Nuh Köklü, 17 Şubat'ta arkadaşlarıyla kartopu oynadığı esnada, mahalledeki bir esnafın camına kartopu isabet etmesi sonucu çıkan tartışmada öldürüldü.
Köklü, hayatının son gününde, birkaç saat sonra onu öldürecek olan esnaftan sokak kedilerini beslemek için mama almıştı. Köklü ve arkadaşlarının üyeleri olduğu Yeldeğirmeni Dayanışmasının faaliyetleri arasında "Ne AVM ne süpermarket, esnaftan alışveriş et" kampanyası da bulunuyor...
Cinayetin işlendiği Karakolhane Caddesi'nin adının Nuh Köklü Caddesi, grubun kartopu oynadığı Beydağı Sokağı'nın adının da Kartopu Sokağı olarak değiştirilmesi için başlattıkları imza kampanyası destek bekliyor.
Hani hepimize dayatılan bir yaşam var ya orta sınıf; çalışılacak işler belli, senden beklenenler belli... Hiç o dünyaya eyvallah'ı olmayan biriydi, kaç yaşına gelirse gelsin, hep istediği gibi yaşayan.
Köklü'nün ölümünün ardından Yeldeğirmeni Dayanışması'ndan yapılan açıklamada şu ifadeye yer verildi: "Bu bir nefret cinayetidir! Neşe içinde kartopu oynayan, kadınlı-erkekli bir gruba duyulan nefretin sonucuydu bu olay. Esnafa polislik yetkisi veren iktidarın yarattığı bir ölümdü." Köklü'nün öldürülmesinden kısa bir süre sonra, cinayette katile mahalleden bir başka esnafın da yardımda bulunduğu ortaya çıktı. Köklü ve arkadaşlarının Yeldeğirmeni Dayanışması'ndan insanlar oldukları mahalle esnafınca biliniyordu. Çoğunluktan insanlar olmadıkları her hallerinden belliydi. O katillerin bu insanların çocuksu neşesi karşısında bu kadar öfkeyle dolaşabilmesinin altında yatan da bu değil miydi? Peki ya, bu öfkeyi bu kadar pervasızca kusmaya cesaret edebilmesini sağlayan ne idi? Bu, başka yazıların konusu; bu yazı ise ülkemiz basın emekçilerinin sendikal haklar mücadelesi, dolayısıyla sınıf mücadelesi tarihinde saygıyla anılacak bir gazeteci olarak Nuh Köklü'den kısaca bahsetmeyi amaçlıyor. Köklü'nün hikayesini Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Uğur Güç ve Genel Sekreteri Mustafa Kuleli'ye sorduk:
ATV-Sabah Grevi'nin En Renkli Simalarından
Uğur Güç, Köklü'nün 2007'den beri TGS'nin aktif bir üyesi olduğunu belirterek başlıyor ondan bahsetmeye. Bu tarih, Sabah- ATV örgütlenmesinin filizlendiği döneme denk geliyor. ikisi de sendikanın işyeri temsilcisi olan Güç ve Köklü, sendikadaki bir toplantıda tanışırlar. Güç, Köklü'nün bir aktivist olduğunun ve işçi hareketinin her türlü eylemi içerisinde yer aldığının altını çiziyor. Sabah-ATV grevinde işten ilk atılanlardan biri olmuş Köklü: Tabii, sendikal gerekçeyle değil, "performans düşüklüğü" bahanesi ile, işinde çok başarılı olduğu herkes tarafından görülüp bilinirken. Köklü'yle birlikte üç kişi daha işten atılınca işyerinin tavrının çok olumsuz olacağı belli olmuş; o zaman "bu pankartı buraya mutlaka asmalıyız" diye konuşmuşlar, yani "bu işyerinde grev var" pankartını.
"Grev pankartı asılırken Nuh resmi bir grevci olamamıştı ama herkesten önce grev önlüğünü giyenlerden ve bunu çok isteyen arkadaşlardan birisiydi. Grevin ilk gününün sonunda 'bu pankartı buraya astık ya bu da yeter' demişti. Çünkü 30 yıldır basın sektöründe bir grev yapılmamıştı. 80 darbesi sonunda bu iş kolunda hiçbir örgütlenme süreci, toplu sözleşme süreci ya da grev yaşanmamıştı. Bu yüzden bizim için çok önemliydi bu grev" diye vurguluyor Güç.
Neşesi Hiç Eksik Olmayan Bir Basın Emekçisi
Sabah grubunda sendikanın işyeri örgütlenme yetkisini kazanmasının TMSF sürecinde olduğunu, bu sürecin sonunda grubun iktidara yakın bir patrona satılmasının ardından sendikal baskıların başlamış olduğunu ekleyip şunları söylüyor Güç: "Nuh, bu grevin baş aktörlerinden birisiydi." Tüm medyaya yansıması endişesiyle grevi gazeteler yazmadığı, televizyonlar söylemediği için her hafta istiklal Caddesi'nde yürüyüş yaptıklarını ve kendi hazırladıkları grev gazetesini halka dağıttıklarını söyleyen Güç, ekliyor: "Nuh da bu yürüyüşlerin en renkli simalarından birisiydi. Bir yürüyüşte slogan attırdıysa diğer yürüyüşte grev gazetesini dağıtmak için gönüllü olurdu. Başka yürüyüşte basın açıklamasını okurdu. Böyle çok sevecen, daima neşesi eksik olmayan bir arkadaşımızdı... Moralimizin en bozuk olduğu anda bizi güldürecek, neşelendirecek bir şeyler bulurdu illa... Hayatı biraz daha az ciddiye almamız gerektiğini söyleyen biriydi. Temiz bir arkadaşımızdı. Birçok insanın sendikadan istifa ettiği ortamda hiçbir şekilde sendikadan istifa etmeyip her çalıştığı yerde bunun da mücadelesini veren bir arkadaşımızdı." Güç, Köklü'nün gazeteciliğine ilişkin de şöyle söylüyor: "Güzel yazılar yazardı. Yazdığı yazılar okunurdu."
İspanyolca bilen Nuh Köklü, Che Guevara'nın mirasının izlerini sürmek için Güney Amerika'da uzun seyahatlerde bulunmuş; oralardaki aktivizmle ilgili yazılar yazmış. "Her buluşmamızda ondan bir Güney Amerika macerası dinlerdik" diye ekliyor Güç, artık hatıraya dönüşmüş anları hüzünlü bir gülümseyişle hatırlarken...
Nuh Son Gününe Kadar Buradaydı
Mustafa Kuleli ise NTV'de Nuh Köklü ile birlikte çalışmış; Köklü'nün NTV'den performans gerekçesiyle atılmış olduğunu, ama asıl nedenin orada da sendikal faaliyetlerine devam etmesi olduğunu vurguluyor. Köklü'nün ölümüne ilişkin NTV'de yapılan haberlerde ise "bir dönem NTV'de çalışmış olduğu" belirtilmiş sadece. Medyada Köklü cinayetinin sıradan bir adli vaka, üçüncü sayfa haberi olarak görüldüğünün altını çiziyor Kuleli. Oysaki, yazının girişinde de belirtildiği gibi, bu korkunç olay aslında örtülü bir nefret cinayeti. Önümüzdeki masayı işarete ederek, "Nuh son gününe kadar buradaydı, bu masadaydı" diyor Kuleli. Sabah grubundan atıldıktan bir süre sonra NTV'de çalışmaya başlayan, buradan da insanları sendikaya üye yaptığı için çıkarılan Köklü'nün son dönemde sendikada işsiz Gazeteciler Komisyonu'nunda çalıştığını ekliyor. Sendikaya üye olma şartı aranmadan, tüm işsiz gazetecilere açık olan bu komisyonun üyeleri internet üzerinde bir haber sitesi yapmak, ajans kurmak, dergi çıkarmak, bir gazeteci kooperatifi oluşturmak gibi olasılıklar içeren fikirleri tartışmış ve ilk aşamada haber sitesini başlatmak üzere kısa bir süre önce karar vermiş.
İnsanın Bir Tane Tek Fotoğrafı Olmaz mı?
Kuleli; Köklü cinayetinin bir bankamatiğin kamera görüntülerine girmiş ama bu görüntülerin ortadan kaybedilmiş olduğunu; olayın bu boyutunun medyada yer almadığını sadece birkaç internet sitesinde belirtildiğini söylüyor. Sendikanın bu konunun peşinden nasıl gideceğini sorduğumuzda Kuleli, adli boyutta sendikanın avukatlarının olayın takibinde olduğunu, duruşmaya da sendika olarak üyeleriyle beraber katılacaklarını, katil zanlısının olabilecek en ağır cezayı alması için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor. Kuleli, Köklü'nün mirasının yaşatılması konusunda ise şunları söylüyor: "ismini yaşatmak için özel bir şey yapacağız; ödül olabilir, bir salona isminin verilmesi olabilir. Yayınlarımızda ona özel sayfalar ayırıyoruz. İnternet'te Nuh'a özel bir multimedya sayfa yapacağız; onun görüntüleri, fotoğrafları, yazdıkları; tanıklıklarla beraber."
Kuleli, Köklü'yle geçirdiği zaman boyunca hissettiklerini ise şöyle açıklıyor: "Gerçekten örnek bir üyeyi kaybettik. Kişilere küstü zaman zaman, ama sendikaya asla küsmedi. insanlar kolektif bir şey yapma konusunda zayıftır; hemen kişiselleşir, kızılır, küsülür, gidilir. Nuh asla öyle değildi. Ne olursa olsun; grevdeki arkadaşına da küsmüş olabilir, ATV-Sabah'da greve çıkmayana da küsmüş olabilir, sendikasının yönetimine de küsmüş olabilir ama asla örgütlü olma fikrinden geri adım atmadı. Müthiş mücadeleci, asla kendisini öne çıkarmayan, kolektiviteyi önemseyen bir adam. Ben bu kadar fark etmemiştim, öldükten sonra baktık fotoğraflara, görüntülere. insanın bir tane tek fotoğrafı olmaz mı? Yok; adamın bir tane tek başına fotoğrafı yok, hep iki kişinin içinde, üç kişinin içinde, yüz kişinin içinde. Hep kalabalıklar içinde mutlu hisseden, rahat eden; çok sosyal; sendika dışında da; yensin içilsin, edebiyattan bahsedilsin, Latin Amerika'dan bahsedilsin, futboldan bahsedilsin sabahlara kadar. Çok an'ı yaşayan, canı ne isterse onu yapan. Mesela, NTV'de çalışırken, kafama esti ben güneye gidip kafa dinleyeceğim diye giderken Kadıköy'e geçtiğinde bir arkadaşıyla karşılaşıp, muhabbete başlayıp iki günü onun yanında geçirip geri dönmüş! Çok genç ruhlu. Hani hepimize dayatılan bir yaşam var ya orta sınıf; çalışılacak işler belli, senden beklenenler belli. Hiç o dünyaya eyvallah'ı olmayan biriydi, kaç yaşına gelirse gelsin, hep istediği gibi yaşayan. " Nuh Köklü, kırklarında bir adam, bir çocuk coşkusuyla kartopu oynarken bıçaklanmış yaralı halde hastaneye yetiştirilirken son sözleri "ne olur bu bir rüya olsun" oldu. Daha parçası olunacak pek çok dayanışma, anlatılacak pek çok Latin Amerika hikayesi vardı. Edebiyattan, futboldan konuşurken sabahlara kadar uzayacak daha çok dost meclisleri. Dolu dolu yaşadığı hayatı, ne yazık ki o karlı İstanbul gününde sona erdi. Bu dünyanın onun gibilere bu kadar ihtiyacı varken toprağa gömülen o, geride kalan ise camım kırılacak bahanesiyle eline bıçağını alıp insanların üstüne saldıranlar oldu. Nuh Köklü, tabutunun üstüne annesinin koyduğu bir kartopuyla sonsuzluğa uğurlandı. Karlar eridi. Onurlu anısı ile Köklü, ülkedeki tüm demokrat insanlar için ölümsüz olacak.