmen Gürün. Bir tiyatro eleştirmeni olarak İstanbul Tiyatro Festivali’ne 1993’ten 2013’e dek 20 yıl katkıda bulunmuş olan tiyatro eleştirmeni Prof. Gürün, Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tiyatro Bölümü öğretim üyelerinden.
Ekim 2015’te Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Tiyatro Benim Hayatım Yıldız Kenter’in hayatını anlatırken Cumhuriyet’in o coşkulu, umut dolu ilk yıllarından itibaren ülkenin içinden geçtiği süreçleri ele alıyor. Kitaba dair düşüncelerini yine aynı kitapta şu sözlerle paylaşıyor Yıldız Kenter:
“Tiyatro Benim Hayatım" sanki başkasına ait bir hikayeymiş gibi merak uyandırdı bende. İlgiyle okudum. Biyografimin yazılmasını heyecan verici buluyorum. Biyografilerin ders anlamında da önemli olduğunu düşünüyorum. O nedenle, kitabın benim hayatımdan öte, o dönemin tiyatro yaşantısını veriyor olması çok önemli.
Küçük yaşımdan beri tiyatronun içindeyim. Radyo Çocuk Kulübü’nde, Ankara Halkevi’nde başlamış bir hayat bu. Oralarda yetiştim ben. Halkevlerinin, konservatuvar hizmetlerinin, tiyatroya verilen değerin, yaşanan değişimin yansıtılmış olması çok güzel. Beni, çocukluk yıllarımdan bu günlere duyarlı bir dille taşımış. Tiyatro çevresinde dönen bir hayatı doğrularıyla, yanlışlarıyla işlemiş. Mücadelemi, mücadelemizi paylaşmış. Titizlikle yapmış bunu.
Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor... Bu duyguları bir kez daha yaşadım Tiyatro Benim Hayatım sayesinde.”
Önsöz’de Dikmen Gürün bir belgesel niteliğine sahip ama aynı zamanda akıcı bir anlatı olan çalışmanın gelişimine dair bilgileri paylaşıyor okurla:
“Tiyatroya adanmış bir hayat.. .Tiyatro ile soluklanan bir güzel insan. Uzamda ve zamanda sürekli parlayan bir yıldız: Yıldız Kenter. Yaşamı tüm renkleriyle yakalamış ve sahnenin merkezine yerleştirmiş güçlü bir sanatçı. Bernard Shaw ‘Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı katlanılmaz kılardı dünyayı’ der. Evet, sanatçı olmak bir ayrıcalık. Tiyatroyla kuşatılmış bir yolda ilerlerken ülkenin içinden geçmekte olduğu dönemeçler önemli köşe taşlarıdır Yıldız Kenter’in dünyasında. Atatürk Türkiyesi’nde Ankara’da geçen parasız ama mutlu bir çocukluk, Halkevi günleri, konservatuvarda birbirini izleyen başarılar, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda aynı parlaklıkta devam eden oyunculuk yıllan.. .Yuvadan kopuş ve İstanbul’da bir özel tiyatro kurmak için alınan riskler. Bu kocaman şehirde elde edilen ilk başarı, Vedat Nedim Tör’ün unutulmaz sözleriyle zarif bir karşılama. ‘İstanbullular! Sevinin.Övünün. Bayram edin. Şehrimizin kültür kesafetini yükselten iki artist kazandık: Kenter kardeşler.’ ve ‘Kenter’ adını taşıyacak bir tiyatro binasına sahip olma hayalinin gerçekleşmesi için verilen onca uğraş. Sonu gelmeyen mücadeleli yıllar.”
Dikmen Gürün, sözlerine devam ederken önemli bir noktaya daha değiniyor:
“Yıldız Kenter’in hayatı, salt ışıl ışıl bir yıldız olduğu için değil, bu ülkenin kültür ve sanatla pek de barışık olmayan ikliminde bir özel tiyatronun mücadeleci tırmanışını, bugün yüzleşmekte olduğu sorunları yansıttığı için de önemlidir. O, böylesi çorak bir sanat ikliminde adeta tırnaklarıyla kazıyarak, oyunculuğun ötesinde çok önemli bir adım atarak, ilk özel tiyatro binasını, Kenter Tiyatrosu’nu inşa etmek için 1960’larda elini taşın altına koyan kişidir. Elbette tüm uğraşlarında en büyük destekçisi Müşfik Kenter olmuştur. Şükran Güngör ve Kamran Yüce bu sac ayağının değerli sanatçılarıdır ama kabul etmek gerekir ki Kenter Tiyatrosu’nun temelini atan kişi Yıldız Kenter’dir.”
İlk Oyun, İlk Heyecan
1948 senesinde Ankara Devlet Tiyatrosu’nda William Shakespeare’in On ikinci Gece oyununda Olivia rolü ile profesyonel oyunculuğa adımını atan Yıldız Kenter, 2009’da Kenter Tiyatrosu’nda oynadığı Eugene Stickland’ın Kraliçe Lear’i ile bir anlamda veda eder sahneye.
Muhsin Ertuğrul’un On İkinci Gece nedeniyle Yıldız Kenter’e yazdığı mektubun tarihi 12 Aralık 1948. Cesaretlendirici sözlerle bezenmiş zarif bir mektuptur:
“Bugün senin meslek hayatına ilk adımını attığın mübarek bir gündür. Mübarek diyorum, çünkü Shakespeare gibi bir dahinin Onikinci Gece eserinde Baş Kadın rolü oynayarak sahneye atılmak, şimdiye kadar çok az bahtiyara nasip olmuştur. Fakat sakın bu başlangıç seni gurura sürüklemesin, bilakis daha çok çalışmaya ve daimi bir tevezua bağlasın. Esasen ben senin dürüst ve kuvvetli seciyenden bunu bekliyorum. [.]”
Yıllar sonra, 11 Kasım 1968’de Kenter Tiyatrosu’nun Shakespeare’in Hamlet tragedyası ile açıldığını okuruz. Müşfik Kenter; Hamlet, Yıldız Kenter; Gertrude olarak çok başarılıdırlar. O güne gelene kadar devletten hiç destek almadan inşa edilen Kenter Tiyatrosu için verilen uğraşlar, koltuk satışları gibi girişimler özellikle üzerinde durulması gereken bir bölüm kitap içerisinde.
Sanatçı sadece iki Shakespeare oyununda oynamış olmanın üzüntüsünü daha sonra şu sözlerle paylaşmıştır Dikmen Gürün’le:
“HamleCde Gertrude rolünü tutkuyla oynadım. O oyun çok ses getirdi. Müşfik mükemmel bir Hamlet’ti. Ben başka bir Shakespeare oyununda rol almadım, çünkü Shakespeare oynamadık. En azından her yıl bir oyununu oynamalıydık. Oynayamamış olmamız çok hazin. [.] Biz küçük bir kuruluşuz. O nedenle hep kendimize uygun olduğunu düşündüğümüz oyunları seçtik. Ayrıca Shakespeare bir bütünlük işidir. İngiltere’de kaç yüzyıldan beri işleyen bir sitem var. Shakespeare oynarken en küçük roldeki oyuncunun bile belli bir düzeyde olması lazım.[.] Onun şiirine, tiyatrosuna, tüm zenginliklerine vakıf olmalısınız ki, sağlam bir oyun çıksın ortaya.
Yıldız Kenter 1948’de profesyonel oyunculuğa On İkinci Gece ile adım atmış, 1968’de Hamlet ile Kenter Tiyatrosu’nun perdelerini açmış ve 2009’da sahnede 60. yılını geride bırakırken Eugene Stickland’ın yazdığı Kraliçe Lear adlı oyunu ile yine seyircinin alkışlarını almıştır. Ama 2009’dan bu yana tiyatro yapmıyor Yıldız Kenter. Bu sessizlik, kitabın yazarını şu soruyu sormaya yönlendiriyor ve yine kendisi büyük bir iyi niyetle, umutla veriyor sorduğu sorunun cevabını: “Sanatçının uzun tiyatro yolculuğunda bir son nokta mıdır Kraliçe Lear? Hayır... En azından öyle olmaması gerekir. Çünkü bizzat Yıldız Kenter’dir her fırsatta insanın hayata sanatla bağlanacağını söyleyen.”
Yıldız Kenter yeterince Shakespeare oynayamadığından yakınır ama Chekhov oyunları Kent Oyuncuları repertuvarında önemli bir yer tutar. Martı, Üç Kız Kardeş, Vanya Dayı Yıldız ve Müşfik Kenter’in keyifle ve farklı yıllarda tekrar oynadıkları oyunlardır.
Kitapta dikkat çeken bir nokta da Kenterler’in İstanbul’a geldikleri dönemin dünyada avant-garde tiyatronun tırmanışta olduğu yıllar olması. Görülüyor ki, Kenterler, Harold Pinter’in Kapın’sından başlayarak, Eugene Ionesco’ya, Edward Albee’ye kadar avant-garde akımın yazarlarının seyirciyle buluşturmuşlar.
Yerli oyun yazarlarını da desteklediklerini yine kitap sayfaları arasında dolaşırken görüyoruz. Orhan Asena, Necati Cumalı,
Hidayet Sayın, Güner Sümer, Adalet Ağaoğlu, Turan Oflazoğlu, Güngör Dilmen ve Melih Cevdet Anday bu yazarlardan bazıları. Melih Cevdet Anday, Yıldız Kenter’in hayranlıkla takip ettiği bir isim olarak öne çıkıyor. “Melih Cevdet Anday entelektüel bir yazardır. Onunla konuşmaktan, onun değişik espri gücünden ve ürettiği fikirlerinden heyecan duyardım. Onunla beraber olmaktan, onu dinlemekten çok haz alırdım ve çok şey öğrenirdim. Aynı zamanda eğlenirdim de. Garip çıkışları vardı. Her yönüyle heyecan verirdi insana. Ciddi görünümü arkasında komedi yönü çok güçlüydü. [....]” sözleri sanatçının yazara duyduğu hayranlığın izlerini taşır. Pembe Kadın, Nalınlar, Mikadonun Çöpleri, Ben Anadolu’dan nice unutulmaz oyunları arasında söz edilir kitapta.
Genco Erkal, profesyonel tiyatroya adımını ilk kez Kent Oyuncuları ve “Çöl Faresi’ ile atmış: “Müşfik ve Yıldız Kenter’le oynayacağım! Muhsin Bey yönetecek ve kadroda Kenter kardeşlerin yanı sıra Sadri Alışık, Lale Oraloğlu, Turgut Boralı, Cahit Irgat, Ziya Keskiner var. Hepsi de star oyuncular. Bunların arasında sahneye çıkmak kime nasip olur? Provalara başladık. Ben daha tıfıl bir oğlanım. Rolüm de küçüktü ama onların yanında başlamak çok önemliydi. Şimdi böyle bir kadro düşünülemez bile. Yıldız hanım bana çok destek oldu. Konservatuvarda okumadım ama Yıldız Kenter’den tam bir konservatuvar eğitimi aldım. Her zaman söylerim, her şeyi ondan öğrendim diyebilirim.”
Ali Poyrazoğlu konservatuvarda öğrencisidir Yıldız Kenter’in.
“Çok disiplinli bir hocaydı. Mum gibiydik hepimiz. [.] Yıldız Hoca karşısındaki öğrenciyi asla ezmezdi. Aksine, farklı olan bakışı anlamaya çalışırdı - ki bu çok ustaca bir iletişim yöntemidir. Anlaşmak değil, anlaşamamak daha yakınlara taşıyabilir insanları. [.] Öğrenciden öğrenmek bir ustalık mertebesidir. Ben de yıllardır Yıldız Hoca’dan öğrendiğim biçimde çalışıyorum.”
Her iki sanatçının ısrarla söyledikleri şey Yıldız Kenter’in dünya çapında bir oyuncu olduğu.
Bugün Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde ders veren Tilbe Saran’ın da Yıldız Kenter için söylediği çok güzel sözlerle tamamlayalım Tiyatro Benim Hayatım içindeki gezintiyi.
“Aşkla bakıyordu bize, bütün öğrencilerine.
‘Ben sizden öğreniyorum’ diyordu. Gülüp geçerdik, oysa sahiden her an herkesten bir şeyler öğrenmek ister gibi tutkuyla izler, bir çocuk gibi merakla dinlerdi.
Uzun turnelerden, kısa turnelerden, oyun provalarından hep zamanını ayarlar, tek bir gün bile dersine gelmemezlik etmezdi.
[.] tek başına bütün dersleri verirdi. Ses, nefes, ritim, hareket, fonetik, diksiyon, oyunculuk yöntemleri. Biraz olgunlaşan çömezlerine el verir, onları da eğitmen yapardı. Çelik gibi iradesiyle belki de en iyi aşkı öğretti hepimize, ‘aşkların da bakım istediğini.’ [.] Şöyle bir bakın elini değdirmediği, soluğunu üflemediği, sırtını sıvazlamadığı çok az tiyatrocu vardır aramızda. O değilse çömezlerinin sihri bulaşmıştır üstümüze mutlaka. Çörü tiyatroya, tiyatro eğitimine adanmış koca bir destandır.”
Doğan Hızlan’ın 31 Ekim 2015 tarihli Hürriyet Kitap Eki’nde “Bin Hayatı Özetleyen Bir Kitap” başlıklı yazısında belirttiği gibi; oyunculuğuyla, yönetmenliğiyle, hocalığıyla tiyatro denilen insanlık sahnesinin her karesine emek vermiştir Yıldız Kenter.