Dini sinema, 1970’li yıllarda ahlaki değerlerin korunması üzerinden yapılan bir siyasal söylem sineması olarak ortaya çıkar. Başlangıçta marjinal konumunda sınırlı seyirciye hitap eden dini sinema 2000'li yıllara geldiğinde bir cemaatin kitlesel kültürel ifadesine yarayan sinemasal anlatım biçimine evrilir.
Sinemasal anlatım biçiminin ilk öncüleri 19601ı yıllarda köylerden büyük şehirlere olan göç sonucu göçmenlerin yaşadığı kültürel travma ve başörtüsünün kamusal alanda görünürlüğü konularında tepkisini dile getirmek isteyen bir avuç yönetmenindir. 1970 yılında yapılan ilk dini film Birleşen Yollardan bugünkü Hür Adam gibi dramatik veya Allakin Sadık Kulu Barla türü animasyon filmler günümüz Türkiye'sinde travmatik geçmişle hesaplaşan ve milyonlarca seyirciye ulaşan filmler. Burada dini sinemadan anlaşılan geçmişte Yeşilçam’da yapılan bir takım tarihi dinsel kişiyi efsanevi biçimde anlatan hazretli filmler değildir (Hz Omerin Adaleti vs.). Dini öğeleri, korku sinemasının farklı bir varyantı olarak, ahlaki sınırların aşılmasını kötücül olan ve maddesel olmayan (şeytanlar, ruhlar ve cinler) ile cezalandıran dini-korku filmleri ise gişede başarı yakalamaya çalışan istismar sinemasıdır. Bu sinemasal üretim tipi ayrıca günümüz Türkiye sinemasında “dini korku” başlığıyla ayrıca inceleme konusu yapılacaktır.
Türkiye’de dini sinema, 1970’lerin başlarında siyasal faaliyetlere ilintili olarak başladı. Böyle bir sinemanın gelişimi ve seyirci kitlesinin büyümesi, din-ticaret-siyaset üçgeninin, taşranın merkeze hakim olmak için verdiği güç savaşına paralel gitti. Dini sinema 1970’lerde bir başlangıç yaptı ancak 1990’lara kadar geride kaldı. 1990’larda türban sorunu ile yeniden yükselişe geçip 28 Şubat süreciyle gene geri plana çekildi. Bu yıllar boyunca dini sinemanın temaları pek değişmeden benzer kaygılar gösterdi. Evlilik kurumun erozyonu evlilik dışı ilişkiler, bekâretin önemi söz konusu alanlar arasındadır.
Başörtüsü, göç, kadının toplumdaki rolü de her zaman gündemde kafir. Siyasal İslam'ın muhalif durumu zamanla AKP’nin yükselişi ve taşranın merkeze yerleşip otoriter iktidar gücü haline gelmesiyle dini sinema yeni bir evreye girdi. Bu yeni dönemde geçmişle hesaplaşan yasaklanan kişileri ve kavramları büyük ekrana cemaat kitlesinin huzuruna taşıyan yeni bir sinema anlayışı gelişti. Bu yeni sinemanın odak noktasında kıyamet gününün kaçınılmazlığı ve diğer dini sembollere vurgu yer alır. Said’i Nursi gibi inananlara önderlik eden kişilerin acılarıyla kaybolan bir geçmiş ve bir türlü ulaşılamayan mistik dünya için ağıt gibi temalar ön plandadır.
Başlangıç: Dini Sinemanın Doğuşu
Türkiye'deki dini sinemasının kökenleri Birleşen Yollar adlı 1970 yapımı filmi dayanır. O yıl Necmettin Erbakan'ın Milli Nizam Partisi’nin kurulmasının Türk siyasi hayatında da ayrı önemi vardır. Artık siyasal İslam mecliste merkez sağ partilerin haricinde kendisine ait bir parti üzerinden temsil edilecektir. Erbakan daha sonra yeni partisi MSP ile önce solda Ecevit’in CHP’siyle sonra da sağda Demirerin AP’si ve Türkeş’in MHP’si ile koalisyon ortaklığı yapacak ve 1970’lere damgasını vuran bir şahsiyet olacaktır. 1973-1975 arasında dini film yapımı Türk sinemasında bir rekora gider. Dini filmler, 1980’leri birkaç istisna dışında duraklayarak geçirir. 1990larla birlikte Refah Partisi’nin yükselişine de paralel türban sorununun toplumsal bir sorun olarak yenden ortaya çıkışı dini filmlerin yapımım tetikler. 2000'li yıllarda ise AKP iktidarı ile özgürleşen dini konuların daha rahat tartışıldığı yeni bir ortamda travmatik bir geçmişe yeniden vurgu yapan Hür Adam gibi filmler geniş kitlelere ulaşır. Bu film üretim biçimine hayran olan eleştirmen tarafından Beyaz Sinema olarak adlandırılır.
2010 yılında Beyaz Sinema adıyla anılan dini film akımının ilk filminin yapımının kutlandığı Beyaz Sinemasının 40. yıldönümü etkinliklerinde, restore edilen 10 dini film gösterilir ve bir dizi sempozyumla ve film gösterimleri ile kutlanılır. Yücel Çakmaklı, Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever, Metin Çamurcu, Salih Dirildik Nurettin Özel filmleri gösterilen yönetmenlerdi.
Olayın baş organizatörü İslama bir film eleştirmeni olan Ali Murat Güven’di. Güven Beyaz Sinema’yı kendi gençlik yıllarında öğretici, fedakâr ve dini uyanışa neden olması sebebiyle övdü. Güven’in İsmail Güneş’in son filmi Ateşin Düştüğü Yer hakkındaki yorumu bir eleştirmen olarak düştüğü çaresizliği gösteriyor: İsmail Güneş’in “Ateşin Düştüğü yer” filmini ön gösterimlerde izledik. Gerçekten de güzel film, ağırbaşlı film, hem iyi yazılmış, hem iyi yönetilmiş, hem de iyi oynanmış bir hikâye... Fakat, Türkiye’de artık - mütedeyyin mahalle de dahil- böylesi ciddi filmleri destekleyip, onların izini süren idealist sanatçıları ayakta tutacak politik duyarlılığa sahip zinde bir izleyici profili kalmadı. Salonları dolduranlar ya işi gücü kakara kildir, erotizm ve aksiyon olan çoluk çocuk ya da hafta boyunca iş hayatında yüklendiği streslerden dolayı iyice bunalmış, mizahî yönü ağır basan bir film izleyip kafa boşaltmayı amaçlayan ruhu yorgun bir erişkinler kitlesi... Adına “sanat sineması” ve “politik sinema” denilen türleri yaşatacak sinemasever tipi son yıllarda büsbütün ortadan kalktı.... Dindar insanların Mesut Uçakan’ın Reis Beycine,Yalnız Değilsiniz’ine,Yücel Çakmaklının Minyeli Abdullah’larına, İsmail Güneş’in Çizme’sine büyük bir ilgi, merak ve hoşgörüyle akın akın gittikleri o eski coşkulu günler tarih oldu artık; bu aa gerçeği ne yapıp edip kabullenmek zorundasın. Çünkü toplum diğer pek çok konuda olduğu gibi sinema alanında da tektipleştirildi.
Güven dini sinemasının ilk iki döneminin yitip gitmesine üzülmektedir. Türk sinemasında dini filmlerin dönemlendirilmesi aşağıdaki gibi yapılabilir
•Ulusalcı Dönem:
1(1970-1975) Bu dönemde vatan ve bayrak
ön plandadır. Mümin Türk olmak önemlidir. Değerlerin yozlaşması
engellenmelidir.
•Islami Dönem:
1(1989-1995) Başörtüsünün bastırıldığı dönemde
artık tüm İslam alemi olarak birleşip ayağa kalkma sorunsak öne
çıkmıştır. Gelenekselcilik gene mevcuttur. Mazlum olma fikri ön
plandadır. Bu aynı zamanda modernleşme ile siyasal söylemsel bir
hesaplaşmadır.
•Gelenekselci Dönem:
1(2005-2015) Daha uluslararası olan
Gülen cemaati ile ilintili ılımlı ve nostaljik bir sinema türemiştir.
İsmail Güneş’in filmleri bu dönemde yüksek maliyetletle devlet
tarafından desteklenmiş Oscar aday adayı olarak ülkemizi temsil
etmiştir.
Dini sinemanın siyasal söylemi modernleşmenin getirdiklerine karşı gibi görünmesine rağmen özünde modernleşmeye karşı çıkmamaktadır. Bu sinema modernlik karşıtıdır ama Modemcidir. Laiklikçilik karşıtıdır ama modem yaşam tarzıma getirdiği seklileriz mi geriye döndürmeyi düşünmez. Gelenekselcidir ve asla devrimci değildir. Merkezci sistem içinde devleti ele geçirip istediği değişiklikleri yapmak ister. Aynı zamanda düzenleyicidir. Bir yandan İslam’a karşı Batı’nın getirdiği eleştirilere tek elden cevap vermekte.Öte yanda İslam’ı tek varyanssız farklı akımlarını reddeden bir biçimde yorumlanmaktadır. Dini toplumsal değişimi modernist tavırla aynı olarak tek ve merkezci olarak algılaması.
Türkiye’de dini sinemayı hazırlayan, İslami siyasi faaliyetlerin söylemsel yönüdür. Bunlar kısaca Milli Görüş’ün ortaya çıkması, Yeşil Sermaye ve Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi İslama şair ve düşünürlerin modernlikle olan sorunsallarım belli bir kitle tarafından takip edilmesidir. Burada yukarıda da belirtilen sebeplerden dolayı bazen milliyetçi bazen muhafazakâr bazen de liberal yaklaşımlarda bulunduklarım düşünen dini sinema aslında modernliği kabul eden gelenekselci bir sinema üretmiştir.
Türkiye’de dini sinemaya pek çok faldı isim verilmiştir. Buna göre; “dini filmler”, “İslami filmler”, “İslamcı sinema”, “yeşil sinema”, “beyaz sinema”, “milli sinema”, “hidayet sineması”, “iman sineması”, “inanç sineması”, “rüya sineması”, “irfani sinema”, “arınmanın sineması”, “manevi sinema”, “İslami duyarlıklı filmler” kullanılmıştır.
Tarihsel olarak da ulusal ve dini sinema arasındaki farkların kavramsal olarak öne çıktığı an ise 1973 yılında Türk Milli Talebe Birliği’nin Milli Sinema başlıklı panelleri olmuştur. Bu toplantılarda ulusala ve dinci sinemacıların arasındaki farklar ortaya çıkar. Halit Refiğ Metin Erksan ve Lütfi Akad sinema üretiminde yerel Anadolu anlatım biçiminin kullanılmasını savunur. Yücel Çakmaklı, Mesut Uçakan ve diğerleri ise modernleşme sorununun ahlaki bir duruş ile gelenekselci hikâyeler ve karakterler anlatmakta bulurlar.
Dini sinemanın üç döneminden üç kısa örnek vereceğiz: Yücel Çakmaldı’dan Birleşen Yollar (1970), Mesut Uçakan’dan Yalnız Değilsiniz (1990) ve İsmail Güneş’den The İmam (2005).
Birleşen Yollar: DiniSinemanın Anlatım Şablonu
Tipik dini film anlatımında birbirini seven iki genç bulunur. Her iki sevgili de hem kendi iç dünyalarında hem de aileleriyle ve çevrelerindekilerle değerler çatışması içinde olurlar. Çok sık rastlanan karakter Batılılaşmış yozlaşmış gençliktir. Bu gençlik eğlence ve sefa içinde gün ve gecelerini Taksimde pahalı oteller, kulüp ve diskolarda yemek yiyip alkol tüketmekle geçirir. Ev kadınları gündelik sıkıntılarından kumar oynayarak kaçarlar. Evli burjuva erkeklerin ise evlilik dışı ilişkileri vardır. Bu filmde Bilal (İzzet Günay) İstanbul’un fakir bir mahallesinde annesiyle birlikte yaşayan bir üniversite öğrencisidir. Bir gün mahallerinde ilk defa yapılan çok katlı apartman binasına batılı yaşam tarzım benimsemiş bir genç kız ve ailesi taşınır. Bilal’in komşusu Feyza (Türkan Şoray) Batılı yaşam tarzına şüphe üe yaklaşır. Kendi çevresindeki ahlaksız davranışlardan utanır. Feyza sık sık şaka yoluyla da olsa başörtüsü veya peçe giymek için fırsatlar yaratır. Başım örtmek isteyen modernleşmiş kadının bu görünümü gelenekselci Bilal’in dikkatini çeker, filmde öznel bakış açışım ifade eden çerçevelerde bize Feyza ve Osmanlı hat sanatının örnekleri ile göstermek suretiyle onun gelecekte yaşayacağı değişim ima edilir.
Feyza duygusal ve düşünsel bir kriz içindedir. Her gece geç saatlere kadar diskolarda dans eder, alkol alır ama huzur bulması asla mümkün olmaz. Bilal ise her akşam erkenden dua edip uyur. Bir gün Feyza ve arkadaşları Bilal üzerinden bir bahse girerler. Feyza Bilal’i kendine aşık edebileceğim iddia eder. Feyza Bilal’i kandırmak için çeşitli yollar dener ancak sağlam bir Müslüman ahlakına sahip olan Bilal onu geri çevirir. Bu defa Feyza Bilal’in gerçek yüzünü görüp bu halini sever.
Bu sayede Osmanlı ile karakterler arasındaki tarihsel bağlantı da başlar, örneğin Feyza görüldüğü zamanlar filmin başında sadece Hilton Otel ve İstanbul Teknik Üniversitesi görülürken zamanla Osmanlı geçmişine ait binalar görülmeye başlar. Bilal ile Feyza boğazda kayıkla seyahat ederken Osmanlı mimari tarihine de kültürel bir yolculuk yaparlar. Tekne gezileri ve yürüyüşleri esnasından onlara Rumeli Hisarı, 3. Ahmet Çeşmesi ve cami minareleri eşlik eder. Feyza’nın ideolojik dönüşümü görsel olarak suya baktığındaki yansımasının terse dönmesi ile gösterilir. Feyza’nın bu dönüşümünde ona rehberlik eden Bilal İslam geleneğini överken yabana dergilerde anlatılan taklit yaşam tarzlarının gençliği baştan çıkardığım savunur. Bilal’e göre gençlik özenti ve taklitçidir. Bilal doğum günü kutlamalarına da karşıdır. Tüm bu törenden ve ‘happy birthday’ diye şarkı söyleyen insanlardan tiksinir.
Bu noktadan sonra Feyza başörtüsü takmaya başlar. Arkadaşlarına son bir jest olarak son kez kendisinin doğum gününü kutlamalarına izin verir. Doğum günü partisi sırasında Feyza’nın arkadaşları Bilal’i küçümseyerek onunla alay ederler ve Feyza ile arasında yaşanan her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu söylerler. Kızgın Bilal ortadan kaybolur, arkasında gözyaşları içinde bir Feyza bırakır ve başı kapalı bir kızla sevmeden evlenir. Bilal’in bu evlilikten bir de erkek çocuğu olur ve yıllar içinde eşi de ölür. Feyza ise bir kumarbaz ve kaçakçı olan Selim ile evlenir ve bir kızı olur. Feyza eşi sahtekârlıktan hapse giderken sürekli Kur’an-ı Kerim okur. Yıllar geçerken Feyza ile Bilal bir gün pazarda karşılaşır ancak Feyza Bilal’i görmezden gelir. Daha sonra her ikisinin de çocukları kendiliğinden birbirleriyle tanışıp evlenmeye karar verirler. Selim bir gün çıkagelir ve Bilal’in oğlunu öldürmeye çalışır. Feyza aralarına girer ve kendini Bilal'ın oğlu için feda eder. Feyza son nefesini verirken Bilal ve Feyza hayadan boyunca erişemedikleri mutluluğunu çocuklarının yaşadığım görerek mutlu olurlar.
Tarihsel bağlamda Birleşen Yollar filmini hazırlayan olaylar zincirini tetikleyen kişi ilk türban aktivisti olan ve filme kaynak teşkil eden Huzur Sokağı romanım yazan Şule Yüksel’dir. Şule Yüksel aynı zamanda AKP’nin bir zaman genel başkanlığım yapmış olan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşiyle tanışmasına ön ayak olmuş kişidir. Başörtüsü için mücadelesi sonucu dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Suna/a hakaretten hapse giren Yüksel, buhranlıdır akıl hastanesinde de tedavi görmüştür. Birkaç kere evlenmiş ve boşanmış olan Yüksel’in romanında kayıp aşk için bir özlem vardı. Babası da onun sevdiği adamla evlenmesine mani olmak istemiştir.
Bu gibi temalar daha sonra Yücel Çakmaklı’nın Oğlum Osman gibi diğer filmlerinde de işlenir. Göç bazen Türkiye’den Almanya’yadır. Bazen genç, geleneksel İslam ailesinden olsa da yolunu kaybeder. Teknoloji ve Batı medeniyeti değerleri içinde o kaybolur. İçki ve kadın düşkünlüğü gelişir yabana müzik dinlenir bireyin özgürlüğüne ve aldın gücüne inandır. Batı medeniyetinde ve geriye ailesine ve İslama dönüş yolu bazen de inanan bir kadına aşk ile sağlanır. Mutluluk evlilikte bulunur.
Yalnız Değilsiniz; Bizden Olanlar ve Olmayanlar
Film, türban tartışmasının zirve yaptığı 1990 yılında yapılır. Filmin başında montaj sekansı dini sinemanın tipik bir örneğidir. Ve bu sekansta dindar-ahlaklı kişilerle modem batık yaşam tarzı sürenlerin yaşam alanları arasındaki karşıtlıkları gösterilir. Ana karakter Serpil modem bir hayat yaşar ancak ahlaki bir kriz yaşamaktadır. Anneannesinin ölümünden sonra kendisi tesettüre girmeye karar verir. Ailesi müslümanlığı yüzeysel yaşar.
Ramazanda oruç tutarlar ancak kumar oynayıp evlilik dışı ilişkilere
girerler. Serpil tıp okur. Film tıp öğrencilerini olumsuz biçimde
gösterir. Tıp okuyan öğrenciler Batı bilimi yoluyla nesnel olarak
insan vücudunu incelemek saplantısında olan kişilerdir, öte yandan
Serpil evde yapılmış doğal ilaçlara yönelmiştir. Batı bilimini reddedip
doğal olanı doğuda şifa aramak Serpil’in büyükannesinin ölümüne
yol açmış olabilir.
Tıpkı Birleşen Yollar filminde olduğu gibi burada da özellikle Batı bilimine inanmış tıp öğrencileri üzerinden eleştirilen gençlik, ev partileri ve diskolarda eğlenmekte, içki içmenin ötesinde kokain kullanmaktadır. Tüm bu bedenin anlaşılması ve tatminine dayanan zevk alemi içinde farklı duran tek kişi erkek İslama tıp öğrencisidir ki Serpil bir tek onunla diyalog kurabilir. Diğer öğrenciler de bu kişiye geri kalmış doğu kültürü temsilcisi olarak aşağı görerek bakarlar.
Tam bu sırada filmin en ilginç karakteri, Fransa'dan Serpil’in feminist kuzeni gelir. Halka İlişkiler uzmanı olan feminist kuzen, kadın haklarının egemen olduğu bir toplum kurmak ister. Bu yurtdışında eğitim gören, kendi ayaklan üzerinde durabilen ve bir erkeğe ihtiyacı olmayan özgürlükçü kadın karakter îslami kesim için en korkulan birey tipi olarak filmde yerini bulur.
Serpil artık kâbuslar görmeye başlamıştır. Rüyasında anneannesi ona gelir ve tespih verir. Bir gün Serpil’in annesi evdeki tüm din kitaplarını yırtar. Buna karşılık Serpil annesinin tüm viski şişelerini kırar. Bu hareketi üzerine Serpil ailesi tarafından psikiyatriste götürülür. Tesettüre giren Serpil bu nedenle tip fakültesine alınmaz. O diğer kapalı kızlarla birlik olur ve tarikat liderini ziyaret edip akıl alır. Artık kararını verip evi terk etmek istediğinde ise ailesi devreye girerek Serpil’i bir akıl hastanesine yatırır. Feminist kuzeni ve tesettürlü arkadaşları birbirlerini anlamak için bir araya gelir ve birbirlerini daha iyi anlama üzerine karar alırlar.
Yalnız Değişiniz tıpkı Birleşen Yıllar gibi Batılı modern yaşam tarzını eleştiren gelenekseldi bir tavır takınır. Tek önemli farkı 1990!lara özgü türban yasağı tartışmasında taraf olan bir film olmasıdır.
The İmam: Değişen Zamanla Islami Burjuva Merkeze Gelir
The imam değşen dini sinemada aşırılara kaçmadan yapılmış ilginç bir çalışmadır. Bu dini bir lise mezunu olan imam hatip okullarından gelen Emrullah Hacıoğlu, Emre’nin, hikâyesidir. Bir özel şirkette yazılım mühendisi olarak çalışan, içki içen arkadaşları olan başı açık bir kadınla yaşayan Emre ashnda inançlı bir Müslüman olarak geçmişini gizlemektedir. Bir gün onun vaiz arkadaşı, onu bulur ve İstanbul'da mide kanseri tedavisi olurken köyüne vaiz olarak Emre’nin gitmesi ister. Emre eserleri ortağı ve eşi üe kavga eder her şeyi arkada bırakır ve deri ceket, güneş gözlüğü üe bir motosikletin üstünde Orta Anadolu'da Malatya’da bir kasabadaki camide bir vaiz olmak üzere yola çıkar.
Emre’nin geçmişinde îslami kimliği nedeniyle travma vardır. Mahallesindeki kızları onunla ceset yıkayıcı diyerek dalga geçerler. Bu sahneleri daha önce yapılan dini filmlere göre daha stilize flashbackler ile görürüz. İmam hatiplere yöneltilen ölü yıkayıcı sorusu Emre’yi üniversitede de takip eder ve beraber olduğu kızlar tarafından da sorulur. Emre kapitalizmin bir kurbanı olarak özgürlüğünü kaybettiğini düşünür ve bu yitirdiği değeri yeniden kazanmanın yolu fedakârlık ve arınmadan geçer. O altın kuşağın gelmesi için feda edilecek kuşaktır. Vardığında köyde camide cemaatin bölündüğünü görür. Bu köyde insanlar, köylüler ve göçerler olarak ayrılır. Mevcut vaiz imamlık yaparken halkla göçerler arasında taraf tutmuş bundan dolayı camiye girişlerine engel olunmuş huzursuzluk çıkmıştır. Göçerler yetiştirdikleri haşhaşı ekmek yapımında kullandıkları için dinsiz ilan edilmiştir. Emre geldiğinde uzlaşmacı ve herkese eşit davranan bir tavır alır. Onun uzun saçları ve rockçı motosikletli görünüme sahip oluşu kasaba ahalisini şaşırtır.
Bu köyde kadınlar erkekler arasında çalışır. Emre ile muhtarın kızı Zehra arasında etkileşim olur. Emre’nin Zehra’yı rüyasında annesi olarak görmezi Freudçu psikanalizin en yüksek noktasında incelenmesi gereken bir durumdur. Emre fırtınalı bir gecede Zehra’yı çamurda boğulmaktan kurtarır. Bu yüzden kasaba halkı dışarıdan gelen bir erkeğin kadınlarına dokunması üzerine olay çıkarır. Emre ile çatışmada olan vaizin oğlu Tank Emre’ye hayrandır ve bir gün onun da motosikletine binerek sırra kadem basar. Hoca oğlu kaybolunca delirir ve Emre’yi suçlar. Kayıp çocuk Emre tarafından bir ağaçtan düşmüş olarak bulunur. Mehmet hocanın kanserden ölüm haberi gelir. Emre imam olarak cenazeyi yıkar ve kasabayı terk edip şehre geri döner. O artık rehabilitasyonunu tamamlanmış fedakârlığı yapmış ve altın kuşağa katılmıştır.
The imam uzlaşmacı tavrıyla farklılıkları kabulü ile dini filmlerde ayrı bir konumdadır. Bu ileriki yıllarda yollarım ayıracak olan iki îslami hareketin fay hatları ile ayrıldığına da gösteren bir çalışmadır.
Sonuç; 1970 yılında başlatılan modernleşmeye karşı gelenekselci bir siyasi söylem içeren dini filmler zamanla türban sorunundan beslenmiş ve AKP iktidarıyla farklı anlatımlara yönelmiştir.
Türkiye’de Dini Sinemanın Örnekleri
1970 - Birleşen Yollar - Yücel Çakmaklı
1972 - Zehra - Yücel Çakmaklı
1973 - Oğlum Osman - Yücel Çakmaklı
1975 - Gençlik Köprüsü - Salih Diriklik ve Akıncılar
1988 - Reis Bey - Mesut Uçakan
1989 - Minyeli Abdullah - Yücel Çakmaklı
1990 - Minyeli Abdullah 2 - Yücel Çakmaklı
1990 - Yalnız Değilsiniz - Mesut Uçakan
1991 - Sonsuza Yürümek - Mesut Uçakan
1991 - Çizme - İsmail Güneş
1992 - Sürgün - Mehmet Tanrısever
1993 - İskilipli Atif Hoca - Mesut Uçakan
1994 - Garip Bir Koleksiyoncu - Nurettin Özel
1994 - Beşinci Boyut - İsmail Güneş
1995 - Ölümsüz Karanfiller-Mesut Uçakan 1995 - Bize Nasıl Kıydınız - Metin Çamurcu 1998 - Yaşama Hakkı - Nurettin Özel 1999-Gülün Bittiği Yer- İsmail Güneş 2005 - The İmam - İsmail Güneş
2007 - Sözün Bittiği Yer - İsmail Güneş 2011 - Hür Adam - Mehmet Tanrısever
2011 - Allahın Sadık Kulu Barla - Esin Orhan
2012 - Selam - Levent Demirkale
2012 - Ateşin Düştüğü Yer - İsmail Güneş
2014 - Birleşen Gönüller - Haşan Kıraç
2015 - Selam Bahara Yolculuk - Hamdi Alkan