"Türk basınının amiral gemisi", siber dünyanın gizemli denizlerinde Kaptan Jack'in korsan gemisiyle baş edebilir mi? Üç yıl önce Google, taze sosyal medya platformu Google+'yı görücüye çıkarttığında milyonlarca insan bir heves üye olduk. Ancak bir süre sonra "beklediğini" bulamayan büyük çoğunluğun elini eteğini çekmesiyle platform, adeta ıssız bir kasabaya dönüştü. Google+'nın abone sayısı hala yüzlerce milyon olarak ifade ediliyor; ama aktif kullanıcı çoğumuz ayda bir bile ziyaret etmiyoruz.
Peki neden? Çünkü Google, geç girdiği sosyal medya alanında kullanıcıların öncelik vereceği bir cazibe yaratamadı. Üstüne üstlük gittikçe kurumsallaşan organizasyonu da yaptığı hatada uzun süre ısrar ederek şirketin sosyal medya motivasyonunu da sıfırladı. Oysa bugün bile çok basit bir konumlamayla kurumlara yönelik bir sosyal ağ olarak çok daha işlevsel hale gelebilir; ama ah o yöneticilerin şirketleri çıkmaza götüren profesyonel kariyer hırsları!
Detayları bire bir örtüşmemekle bitlikte benzer bir gidişatı, Hürriyet'in geçen ay sunulan yeni hizmetinde de gözlemliyorum. Hurriyet.com.tr'deki dostlar alınmasınlar ancak geçen senenin sonlarında geçtikleri yeni sayfa tasarımıyla başlayan olumlu seyir, "Hürriyet Sosyal" adıyla sunulan hizmetle birlikte adeta tersine döndü. Hizmetin son derece etkileyici reklamının ardından açılmasına saatler kala başlayan heyecanlı bekleyişin ardından, daha ilk anlarda karşımıza çıkan uzun ve demode bir kayıt süreciyle önce hevesler kırıldı; 2014 yılında hala kayıt sırasında kullanıcısından 6 farklı bilgi isteyen, mahremiyet kaygılarının bu denli arttığı bir dönemde "fişlenme" algısını arttıran ve eksik bırakılan bilgiler için kullanıcısına hitap eden hizmete girmekte inat edenler ise, 30-40 yazarı okuyabilmekten başka belirgin bir ayrıcalığın olmadığını fark ettiklerinde kocaman bir düş kırıldığıyla karşılaştılar. (Bu arada Twitter ile doğrudan bağlanıp kayıt olmak istediğimde de sorunla karşılaştım ama bu, bana özel olabilir!)
Halbuki İnternet işine ucundan kıyısından bulaşmış olanların bile bildiği temel doğrular var. Kullanıcıdan ilk kayıt sırasında olabildiğince az bilgi talep etmek ve sisteme olabildiğince hızlı dahil ederek gerekli kullanıcı bilgilerim sonradan uygun bağlamlar yaratarak almak, kullanıcının ekranında belirecek tüm mesajları eğlenceli; ama nezaketi elden bırakmayan bir üslupla yazmak gibi. Bunun da ötesinde, bir sosyal medya platformuna dönüşüm gibi bir hedef belirlediyseniz Facebook ve özellikle Twitter gibi küresel rakiplerinizde olan kullanıcıların alışkanlıklarını kıracak cazibede özelliklere sahip olmanız lazım. Şimdi Twitter'da Kanat Atkaya ile zaten yatay iletişime alışmış insanlar neden Hürriyet Sosyal'e gelip oradaki yazısının altına yorum yapsınlar ki? Üstelik birkaç yazar hariç diğerlerinin bırakın iç dünyalarım çoğunun okurla sosyal medya etkileşimi kurmaktan uzak ve sırça köşklerinde oturan profiller olduğunu bile bile.
İçeriği kişiselleştirme özelliği ise, bağımsız Zite örneği gibi pek çok kaynağın içeriğini derleyip süzemediğiniz sürece özellikle böylesi kapalı bir sisteme girmeye değecek bir fark yaratamaz. Kalan özellikler de, Twitter ve Facebook'ta fazlasıyla var! Hele hele özellikle genç kullanıcıların artık Twitter ve Facebook'u bile terkedip SnapChat, Vine gibi daha kişisel ve özgün platformlara yöneldiği bir konjonktürde genç kullanıcı için bu özelliklerin hiçbiri cazip değil zaten.
Kişisel olarak sadece 30-40 yazarın cazibesi için buna değmeyeceğini, aksine bunun pupa yelken gitmekte olan hurriyet.com.tr'ye de ciddi zararlar vereceği kanısındayım. Bana inanmayanlar Ahmet Hakan'ın gazete yazılarım paylaştığı tweeüerin altındaki yorumlara bakabilir. Bunun da ötesinde, Türkiye İnterneti'ni her sabah kısa sürede 2-3 kere turlayan Yılmaz Özdil yazılan bile tweet akışıma düşmediğine göre gidişat pek parlak değil sanki. Ayrıca, tüm bu gidişata değecek bir kullanıcı veritabanı elde edilip edilmediği ve bu verinin analizinden nasıl faydalar sağlanacağı da, benim için "atılan taş-ürkütülen kuş" bağlamında bir soru işareti.
Kuşkusuz Hürriyet, içerik açısından benzersiz ve üretken bir medya kuruluşu. Ancak Yeni Medya'da var olmanın yolu, buna erişimi zorlaştırmak değil aksine sosyal medyaları birer erişim aracı olarak konumlayarak herkesin hurriyet.com.tr'ye kolaylıkla erişmesini sağlamak. Maalesef Hürriyet dahil geleneksel medya kuruluşlarının çoğu hala geleneksel medya editörü ile Yeni Medya editörü arasındaki farkı bile tam içselleştirmiş değil ve kağıda basılanı kopyala-yapıştır ile web sayfasına dizmek zannediyor.
Kişisel kanaatim, Yeni Medya Yayıncılığı'nın temelini ve ruhunu iyi kavrayan her türlü kişi, kurum veya kuruluş bu ortamdan nasıl para kazanacağım da keşfeder. Mesela bunun bir yolu olarak dünyadaki New York Times, Financial Times ve Guardian gibi örnekleri incelemek ve onların başarıh yönlerini ülkemizin gerçekleri ışığında uyarlamak ama daha önemlisi medyanın dışında benzer iş modellerini de değerlendirmeye almak lazım. Açıkçası, medyanın yerinde olsam AVM sektörünün işleyişini ve iş modelini dikkatle analiz ederim. Bu bağlamda Hürriyet'i Kanyon ile benzeştirirsek insanlar Kanyon'a bedava girip gezebiliyorlar ve eğer bütçeleri kısıtlı ise 3-4 TL'ye bir çay içip o havayı soluyabiliyorlar. Ama Gina'da oturmak isteyen biri de öyle bir atmosfer için en az birkaç yüz TL'yi cebinden çıkartması gerektiğinin bilincinde. Demek ki yapılması gereken, herkese hitap edebilecek kadar çeşitli ama hiç kimseye kısıtlandığını hissettirmeyecek kadar açık bir eko-sistem oluşturmak. Tabii bu, böylesi kurumsal yapılar için zorlu ve risklerle dolu bir süreç!
Burada temel yanlışın kurumun sosyal medyaya bakışında olduğu kanısındayım. Hürriyet için sosyal medya, kendisini özdeşleştireceği temel odak değil, çok daha büyük Yeni Medya resmi içindeki araçlardan sadece biri olmalı; asıl hedef ise Yeni Medya ortamının tüm dinamiklerine hakim ve her formatını etkin biçimde kullanabilen üretken ve sürdürülebilir bir yapı!..
Her şeye rağmen Hürriyet Sosyal, kurum için oldukça önemli bir adım bence. Eğer bu yanlışlarda ısrar etmeden erişimde açıklık sağlanır ve yeni yaratıcı modeller de eklemlenebilirse, hizmet en azından Hürriyet'in Yeni Medya dönüşümüne bir katkı sağlar ancak bakış Yeni Medya'ya doğru genişlemeli.
Tabii bunların hepsi benim öznel değerlendirmelerim; Umarım bunların tamamı fos çıkar ve Akdeniz yeniden bir Türk gölü' olur!
GAZETECİLİK=YAYINCILIK?
Hürriyetin sosyalleşerek, Radikal'in ise dijitalleşerek taşındığı Yeni Medya, tüm kurum ve kuruluşların hedef kitleleriyle iletişimi için artık çok daha önemli. Peki Yeni Medya ortamında "iyi yayıncılık" için, sadece gazetecilik yapmak yeterli mi?
Geçtiğimiz hafta yine "Yeni Medya" üzerine bir konuşma yapmak için "teknoloji ve dijital dünyaya kendini adamış profesyonellerin buluştuğu" TechMeetUpTR platformunun Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki etkinliğine katıldım. Etkinlik için planladığım konuşma, karşımdaki birikimi yüksek bir katılımcı kitlesi sayesinde, etkileşimi yüksek sohbete dönüştü ve 2 saat sanırım hepimizin zihninde yeni pencereler açılarak sona erdi. Ana tema Yeni Medya olunca sohbet, ister istemez, son günlerde epey yoğun tartışılan "Hürriyet'in yeni sosyal medya servisi Hürriyet Sosyal" ile "Radikal Gazetesi'nin kağıt baskısına son vererek dijital yayına geçişi" konularına odaklandı.
Birkaç yıldan beri yazdığım yazılarda da altını çizmeye çalıştığım hususları özetleyerek girdim sohbete ve "Yeni Medya'da başarılı yayıncılığın anahtarının, bu ortamın dinamiklerini iyi içselleştirip etkin kullanarak yapılacak içerik odaklı yayıncılıkta" olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Ancak bazı katılımcılar, mevcut "tık bazlı reklama dayalı iş modeli" ile çalışan internet yayıncıları ve özellikle geleneksel medyanın haber ağırlıklı sitelerinin, tarif ettiğim yayıncılık anlayışıyla yaşayamayacaklarını belirtti ve "çok tıklanan foto galerilerine sahip 'haber' sitelerinin" şu anda reklam veren konumundaki markalar için oldukça cazip olduğunu söyledi.
Bu rasyonel görünen itiraza karşılık ben de, asıl değiştirilmesi gerekenin reklamverenin zihnindeki bu algı olduğunu ve özgün- güçlü içeriğiyle dijitalleşecek bir Radikal yayıncılığının, markaları "içerik odaklı" mecralarda reklam ve tanıtıma ikna etmek için çok önemli bir fırsat olduğunu vurguladım. Buna karşılık başka bir katılımcı da, "Radikal'in içeriğinin özgün ve güçlü olmasına karşın yeni kuşak tarafından 'uzun ve sıkıcı' bulunduğunu ve bu yüzden bu modelin işleyemeceğini" savundu. Sohbeti "Dijitalleşen Radikal'in ana sorunsalının bu olduğunu ve iyi yayıncılık için içeriğin kalitesinin yanında sunumunun da önemli olduğunu, bunun için de Yeni Medya ortamında kurulmuş yayıncılık girişimlerinden rol model bulmalarını" söyleyerek bu bağlamda bir örnekle noktaladım; Onedio!
2012 yılında Kaan Kayabalı, Demirhan Büyüközcü ve Türkü Eğinlioğlu tarafından kurulan Onedio, Internet ve mobil ağlar üzerinde çok çeşitli formatlarda Yeni Medya platformu. Platformun ana mecrası olan Onedio.com, metin, resim ve video tabanlı içeriklerin sunulduğu bir web sitesi. Onu farklılaştıran ve giderek popülerleşmesini sağlayan ise, içeriğin, geleneksel medyanın ciddi ve mesafeli bir dille yaklaşımından farklı olarak, metin, resim ve video kıvamının kullanıcılardan edinilen deneyim doğrultusunda harmanlanarak etkileşimi yüksek biçimde sunulması. Söz konusu biçimler, kimi zaman internet ya da sosyal medyadan derlenmiş bir gündem ve etkileşimli yankıları, kimi zaman eğlenceli bir liste ya da test şeklinde olabiliyor. Okur/dinleyici/izleyici kitlesinin içerik üretimi, bir oyunlaştırma kurgusuyla azami düzeyde teşvik edilmekte ve bu sayede değerleri olabildiğince hissettirilmekte. Arama motorları ve sosyal medya platformlarıyla da uyumlu çalışan platformun özellikle mobil uygulamasının tasarımı son derece şık ve işlevsel. Reklam- içerik dengesi de, kendi kitlesiyle saygınlığını kaybetmeyecekleri bir dengede gidiyor şimdilik. (Aslında bu özelliklerin çoğunun Radikal'in ilk zamanlarındaki web sitesinde bulunduğunu da not etmek lazım. Sorulması gereken ise, bunlardan neden vazgeçtikleri!)
Bu noktada "Yahu Radikal ile Onedio ne alaka? Biri gazetecilik yapıyor, diğeri Internet üzerinden toparladığı içeriği yayınlıyor; Elma ile armut!" diyenler olabilir. Onlara da birkaç sene önce
ABD'de de benzer biçimde yapılan bir tartışmanın öznesi olan Buzzfeed sitesinin öyküsünü okumalarını öneririm. 2006 yılında kurulan ve 2012 yılına kadar kedili resim ile komik videoların paylaşıldığı ve geyik tartışmaların yapıldığı site, bu tarihte ABD'nin en ciddi politik bloglarından Politico'nun karizmatik bloggeri Ben Smith'i Buzzfeed'in başına getirince, bu transfer ABD geleneksel medyasında da benzer biçimde "Ne alaka? Buzzfeed bir de haberci mi olacak başımıza?" gibi alaycı eleştirilerle karşılandı. Fakat site, Smith'in liderliğinde bünyesine kattığı muhabir ve editörlerin haberciliği neticesinde 2012 ABD Başkanlık Kampanyası'nda sürpriz bir çıkış yaptı ve sonrasında yakaladığı istikrarlı ve güvenilir habercilik performansıyla her sene trafiğini 4 kat arttırıp (CNN ve NYTimes mertebesinde) bu sene 160 milyon ziyaretçi sayısıyla ABD'nin en çok ziyaret edilen ilk 10 haber sitesi arasına girdi. Bugün itibarıyla Buzzfeed, Nairobi ve OrtaDoğu'nun kritik bölgeleri için bile muhabir istihdam edebildiği 150 kişilik haberci kadrosuyla derin habercilik yapan bir Yeni Medya yayıncısı.
Buzzfeed'i geleneksel haber sitelerinden ayıran ve bir Yeni Medya yayıncısı olarak farklı kılan ise, haber ya da kedi resmi ayrımı yapmadan derlediği her bir içeriği, (kullanıcıların zaman-mekân, dijitalleşme ve etkileşim dinamiklerini göz önüne alarak) en etkin biçimiyle sunabilmesi. Sadece Buzzfeed'e özel geliştirilen listeler ve duygu- durum butonları bile, onların 21. yüzyıl yayıncılığını ne kadar iyi anladıklarının iyi bir kanıtı bence.
Tüm bu örneklerde de görüldüğü gibi, geleneksel medyanın Yeni Medya'da "iyi yayıncılık" sorunsalını çözebilmesi, etkileri gün geçtikçe artan genç kuşakla markaları saygın bir noktada bir arada tutacak içerik-reklam dengesi için (Buzzfeed gibi yepyeni bir medya anlayışıyla yayıncılık yapan) Onedio, Haberself, vb. yeni nesil örnekleri iyi takip etmesi ve içselleştirmesine bağlı. Ne de olsa orası, bu yeni kuşağın hinterlandı!
Madde madde tweet atanlara
1. Attığınız tweetler takipçilerinizin ekranına arka arkaya düşmeyip araya başka tweetler girdiğinden değerlendirmelerinizin hem bütünselliğini hem de paylaşılabilirliğini zayıflatıyor.
2. "Profilimi tıklayıp hepsini arka arkaya okuyorlar" kafasındaysanız, ekran başında tweetlerinizin bitmesini bekleyen bir kalabalık olduğunu düşünüyorsunuz. (Zeki olduğunuz kadar küstahsınız da!) Ama bu, mesajınızın "daha geniş kitlelerle, daha anlaşılır biçimde paylaşılabileceği" gerçeğini değiştirmez. Peki ne yapmalı?
3. Naçizane önerim, aynen burada okuduğunuz gibi tüm maddeleri akıllı telefon, tablet ya da bilgisayarınızdaki bir not alma programına (Not Defteri, Word, vd.) yazıp ekran görüntüsünü alın. Twitter ekranınızı açıp bu ekran görüntülerini fotoğraf olarak ekleyin ve kısa; ama vurucu bir başlık eşliğinde paylaşın.
4. "Metnim uzun, ekrana sığmaz!" diyorsanız twitlonger.com'a girip yazdıklarınızın tümünü kopyalayın yada en iyisi bir blog açın.
5. Ne yaparsanız yapın ama işi tek bir tweette bitirin ve bizi bitirmeyin; Hadi kolay gelsin!