Varlığı Türk Edebiyatına Armağan 'Varlık'

Varlığı Türk Edebiyatına Armağan 'Varlık'

Varlık dergisi ilk 79 yıl önce Yaşar Nabi Nayır tarafından çıkarılmaya başlar. İlk sayılarından bugüne kadar döneminin neredeyse bütün edebiyat ustalarının ürünlerinin yer aldığı camiada ‘edebiyatın amiral gemisi’ olarak da adlandırılan derginin ‘varlık serüveni’ni Genel Yayın Yönetmeni Enver Ercan’a sorduk:

Derginin tarihine baktığınızda Varlık’ın uzun soluklu olmasının nedenini neye bağlıyorsunuz?

-    Elbette Yaşar Nabi Nayır’ın kararlılığının yanı sıra kızı Filiz Hanım’ın babasının mirasına sahip çıkması ve onun kadar kararlı olması da çok önemli. Nayır, 2. Dünya Savaşı koşullarında bile, yedek subay olarak yeniden askere çağrılınca, Varlık dergisinin yayını kesintiye uğramasın diye, dergiyi askeri çadırda hazırlamış. Filiz Hanım da 1981 yılından beri, ki 31 yıl hiç de az bir zaman dilimi değil, aynı özveriyle sahip çıktı dergiye. Epeyce bir süredir birlikte çalıştığımız için dergiyi ne gibi zorluklarla ayakta tutmaya çalıştığını biliyorum.

Varlık, bu süreçte hangi dönemlerden geçti?

-    Varlık dergisi genç edebiyatçıların Türk edebiyatında yeni bir dönem başlatma heyecanından doğuyor. Cumhuriyetin 10. yılında yayın hayatına başlıyor. Amacım da ilk sayıda açıklıyor zaten:

“Memlekette bir tek hakiki sanat mecmuası yok İnkılâbın, her sahada, yokluktan varlıklar yaratmak işine girişmiş olduğu bir devirde acısı hissedilen bu boşluğu doldurmak, duyulan bir ihtiyaca cevap vermek gayesizledir ki Varide çıkıyor. Varlık, Cumhuriyeti en büyüğümüzden emanet alan bir Türk gençliğinin, yaratıcı bir İnkılâp neslinin sanat sahasında da var olduğunu göstermek ve onun için çalışmak istiyor. Varlığın bir de iddiası vardır: Mecmuamız Türk edebiyatının bugün en olgun ve erişkin devresinde olduğunu neşredeceği eserlerle ispat edecektir. ”

Henüz 25 yaşında genç bir şairin, arkadaşlarıyla birlikte böyle büyük bir iddiayla yola çıkması dikkat çekici ama asıl ilginç olan, bu tavra sadece kendi kuşağı değil, daha önceki kuşakların da destek vermesi. Varlık’ın ilk sayılarına baktığımızda dönemin neredeyse bütün ustalarının ürünleriyle Varlık’ta yer aldığını görüyoruz.

-    Bunda elbette, Nayır’ın saygın kişiliğinin verdiği güvenin de payı var. Zaten derginin izlediği yol bu güveni haklı çıkarıyor. Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Behçet Necatigil, Tahsin Yücel gibi genç şair ve yazarlar ilk şiirlerini, yazılarını Varlık’ta yayımlıyorlar. ‘Garip hareketi’ bir manifestoyla Varlık’ta başlıyor. Dönemine damga vuran Fakir Baykurt’un köy notları yine Varlık’ta yayımlanıyor. Köy Enstitülü yazarlara en büyük desteği veriyor Varlık. Bugün tanınmış Köy Enstitülü birçok yazarda büyük emeği var derginin. Yaşar Bey’in bu öncü tavrı uzun yıllar sürüyor. Nazlı Eray, Haşan Bülent Kahraman, Alpay Kabacalı gibi daha birçok yazarın ilk ürünlerini yayımlayarak edebiyatımıza kazandırıyor.

EDEBİYATIMIZIN AMİRAL GEMİSİNİ ELBİRLİĞİYLE AYAKTA TUTUYORUZ

Son 22 yıldır derginin Genel Yayın Yönetmenliği’ni sürdürüyorsunuz; Kemal Özer’den sonra devraldığınız dergide neleri değiştirdiniz?

-    Kemal Özer’in hakkım vermek lazım. 1980’ler birçok derginin kapatıldığı, yayınını sürdüremediği bir dönemdi. Siyasi dergiler zaten çıkamıyordu. İşte o süreçte toplumcu gerçekçi bir çizgiye çekti dergiyi. Önemli bir işlev gördü Varlık o süreçte. 1990’lara doğru ortam biraz ferahlayınca, dergiler çoğalmaya başlayıp, siyasi dergiler çıkmaya başlayınca Filiz Hanım, Varlık’ın çizgi dergisi değil de, artık edebiyatı kucaklayan bir dergi olmasını gündeme getirdi. Varlık’a gelip gidiyordum, o dönemde Hürriyet’te çalışıyordum. Kemal Özer’le konuştum Filiz Hanimin ne düşündüğünü, bu konuda katkıda bulunmamı istediğini. Kendisi yorulduğunu, benim yola devam etmemin doğru olacağım söyledi. Bu değişiklik hakkında epeyce şey söylendi ama Kemal Beyi incitecek herhangi bir sözüm ya da tavrım olmadı, olamazdı. Nitekim derginin yönetimini devraldığım 1990 yılından itibaren gerek yazı ve şiirleriyle, gerekse jüri üyeliğiyle her zaman yanımızda yer aldı.

Değişikliğe gelince; bir dergi yayın yönetmeninin bakış biçimiyle şekillenir elbette. Ama Varlık dergisi gibi, neredeyse 60 yıldır yayımlanmakta olan ve oturmuş bir dergi söz konusu olunca iş o kadar kolay olmaz. Öncelikle derginin geleneğini saptırmamak gerekir, buna dikkat ederken de toplumsal ve yazınsal gelişimin, değişimin farkında olmak gerekir. Dediğiniz gibi, 22 yıldır yayın yönetmenliğini sürdürüyorum, edebiyatımızın kalburüstü yazar ve şairleri desteklerini esirgemiyorlar.El birliğiyle Varlık’ı ‘edebiyatımızın amiral gemisi’ olarak ayakta tutuyoruz.

Varlık’ta istediklerinizi yaptınız mı?

-    Varlık’ın geleneğine sahip çıkarak yapılabilecek şeyleri yaptığımı düşünüyorum.

-    Sözgelimi, Varlık her zaman yaşadığı dünyanın farkında oldu, bu 22 yılda her ay bir dosya hazırlayarak yazınsal, kültürel, toplumsal, siyasal gelişmelere ışık tuttuk. Bazen gündemi irdeledik, bazen gündem oluşturduk, tartışmalarda taraf olduk, tartışma başlattık. Bazı dosyalarımız okullarda ders notu olarak okutuldu, okutuluyor. Birçok ismi edebiyat dünyasına kazandırdık. Sözgelimi, Sema Kaygusuz, Behçet Çelik, Ahmet Büke, Müge İplikçi, Tuna Kiremitçi, Şebnem İşigüzel, Süreyyya Evren, Nilay Özer, Semra Topal, Aydın Afacan, Mehmet Erte gibi bugün edebiyatımızın birçok önde gelen ismi ilk adımlarını Varlık dergisinde attılar.

Varlık’ın Türk edebiyatına en büyük katkısı nedir?

-    Varlık edebiyatta sürekliliğin sembolü. Bu süreklilik, içinden geçtiği dönemleri iyi anlamayı, niteliği hep göz önünde bulundurmayı ve zaman zaman edebiyata yön vermeyi de barındırıyor kuşkusuz.

Dergiye gelen dosyaları değerlendirme yönteminizi biraz anlatır mısınız? Ayda ortalama kaç dosya geliyor?

-    Ayda ortalama e-posta yoluyla 200 dolayında dosya geliyor. Yeni Şairler ve Yeni Öykücüler sayfaları için gelenleri ilgili yazar arkadaşlarımıza yönlendiriyorum, diğerlerini ben değerlendiriyorum. Çok canlı bir akış var dergiye, bu da bizi sevindiriyor.

OKUR İLGİSİ İNTERNET ORTAMINDA SÜRECEK

Yayın hayatına başladığı günden bugüne bakarsak, okuyucu sayısında ne kadar değişiklik oldu?

-    Basılı dergilere ilgi giderek azalıyor. Fakat internet ortamında koskoca bir dünya var. Bir süre sonra okur ilgisi büyük ölçüde internet ortamında sürecek diyebilirim. Ben bu konularda ‘tutucu’ değilim. Biz de dergilerimizi internet ortamında yayımlarız.

Aynı zamanda Komşu Yayınevi’nin de sahibisiniz; Yasakmeyve ve Sıcak Nal dergileriyle birlikte ağırlıklı şiir kitapları olmak üzere öykü kitapları da yayımlıyorsunuz.

-    Varhk’ta hayata geçirilmesi çok da kolay olmayacak işleri Komşu Yayınevi’nde gerçekleştiriyoruz. Hem yazınsal, hem ticari açıdan her yaymevinin kaldıramayacağı riskli işler diyebilirim bunlara. Sözgelimi, Yasakmeyve şiir dergisinin yanı sıra post-anarşist bir dergi hayalini Siyahi dergisiyle gerçekleştirdik. 6 sayı çıkabildik ama gerekliydi bence. 15 sayı süren Eşik Cini adlı bir öykü dergisi maceramız oldu. Sıcak Nal, avangart diyebileceğimiz bir dergi. 13. sayısında. Yasakmeyve de bizim amiral gemimiz, 55. sayısı hazırlanıyor. 10. yılımızdayız. 10 yıl bir şiir dergisini kesintisiz çıkarabilmek ve bu arada 100’e yakın, çoğu ilk kitap olmak üzere şiir kitabı yayımlamak kolay değil. 10 kadar da öykü kitabı ekleyin buna.

 Edebiyat ve siyaset ilişkisine nasıl bakıyorsunuz? Bu hassas denge adına nelere dikkat ediyorsunuz?

-    ‘Saf ve temiz’ edebiyat fikri bile saçma gelir bana. Hatta edebiyatın ‘kirli’ olması, insana, hayata, siyasete bulaşması gerektiğine inanırım. Zaten büyük ustalara bakın, hepsi ‘insan’a dokunmuştur. ‘İnsan’ ise kirlidir.

Sizce edebiyat dergilerini teknolojik gelişmelerden dolayı rekabet edebilir hale getirmek için neler yapılabilir?

-    ‘Zeka uyumdur’ sözünü severim. Teknolojiyle rekabet yerine onun olanaklarım içselleştirmenin yolunu bulmalıyız. Şu anda temel sorun, bir derginin dijital ortamda abone yoluyla ayakta nasıl durabileceğinde düğümlü. Bu sorun çözülürse, ilk ben geçerim dijital ortama. Hem maliyet hem de dağıtım sorunu kökünden halledilmiş olur. İnanıyorum ki dergicilikte büyük bir padama yaşanır. Düşünsenize, Cağaloğlu’nda çıkardığınız dergiyi Aksaray’daki bayiye veremezken, internette yayınladığınız bir şeye Venezuela’dan anında yorum geliyor. Bu konuda önemli bir deneyimimi aktarayım: Biliyorsunuz, Kültürlerarası Şiir ve Çeviri Akademisi’ni kurduk. Açılışından, merkezi Kolombiya’daki Dünya Şiir Hareketi’ni de haberdar ettik. Açılış günü için Harekettin farklı ülkelerde yapacağı şiir etkinliği günü olan 29 Şubat’ı önerdiler. Ve biz Akademi’yi ABD’den Gana’ya, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden İngiltere’ye, Özbekistan’a 31 ülkede yapılan 51 eşzamanlı şiir etkinliğiyle açtık. İnternet olamasa mümkün değildi.

Türk edebiyatını biraz daha konuşmak istiyorum sizinle... Son dönemde e-kitapların da devreye girmesiyle nasıl bir döneme geçiyoruz ve bizleri neler bekliyor?

-    Bence bizi güzel günler bekliyor. Büroya, depoya, fazla işgücüne gerek kalmayacak, kağıtçıyla, matbaayla, dağıtımcıyla uğraşmayacaksınız. Teknik donamınım kurunca evinizden bile yayıncılık yapabileceksiniz. Maliyetler yüzünden sıra bekleyen birçok dosya yayımlanabilecek. Genç şair ve yazarların önü açılacak. Daha ne olsun!

Yeni kuşak, edebiyata ne kadar yakın?

-    Bu konuda farklı yorumlar yapılıyor ama ben bu konuda da iyimserim. Evet, insanlar kitaba, özellikle de edebiyata çok fazla ilgili değiller artık. Edebiyat, insanların yaşamlarının içinden geçmiyor pek. Öte yandan resmi verilere göre geçen yıl 40 bin kitap yayımlanmış Türkiye’de. Bunu en az 10 bini edebiyattır. Bu rakam on yıl önce 4-5 bin civarındaydı. Türkiye ölçeğinde çok önemli bir artış bu. Çeşit çok olunca insanlar kendi meşreplerine uygun kitapları alıyorlar doğal olarak. Şiirin en zayıf halka olduğu da doğru. Yine de aşılmayacak bir durum değil bu. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın 2005-2011 yılları arasında üç dönem başkanlığını yaptım. Yurtiçinde ve dışında birçok etkinliğe katıldım. Özellikle Anadolu’da edebiyata, şiire, romana büyük bir ilgi var. Bazen birkaç bini buluyor izleyici. Evet, iş kitap almaya gelince oran epeyce düşüyor, fakat iyi organize edilirse bu sorun kolayca giderilebilir. Yeter ki yerel yönetimler işin ucundan tutsun.

“Bir ismin ‘yazar’ olacağını duruşundan, edasından, konuşurken seçtiği sözcüklerden anlıyorsunuz o kişide yazar kumaşı olduğunu, yazdıklarını okumadan üstelik. Sezgi diyelim kısaca.”

 

"TANRI EDİTÖR DEĞİLİM,"

"Şiiri bir iç dökme değil de, bir yapı kurma işi olduğunu benimsemişseniz, bu yaşamınızda her şeye yansıyor, Bir şiirin, bir dizenin bin türlü yazılabilirme ihtimali varken, herhangi bir sayıyı oluşturan yazı ve şiirlerin niteliği, niceliği neden alternatifler barındırmasın? Dergiye son şeklini verirken kimi yazı ve şiirleri değiştirdiğim çok olmuştur, Ayrıca kendimi hiçbir zaman 'tanrı editör' olarak görmedim, Kendi değer yargılarımı, beğenimi bile sürekli sorgularım, Bilmediğimi sorarım, öğrenirim, bilenin işe katılmasını isterim, sağlarım, Bu da dergiye büyük bir zenginlik kazandırıyor, Dosyalarımızın pek çoğunu ben de merak ettiğim hazırladığımı söyleyebilirim, Varlık'ın çıtayı hep yüksek tutma çabasını bunlara bağlıyorum.