Saklı Bir Açık Hava Müzesi: İstanbul Manifaturacılar Çarşısı

Saklı Bir Açık Hava Müzesi: İstanbul Manifaturacılar Çarşısı
Bugün Unkapanı’ndan Aksaray ya da Taksim istikametine yönelenler için her gün önünden geçtikleri bir yapı: İstanbul Manifaturacılar Çarşısı. 80’li yıllarda burası Plakçılar Çarşısı olarak da anılmış. Günümüzde tanınmış müzisyenlerin ilk plaklarını çıkaran bazı müzik şirketlerinin merkezi de hala orası.

İstanbul trafiğinin ve keşmekeşinin arasında belki ancak toptancıların ve birkaç plak meraklısının uğrak yeri olsa da İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) blokları, Türkiye Mimarlık tarihinin belki de hala aşılamamış, geçmişle moderni birleştiren ve almaşım bilenlere mimarlık ve şehir planlamacılığı dersleri sunan çok özgün bir “Açık Hava Müzesi” niteliğinde.

İMÇ’nin hangi nedenlerle ve nasıl inşa edildiğine dair Görkem Kızılkayak tarafından yazılmış olan İmece’den İMÇ’ye başlıklı kitap önemli bilgiler içeriyor.

II. Dünya Savaşı’nın özellikle ekonomi alanındaki olumsuz etkilerinin 1950’li yıllarda yavaş yavaş dağılmasıyla Sultanhamam’a da çeşit çeşit kumaşlar gelmeye ve ticaret canlanmaya başlar. Sultanhamam’ın dar sokakları artık manifaturacılara yetmez olunca da yeni ve modern bir çarşı kurma fikri oluşur. Bu fikir kısa sürede kuvveden fiile çıkar (gücü harekete geçirmek) ve 1954 yılında söz konusu projeyi gerçekleştirmek üzere “Sınırlı Sorumlu İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşı Yapı Kooperatifi” kurulur. Anadolu’dan gelen tüccarlara kolaylık olması için çarşının önce Haydarpaşa’da kurulması düşünülür ancak belediyeyle yapılan görüşmeler ve 1950’li yıllarda Adnan Menderes’in başlattığı imar faaliyetleri gündeme Unkapanı’m getirir. Saraçhane’den Unkapanı’na inen Atatürk Bulvarı’nın açılma çalışmaları sırasında Bozdoğan Kemeri’nden Haliç’e doğru uzanan bölge kooperatife önerilir ve uzun bürokratik işlemlerden sonra 1959 yılında arsa manifaturacıların olur.

Satış işlemleri devam ederken 1958 yılında Belediye’nin de isteği üzerine öncelikle Mevzi imar Planı Yarışması açılır. Böylece, mimari proje yarışması öncesinde arazinin istimlak sınırlan ve imar durumu netleştirilmek istenir. 1960 tarihinde açılan ikinci yarışmayla ise Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’in hazırladığı mimarlık projesine birincilik ödülü verilir. Şimdi sıra bu iddialı projeyi gerçekleştirmeye gelmiştir.

Projenin uygulamada çeşitli zorluklar içeren birçok yanı vardır. Her şeyden önce arsa, Tarihi İstanbul Yarımadası’nda farklı dönemlere ait Osmanlı ve Bizans eserleriyle çevrelenmiştir. Projenin mimarı Doğan Tekeli, arsanın bu eşsiz konumunu imece’den ÎMÇ’ye başlıklı kitapta şu şekilde anlatmaktadır: “Çarşı arsası Tarihi İstanbul Yarımadası’nda; Fatih ve Süleymaniye Külliyeleri’nin oturduğu tepeler arasında kalan vadide ve İstanbul’u Beyoğlu’na bağlayan ana trafik yolunun bir kenarında; bir kilometreye yakın boyda bir şerit halindedir. Arsanın üst başında Bizans su kemerleri ve Şehzadebaşı Külliyesi, daha geride Süleymaniye Külliyesi, arada Vefa Kilise Camii’leri, bulvarın karşı tarafında Molla Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi) bulunmaktadır. Bulvar üzerinde çarşı sahasının ortasında Şebsafa Kadın Camii, Unkapanı’na doğru geride ise Hacıkadın Camii ve Hamamı, Atlama Taşı ve Yavuz Sinan camileri yer almaktadır.” Ayrıca inşaat sırasında bazı mezarlarla karşılaşılmış ve mezar taşlan üzerinde yapılan araştırmalarda, mezarlardan birinin Fatih Sultan Mehmet’in hocası ve İstanbul’un ilk belediye başkanı kabul edilen Hızır Bey’e, diğerinin ise 17. yüzyıla damgasını vuran Kâtip Çelebi’ye ait olduğu ortaya çıkarılmıştır.

Mimarlardan oluşan ekip, hem bu tarihsel dokuyu bozmadan onunla uyumlu bir şekilde varlığım devam ettirecek bir yapı inşa etmeyi hem de yapının kendisini tarihsel birikime ve çağdaş sanata aynı anda gönderme yapan bir proje olarak düşünmüşler. Bunu yaparken de binaya taşınacak olan Sultanhamam esnafının ihtiyaçlarına hizmet edecek, onların ticari faaliyetlerini geliştirecek ve modern bir yapı içerisinde disipline edecek bir işlevsellik tasarlamayı ihmal etmemişler.

Bu hedefler doğrultusunda, öncelikle yapıyı oluşturan 6 Blok, sözü edilen tarihsel eserleri ve her şeyden önce Süleymaniye Külliyesi’nin görünümünü etkilemeden yerleştirilmiş. Bununla yetinmeyip, bu eserlerin izlenebilmesi için manzara terasları tasarlamışlar ve geleneksel öğeleri modern bir anlayışla tasarımlarında uygulamışlar. Bunun için Süleymaniye Mahallesi’nin geleneksel konutlarını, Tahtakale’nin hanlarını, Kapalıçarşı’yı incelemişler ve Prof. Dr. Metin Sözen’in de belirttiği gibi Osmanlı geleneksel mimarisinin avlu, çeşme, şadırvan gibi çeşitli unsurlarını modern tasarımlarıyla bütünleştirmişler.

Bunları bilerek iMÇ’ye girdiğinizde, binaların üzerindeki bazı çıkıntıların ne denli cumbaya benzediğini, binaların içerisindeki boşlukların avlu işlevini üstlendiğini ve meydanın ortasında artık büfeye dönüştürülmüş yapıtım aslında modem bir şadırvan olduğunu daha kolay fark ediyorsunuz.

Türkiye’nin en büyük inşaatlarından biri olduğu söylenen ve her karesi özenle planlanmış 160 bin metrekarelik dev yapı yedi yılda tamamlanır. Proje aynı zamanda bir defada ve tek elden yapılan dünya çarşılarının en büyükleri arasındadır. Menderes döneminde inşaatı başlanan yapının açılışını 22 Nisan 1967’de dönemin Başbakan’ı Süleyman Demirci oldukça kalabalık bir topluluk önünde yapar. Açılış töreninde Cibalikapı Kız Lisesi öğrencileri de hazır bulunmuştur. Çarşı açılır; ancak önceleri Sultanhamam ve Tahtakale esnafı buraya rağbet etmez, binden fazla dükkândan sadece yirmi- otuzu dolar. 70’lere gelindiğinde iki önemli olay çarşının canlanmasını sağlar. Birincisi, Katircıoğlu Han’ın yanması, diğeri ise ünlü kadife üreticisi Epengle firmasının IMÇ’ye taşınmasıdır. Biri olumsuz diğeri olumlu bu iki olay sonucunda bloklar dolmaya başlar. 70’lerin sonunda artık çarşı, her biri farklı iş kollarında üretim yapan firmaların adlarıyla anılmaktadır; çarşıya müzikçiler, “İstanbul Müzikçiler Çarşısı”, mefruşatçılar “İstanbul Müzikçiler Çarşısı”, makineciler ise “İstanbul Makineciler” demektedir artık.

80’ler ise müzik piyasasının kalbinin İMÇ’de attığı yıllardır. Dönemin gözde plak şirketlerinden Coşkun Plak’ın sahibi Kudret Coşkun, imece’den İMÇ’ye kitabında o yıllarda dükkanlarına gelen ünlüler arasında Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Ayla Algan, Safiye Ayla, Sezen Aksu, Barış Manço, Fikret Kızılok ve nicelerini sayıyor. Şimdilerde ıssız ve terkedilmiş bir görünüm arz eden Plakçılar Çarşısı’nı düşündüğünüzde sanki tarih öncesinden bahsediliyor gibi hissediyorsunuz. Bu noktada, ÎMÇ’nin müzik sektöründeki önemini daha yakın tarihler için öne çıkaran bir film olarak 2004 tarihli Ezel Akay filmi Neredesin Firuze?’yi hatırlatmakta yarar var.

Eren Eyübogiu, Mozaik Pano

2000’li yıllara gelindiğinde ise İMÇ binası bütün yurdu saran kentsel dönüşüm rüzgârlarından kendini kıl payı kurtarır. 2005 yılında İMÇ yönetimi, tesadüfen üzerinde bulundukları arazide yapılmak istenilen imar değişikliği planından haberdar olur. Bu plana göre İMÇ yıkılacak ve yerine geleneksel Osmanlı evi esas alınarak “50 prestij konut” yapılacaktır. İMÇ yönetimi hemen

plana itiraz eder. Üç yıl boyunca yıkım tartışmaları sürer ve mimarlık, üniversite, basın ve sanat çevrelerinde bu karar büyük bir tepkiye neden olur. Destek amacıyla 2007 İstanbul Bienali mekânlardan birini İMÇ olarak belirler; “İade-i İtibar” başlıklı bir broşür yayınlanır ve nihayet 2008 yılı Temmuz ayında Danıştay yıkım kararım bozar.

Çağdaş Türk Sanatının Dokuz Önemli Eseri

IMÇ yalnızca yukarıda bahsettiğim özellikleriyle değil, bünyesinde barındırdığı önemli sanat eserleriyle de mimarlık tarihi uzmanı Uğur Tanyeli’nin değişiyle bir ‘Açık Hava Müzesi” niteliğinde. Tanyeli, gazeteci Ersin Kalkan’a verdiği röportajda, İMÇ’nin, içinde dönemin güncel sanat yapıtlarına yer verişi açısından, Türkiye’de hala aşılmamış bir doruk olduğundan söz ediyor. Hatta İMÇ’deki sanat yapıtlarının metrekare olarak toplam yüzölçümünün İstanbul Modern Sanat Müzesi’ndekilerden fazla olduğunu iddia ediyor. 1967 yılında açılan çarşıya sanat eserlerini yerleştirme fikri çarşının mimarlarından Doğan Tekeli’ye ait. Tekeli, İmeceden ÎMÇye başlıklı kitapta, o dönem yapılara sanat eseri koyma fikrinin yaygın olduğundan söz ediyor ve şöyle devam ediyor: “Bu yapı çağdaş Türk sanatından örnekler taşımalı dedim. Süleymaniye’de nasıl Karahisâri’nin hatları. Sarhoş İbrahim’in vitrayları var, bu da öyle bir şey; çağın Türk sanatından bir örnek taşımalı...”

Tekefi’nin önerdiği bu fikir, sekiz sanatçının dokuz eserinin çarşının farklı bloklarına yerleştirilmesiyle sonuçlanıyor. Bu eserler şunlar;

I. Blokta Kuzgun Acar’ın “Kuşlar” heykeli,

I. Blokta Füreya KoraVm seramik panosu,

I. Blokta Bedri Rahmi Eyüboğlu*nun mozaik panosu,

I Blokta Eren Eyüboğhı'nun mozaik panosu,

II. Blokta Bedri Rahmi Eyüboğlu*nun “İstanbul” mozaik panosu,

II. Blokta Yavuz Görey’in beyaz mermer çeşme plastiği,

V Blokta Ali Teoman Germaner’in doğal taştan duvar rölyefi,

V. Blokta Sadi Direkin seramik panosu,

VI. Blokta Nedim Günsüzün “Atlar** mozaik panosu.

İMÇ’ye bu bilgiyle gittiğinizde eserleri bulmanız ve görmeniz hiçte zor değil, özellikle Bedri Rahmi’nin mozaik İstanbul panosu otobüs duraklarının hemen arkasında olmasıyla çok dikkat çekici. Maalesef bazı eserlerin çevresine konan ticari levhalar, hatta bazı mozaiklerin üstündeki karalamalar ve tahribat eserlerin güzelliğine gölge düşürüyor. Bazı sanatseverler ve gönüllüler bu tahribatı en aza indirmek üzere 2008 yılında bir çalışma başlatmışlar. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfi, Özel Sektör Gönüllüleri Derneği, Yapı Kredi Bankası bünyesindeki Tangram Ekibi ve restorasyon uzmanlarının katılımı ile dokuz eserin temizlik ve bakımları yapılarak sanatçılar ile eserleri hakkında bilgi levhaları yerleştirilmiş.

2013 yılında ise Kültür Bilincini Geliştirme Vakfi; ÎMÇ yönetimi ve Fatih Belediyesi’nin de desteğiyle ÎMÇ 1. Blok dış cephesinde asılı duran ve çarşının sembolü haline gelen Kuzgun Acar’ın “Kuşlar” heykelinin restorasyon ve konservasyon işlerini üstlenmiş. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfi, restorasyon sonrasında eserin ÎMÇ’ye iadesiyle birlikte bir dizi etkinlik de düzenlemeyi planlıyor.

Umarız “Kuşlar” bir an önce yuvalarına geri döner ve ÎMÇ Bloklarının koridorları alışverişe gelenlerin dışında artık sanatseverlerle de dolmaya başlar...