Tarihi Yarımadanın Korunması

Tarihi Yarımadanın Korunması

Khas İstanbul Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği ‘Nasıl Yapmalı?’ dizisinin ilkinde Tarihi Yarımada’nın korunması tartışıldı. Tartışmanın çerçevesi ise 2012 yılının ilk aylarında Tarihi Yarımada’nın korunmasına rehberlik edecek olan Koruma İmar Planı ve Alan Yönetimi Planı adlı iki belgenin onaylanarak yürürlüğe girmesi üzerine idi.

İstanbul’un surla çevrili tarihi sınırlan kısaca Tarihi Yanmada olarak adlandırılmaktadır. Son arkeolojik veriler, insanoğlunun söz konusu alanda en az 8 bin 500 yıldır yerleşik bir hayat sürdüğünü göstermektedir. Bu gerçek; kentin tarihi geçmişi, doğal güzellikleri ve çok sayıdaki çekim merkeziyle birleştiğinde Tarihi Yanmada küresel sermaye için keşfedilmeyi bekleyen, iştah kabartıcı bir rant alanına dönüşmüş durumdadır.

Geçtiğimiz aylarda Tarihi Yarımada’nın korunmasına rehberlik edecek olan, Koruma imar Planı ve Alan Yönetim Plam olarak adlandırılan iki önemli belge onaylanarak yürürlüğe girdi. Kadir Has Üniversitesi İstanbul Çalışmaları Merkezi, tartışmaların en yoğun olduğu günlerde, gündemdeki sorulan söz konusu planların hazırlanmasında görev yapanlara yönelten bir toplantı düzenledi.

YEŞİM BÖREK: “PLAN ÇEVRECİ OLMALI.”

Şehir ve Bölge Planlama Uzmanı Yeşim Börek; Tarihi Yarımada’da planlama çalışmalarının çok uzun zamandır üzerinde çalışılmasına rağmen kesintiler yüzünden tamamlanamadığım, ancak geçtiğimiz ay onaylanabildiğim dile getirdi.

2005’de hazırlanan plan gibi bu plana da itirazların gelmesi ve planın iptal edilmesi söz konusu olabilir. Bu durumda, Tarihi Yarımada’da yapılaşma, geçici yapılanma koşullarına tabi olacaktır.

Börek; bu durumun yeniden plansız kalmak anlamına geldiğini, 2005 planını hazırlayan ekipte kendisinin de olduğunu ve planın eleştiri alan yönlerinin 2012 planında güncel sorunlara yanıt verecek şekilde giderildiğini söyledi. Ancak planın hazırlanmasındaki bazı teknik sorunların, alanda yürütülecek koruma çalışmalarını doğrudan etkilediğinden söz ederek Turizm Alanı kararlarını örnek olarak gösterdi.

Hazırlanan planın hedefleri mimari değerleri sürdürmek; kimliğe yaraşır özellikleri benimsemek; uygun olmayan işlevlerin desantralizasyonuna öncelik vermek; silueti bozan yapılaşmanın önüne geçmek; lastik tekerlekli ulaşımı azaltmak olarak belirtildi.

Planın doğrudan benimsediği üst kararlar ise; 1/100000 ölçekleri plan kararlan, Sit Bölgeleri, Dünya Miras Alanları, Yenileme Alanları, bina kotu olarak 1936’dan beri uygulanan 4Om-5Om sınırın ve tescil kararlan olarak ifade edildi. Ancak kayıp eski eserlerin yeniden ihyası ya da Yenileme Alanları’nda öngörülen uygulamalar gibi konuların Koruma İmar Planı ruhundan çok gelişim planına yaraşır kavramlar olduğu dile getirildi.

HALİL ONUR: “PLAN İÇİN YÖNETİM PLANI ŞART.”

İstanbul UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 1985 yılında alındı. Bu tarihte, İstanbul’da SÎT alanı olan bölgeler (Süleymaniye ve Zeyrek konut alanları, Sultanahmet Arkeolojik Parkı ve Kara Surlan), İstanbul’un Tarihi Alanları adı altında kaydedildi. Dünya Mirası statüsüne bağlı olarak Yönetim Planı hazırlanması zorunluluğu ile 2004’de ulusal mevzuatımızda Alan Yönetimi konusu yer bularak, 2006’da Alan Yönetim Başkanı atandı. Söz konusu birim, Yönetim Planı çalışmalarını etaplar halinde kurguladı.

Arama konferanstan ile başlayan çalışma, danışma kurulu eşliğinde stratejilerini geliştirirken, yürütme kurulu aracılığı ile planı kesinleştirdi. Kısa zaman önce ilgili belediye meclislerinde onaylanarak Şubat 2012’de UNESCO’ya yollanan İstanbul Alan Yönetim Planı, ‘kurumlar ve kişiler arasında eş güdüm sağlamak’ üzere göreve getirilen İstanbul’un Sit Alanları Alan Yönetim Başkanı Dr. Halil Onur’un ifadeleriyle “fiziki bir plan olmayıp, stratejik bir plan niteliğindedir.”

Onur; Alan Yönetim Planı, sorun alanlarının tespit edilmesi, hedeflerin belirlenmesi, stratejilerin geliştirilmesi ve eylem planlarının hazırlanması ana başlıkları ile oluşturulurken, çalışmada en uzun sürenin alanın sınırlarının belirlenmesinde harcandığını vurgularken, yapılan uzun tartışmalar sonucunda, UNESCO tanımlarında yer alan İstanbul’un tarihi alanlarının ötesinde, tüm Tarihi Yarımada’yı plan kapsamına dahil ettiklerini belirtti. Kendileri de birer SlT alanı olan Galata /Beyoğlu bölgesinin tampon bölge olarak kabul etmediklerini söyleyen Onur, bu alan için de kısa sürede bir Yönetim Planı hazırlanmasının zorunluluk olduğunu dile getirdi.

Çözüme yönelik 48 proje paketi önerildi. Bu projelere örnek olarak ‘Tarihi Yarımada’yı etkileyen ulaşım projelerinin kültür varlıkları üzerine etkisinin azaltılması’ başlıklı proje için sorumlu kurum olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin belirlendiği ifade edildi. Ancak Marmaray, Avrasya Tüneli, Haliç Metro Köprüsü gibi mega ulaşım projeleri Alan Yönetim Planı hazırlanmadan önce uygulama aşamasına geçmiş ve zararın büyük bir bölümü geri döndürülemez bir şekilde etkisini göstermiştir. Bu durumda Alan Yönetim Planı’nın Koruma imar Planına uygun olarak eşgüdüm halinde yürütüleceği gerçeği birbirini besleyen kısır bir çevrime dönme riskini taşımaktadır.

İCLAL DİNÇER: “TÜM PAYDAŞLAR AYNI ALGILAMALI.”

Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi ve İstanbul Yönetim Planı Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Iclal Dinçer, İstanbul’un içinde bulunduğu durumun neo-liberal politikalar çerçevesinde şekillendiğini, ayrıcalık yaratacak nitelikte uygulamaların olduğunu, geniş kapsamlı parçacıl projelerde kamunun yatırımcı mantığı ile hareket ettiğini, stratejik planlama ile getirilen paydaşların müzakere alanının her grubu temsil etmediğini, suç, yoksulluk gibi uzmanlıkların sivil toplum kuruluşlarına havale edildiğini, Yönetim Planı Yürütme Kurulu üyesi ve akademisyen nesnelliği ile eleştirel bir dille belirtti.

Dinçer konuşmasında, “nasıl yapmalı?” sorusunun yanıtlarının Dünya Miras Sözleşmesi’nin ilgili paragraflarında aranması gerektiğini, özellikle Üstün Evrensel Değeri tanımlayan 96. paragrafta belirtildiği gibi, İstanbul’un Dünya Miras Listesi’ne alındığı 1985 yılında sahip olduğu bütünlüğünün ve özgünlüğünün devam ettirilmesi gerektiğini ifade etti. 111. paragrafta “varlığın tüm paydaşlar tarafından tümüyle aynı şekilde algılanması” için planlama, uygulama, izleme, değerlendirme süreçlerinin, geri besleme döngüsünün sağlanması gerektiği söyledi.

Dinçer, yasalarda yapılan yeni düzenleme ile kurulan Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı’nın yeni mevzuatım, buna bağlı olarak Koruma İmar Planı’na diğer planların işlenmesinin tehlikelerine dikkatleri çekerek örneğin özelleştirme kanunu ile ilan edilen bölgelere, plan yapma ve uygulama yetkisinin Özelleştirme İdaresi’ne verilmesini; Ulaşım ile ilgili plan yapma yetkisini doğrudan Bakanlar Kurulu aracılığı ile DLH’ya verilmesini Koruma Amaçlı İmar Planı’nın uygulanması için risk teşkil ettiğini ifade etti.

Dinçer, İstanbul’un geleceğe güvenle ilerleyebilmesi için tüm dünyada yeni kabul edilen Tarihi Kentsel Peyzajlar kavramının Türkiye’de de benimsenmesi gerektiğini, yerel/bölgesel kimlik anlayışlarının geliştirilmesi gerektiğini, devlet, piyasa ve sivil toplum örgütlerinin aktörlerinin ortaklığına ihtiyaç duyulduğunun, müzakere ve işbirliği adına kamunun şeffaf bir şekilde düzenlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

ZEYNEP ALTUNBAY: “MEVCUDU KORUMALI.”

İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi ve İstanbul Yönetim Planı Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Zeynep Ahunbay ise hazırlanan Yönetim Planı’nın Dünya Miras Alanları için ne önerdiğini sorguladı. Sürekli bakım için insan ve para kaynaklarının ne olduğu, iyileştirmelerin nasıl bir programla ele alınması gerektiği, örneğin Yönetim Planı’nın Four Seasons Otel için nasıl bir yöntem önerdiği sorularım gündeme getirdi.

Özellikle Arkeolojik Miras’ın planda göz ardı edildiğini, Belediyeler’in kontrol ve denetimden sorumlu olması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde kara surları için sürekli bakımın mevcut olmadığını ve bu konunun Yönetim Planı’nda gözetilmediğini, Yedikule’de devam eden yeni yapılaşmanın, yenileme alanlarının Sulukule’ye dönme riski taşıdığım, geleneksel konutların onarımında taşıyıcı sistemin değiştirilerek çelik yapılmasını eleştirdi.

Koruma İmar Planı’nda kayıp eserlerin yeniden yapılması yerine, mevcudun korunmasına ağırlık verilmesini salık verirken, deniz surlarının bakımının hiç yapılmaması ve Tarihi Çarşı Bölgesi için Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı projelerin merak konusu olduğunu dile getirdi. Bir başka eleştiri noktası olarak ulaşım projelerinin kültür varlıkları üzerine olan etkisini sorgulamış, örneğin Avrasya Tüneli Projesinin Mermer Kule’yi otoyollar arasında bir göbek olarak bırakacağını, projenin ihalesi yapıldığı halde henüz bir Çevre Etki Değerlendirmesi’nin yapılmadığını belirtti.

MEHMET GÜRKAN: “DOĞAL VARLIKLAR KORUNMALI.”

Kültür ve Turizm Bakanlığı Alan Yönetim Başkanlığından kent planlamacısı Mehmet Gürkan, İstanbul 2010 Kültür Ajansı’nda yürüttüğü görev sırasında edindiği izlenimleri paylaşırken, çok aktörlü bir şekilde yürüyen koruma uygulamalarında Yönetim Planı’nın sorunlara açıklık getirmesi gerektiğini ifade etti.

Yasal mevzuattaki değişikler ile sıkıntılı bir döneme girildiğini belirtmiş, örneğin kanun hükmünde kararname ile Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulması ile Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları oluşturulmasını, Kültür ve Tabiat Varlıkları’nın korunmasından sorumlu kurulların yetki ve sorumluluk alanlarından doğal varlıkların çıkarılmasını eleştirdi. Buna bağlı olarak karma SlT bölgelerinde (Örneğin İstanbul Boğazı, Göreme) korumanın parçalı bir şekilde yürütüleceği anlamı çıkmaktadır. Gürkan, Yönetim Planı’nın bu tür yasal değişikliklere nasıl karşılık vereceği konusunun merak edildiğini dile getirdi.

FÜSUN ALİOĞLU: “KÜLTÜR VE DOĞA BÜTÜNDÜR.”

Kadir Has Üniversitesi Kültür Varlıkları Koruma Anabilim Dalı yürütücüsü Prof. Dr. E. Füsun Alioğlu koruma uygulamalarında, yönetimler tarafından benimsenen araştırma, projelendirme yönteminin konunun hassasiyetine cevap veremediğini belirtirken, korumanın ‘sürdürülebilirlik’ kavramı çerçevesinde düşünülmesi gerektiğim ifade etti.

Alioğlu; günümüz dünyasının gereksinimlerini, gelecek kuşakların dün ve bugün üzerindeki haklarından ödün vermeden gerçekleştirildiği takdirde gelecek kuşakların bilgi edinme, kullanma vb. haklarının ellerinden alınmamış olabileceğine dikkat çekti.

Sivil Toplum Kuruluşlarının sürece dahil edilmesiyle, Sulukule, Haliç Metro Köprüsü vb. konularda farklı çözümlere ulaşılabileceği belirtildi. Alioğlu; üst ölçekteki yönetim kararlarının alanda yürütülen projelere ve detaylara nasıl yansıdığı konusuna dikkatleri çekerken, korunması gereken şeyin kültür varlıklarının bütünlüğü ve özgünlüğü olduğunu, Yönetim Planı’nda elde edilecek başarının sahada mikro ölçekte izlenebilmesi gerektiğini vurguladı.