Z Kuşağını Karşılamak

Z Kuşağını Karşılamak

Ebeveyn olarak evde karşılaştığımız, akademisyen olarak sınıflarda karşımızda oturan, vatandaş olarak metrobüste, metroda, vapurda, sokakta kulaklarında kulaklıkları ve gözleri telefonlarında görmeye alıştığımız gençleri daha yakından tanıyalım mı?

Sessiz Jenerasyon

1925-1945 doğumlular. 2. Dünya Savaşı'nın olduğu yıllarda doğan nesil savaşın tüm izlerini üzerinde taşıdığından olsa gerek, birincil olarak hayatta kalmaya güdümlü. Her daim otoriteye bağlı, itaatkâr, azla yetinen bu nesil, işine ve ailesine olan sadakati ile dikkat çekiyor.

80'ler ile ilgili yapılan dizi ve filmlerde sıklıkla bu neslin canlandırılması ile karşılaşıyoruz. Giyim kuşam tercihleri klasik, yaşamdan beklentileri sınırlı, zaten kanaatkar olduklarından öyle olağanüstü talepler, hayaller, hırslar veya girişkenlikler beklenmiyor, gözlemlenmiyor.

Bebek Patlaması

1945-1965 doğumlular. Savaştan sonra azalan dünya nüfusu ve savaşların bitmesiyle birlikte doğum oranlarının artması sonucunda jenerasyon bu ismi alıyor. Bu nesil de işine, ailesine ve alışkanlıklarına sadık. Sadakat duygusuna bağlı olarak iş ve özel hayatta hâlâ uzun süreli ilişkiler gözlemliyoruz, aynı iş yerinde yirmi küsur yıl çalışmak ve hatta oradan emekli olmak da, bir yastıkta kırk yıl süren uzun mutlu evlilikler de bu jenerasyon için çok normal.

Bu dönemde radyo, gramofon ve televizyon ile tanışılıyor.

Bu jenerasyon da eleştirmeyi pek sevmiyor, azla yetinebiliyor, ancak artık rekabeti seven ve bireysel olarak öne çıkmak isteyen bir profil sergiliyor. Hem yaşları, tecrübeleri gereği hem de bu rekabet seven hırslı yapıdan dolayı günümüz CEO'larının büyük bölümü bu neslin üyeleri.

X Jenerasyonu

1965-1980 doğumlular. Tam bir ara kuşak! En küçüğü 37, en büyüğü 52 yaşında. Ankesörlü telefonu da biliyor, cep telefonunu da. Maarif takvimi de kullanmış, Google takvimi de. Teknoloji ile kendi sosyal hayatını dengelemeyi seven, yeniliklere açık ancak risk almayı çok da sevmeyen bir jenerasyon. Uzmanlara göre bu kuşağın en önemli özelliği Y ve Z'leri yetiştirmek olacak.

Y Jenerasyonu

1980-2000 doğumlular. Eğitim şartlarının çok daha iyi ve araştırma olanaklarının hayli geniş olmasından kaynaklı olarak gelişim çizgisi üst seviyelerde olan nesil. Teknolojiye çok kolay adapte olabiliyorlar. Sorgulayıcı, düşüncelerini açıklıkla ifade eden, bir talimat aldıklarında "neden" diye sorabilen bu kuşağın en kötü yanları tüketim alışkanlıkları ve benmerkezcilikleri olarak karşımıza çıkıyor. Şu anda üniversite sınıflarını dolduran gençler bu kuşağa mensuplar. Teknolojiye olan bağımlılıklarını, "telefonum olmadan asla!" yaklaşımlarını, mutluluk ve heyecanları olağanüstü bir hızla tüketip çabucak sıkıldıklarını rahatça gözlemleyebiliyoruz. Etken öğretmen-edilgen öğrenci yapısındaki eğitim anlayışında artık edilgenlikten kurtulmak isteyişlerini öteyandan da bunun için çaba sarf etmeye hiç hazır olmadıklarını görüyoruz. Mezun olur olmaz CEO olarak bir kurumda göreve başlamaya davet edileceklerini uman bu genç arkadaşların görkemli mezuniyet töreni sonrası en çok üç ay içinde CEO rüyasını bir süreliğine ertelediklerini öğreniyoruz.

Z Jenerasyonu

2000-2010 doğumlular. Doğdukları andan itibaren internet ve bilgisayar hayatlarının doğal bir parçası. Oyuncak yerine tabletlerle oynuyor, kukla gösterileri yerine Youtube'dan viral videoları izliyorlar. Çok daha yaratıcı, özgüvenli ve iletişimi güçlü bir nesil olduğu tartışılmaz bir gerçek, zira X kuşağı tarafından yetiştiriliyorlar. Ancak kendilerini, X kuşağı mensubu ebeveynlerinden özellikle çatıştıkları konularda daha üstün görüyorlar. İnsan yerine markalara bağlılıkları dikkat çekici, giyim kuşam tercihlerini statü göstergesi markalar lehine kullanıyorlar.

Z üzerine yoğunlaşmadan önce ölümü gösterip sıtmaya razı etmek açısından Alfa ile sınıflandırmayı bitireyim. Çünkü beterin beteri var, bu yeni nesil bizi yaratıcılıkları, talepkârlıkları, süratleri ve tüketim alışkanlıkları ile çok zorlayacak.

Alfa Jenerasyonu

2010 sonrası doğumlular. Bu nesil artık bilgisayarların değil, kendilerinin de çevrimiçi olmasını bekliyor. Bu sebepten onlara aynı zamanda "Ekrancı Jenerasyon" da deniyor. Bu yıl ilkokullarda sıralara oturdular, umarım ilkokul öğretmenleri kimlerle karşı karşıya olduklarını biliyorlardır ve hazırlanmaya fırsatları olmuştur.

2006 doğumlu bir Z mensubuna bizzat ebeveynlik yapıyorum. Elimde karşılaştırmaya imkân veren bir de 1998 doğumlu Y var. Bir de X üyesi ben varım elbette. Üçümüz birlikte kuşak farkının en bariz örneklerini sergileyebilecek potansiyele sahibiz. Şimdilik kendimi dışarıda bırakarak Y ve Z leri karşılaştırmayı deneyeceğim. Karşılaştırma kriterim sadece jenerasyonları olacak; zira aynı ana babadan dünyaya gelmiş, cinsiyetleri, beslenme düzenleri, gittikleri anaokulu ve ilkokula kadar yetiştirilme süreçleri aynı olan bu iki genç insanın sadece doğum tarihleri farklı. Her ikisi de erken çocukluk döneminde, mama sandalyesinde televizyon reklamlarına inanılmaz tepki verip sesli, hızlı, renkli ekran değişimlerini pür dikkat izlerlerken, Y'nin favori oyuncağı uykucu ayısı, Z'ninki ise tek boynuzlu at idi. Yaşları ilerledikçe teknolojiye olan ilgi ve yatkınlıkları benzer düzeyde gelişti. Öte yandan hayal gücü, yaratıcılık ve özgüven Z'de bir doz daha fazla iken, Y'nin kitap okumaya düşkünlüğünü Z'de mumla aradım.

Z kuşağı görsel uyaranlara karşı daha hassas ve istekli. Okumak veya yazmak yerine izlemeyi tercih ediyor. Dikkat süresi kısaldı, izlemeyi tercih ettiği videoların süresi maksimum 5 dakika ile sınırlı. Öğrenme yöntemleri de değişik olsa gerek; zira Y kuşağı mensubu olan abla yazarak, çizerek, renkli kalemlerle defterlerine özenle not alırken Z bireyi kız kardeşin defterleri mecburiyet yüzünden mevcudiyetini sürdürüyor. Yani öğretmen şart koşmasa bir defteri dahi olmayacak.

Y kuşağı üniversite öğrencilerinin genellikle okul çantaları yok, varsa da içinde okulla ilgili araç gereç yok. Deftersiz kalemsiz derse gelen öğrenci sayısı oldukça fazla. Hoca dersini anlatırken akıllı telefonları ile tahtanın resmini çekmeyi tercih ediyorlar. Her birinin akıllı telefonunda en az 1-2 GB büyüklüğünde ders notları resimleri olduğuna neredeyse eminim, isabetli bir tahminle üniversite çağına gelmiş Z kuşağınında bir okul çantası olmayacağını öngörebiliriz.

Y kuşağı internet kafelere oyun oynamaya giderdi, Z'nin böyle bir ihtiyacı yok. Bu cümleden Z'lerin bilgisayar oyunları oynamadıkları sonucu çıkmasın; tam tersi hemen hemen her şeyleri çevrimiçi oyun temelli, ancak oyun oynamak için internet kafeye gitmelerine gerek kalmadı. Evlerinde yüksek hızlı ve limitsiz internet bağlantıları ile konfigürasyonu sırf oyun oynama performansı düşünülerek yüksek tutulmuş bilgisayarları var. Modem ayarlarını ve kısıtlamaları çoğu ebeveynlerinden daha iyi bildiği için herhangi bir denetlemeye de tabi değiller.

Odalarında yaşıyorlar. Kitap okumadıkları için kelime dağarcıkları zayıf. 10-50 kelime ile hayatlarını idame ettirebiliyorlar. Her gün yüzlerce 'Aynen" ve "Sıkıntı yok" duyuyoruz. Bir "aynen" kelimesi ile bir paragraf duygu ve düşünce anlatıyorlar. Yüz yüze konuşmak, buluşmak çok da şart değil, bilgisayar ortamında iletişim daha hızlı ve daha keyifli onlar için. Aynı şekilde seyahat etmek, yeni yerler görmek, gezdiği yerlerin fotoğraflarını çekmek de çok çekici olmayabiliyor; zira üç boyutlu sanal turlara katılmak, inanılmaz netlikte görsel kaynaklar toplamak, hatta sanal gerçeklik (VR) denilen gözlüklerle odalarında dağ-tepe-bayır dolaşmak bu gençler için çok mümkün.

İstekleri ve ihtiyaçları daha çok sosyal ağlardaki beğeniler ve gündem ile şekilleniyor. Yeniliklere ve değişime çok daha kolay uyum sağlıyorlar. Ama çok çabuk tüketip sıkılıyorlar. Farklı inançlara, tercihlere karşı bizden çok daha hoşgörülüler, bu onun tercihi deyip saygıyla karşılayabiliyorlar.

Değişik bir jargonları var. Aslına bakarsanız kendi kuşağının anlayıp kullanabileceği dil öğeleri geliştirmek ve kullanmak hemen her jenerasyonda var. Y ve Z'lerin özel kelimelerinden örnekler vermek üzere bir mini sözlük hazırladım ve kelime işlemcinin yazım denetimi neredeyse hepsinin altını çizdi, düzeltme çabasına girdi, ben de "boşver dağınık kalsın" deyip yazım denetimini devre dışı bıraktım.

Z Kuşağını Anlamak için Mini Sözlük

Atarlanmak : Sinirlenmek.

Ateş etmek : Bir övgü belirteci.

Ayıkmak : Anlamak, idrak etmek.

Rahat ol, bende: Anladım, ben hallediyorum.

Yürümek : Karşı cinse beğenisini ifade etmek.

Şekil şukul yapmak : Artistlik yapmak, tavır yapmak veya tarz yaratmak.

Gider yapmak : Posta koymak.

Yükselmek : Heyecanlanmak.

Yokuş yapmak : Bahaneler bulmak, zorluk çıkartmak.

Peki ne yapmalı?

Konunun uzmanı değilim, ahkâm kesmek haddim değil, ancak çok okuyup araştırdığım bu konuda yapılabileceklerle ilgili kendi kişisel görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Bu gençlerin hissiyat ve tavırları bu yönde ve ben ebeveyn olarak çocuklarıma erişebilmeyi, onlarla konuşabilmeyi, yol gösterip kılavuzluk yapabilmeyi arzu ederken, bir öğretim görevlisi olarak da sınıfımdaki öğrencilerime dersimi en doğru biçimde aktarabilmeyi hedefliyorum. Birer X mensubu olarak kendi klasik yöntemlerimizi baskıyla kabul ettirip, aynı yöntemlerle uygulamakta ısrar edebiliriz, çünkü otoriteyi temsil eden pozisyonlarda hâlâ bizler varız. Ancak bu ısrar bize bir şey kazandırmamakla kalmaz, çok şey kaybettirir diye düşünüyorum. Çocuklarımızla iletişim köprülerimizi kuramadan yıkmaya, öğrencilerimizle aramızda bilgi diyalogu dahi kuramaz hale gelmemize neden olabilir. Z kuşağını savurgan, uyumsuz, iletişim problemli gençler olarak etiketlemek bizi iletişim gurusu yapmaz tam tersi hayal gücü çok zengin, yaratıcı, özgüvenli koskoca bir nesli kaybetmemize yol açar. Üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi, vermek durumunda olduğumuz karar bu.

Üzüm yemek istiyorsak, farklılıklarımızı olduğu gibi kabul edip üstünlük yarışına girmemeliyiz. Kabul edelim teknolojik konuların bazılarında bizden çok daha iyiler. Biz de yaşanmışlığın ve tecrübelerin olgunluğu ile iyi bir noktadayız. O halde güçleri birleştirmek gerekiyor. Müttefik olduğumuzu hissetmek ve hissettirmek zorundayız. Z'lerden farklı düşünce ve tarzlara hoşgörüyü öğrenirken, onlara maddi hazların karbonhidratlar gibi çok çabuk sindirilip tekrar acıktırdığını, öte yandan karşılıksız iyilik yapmanın kaliteli protein tüketmiş gibi uzun bir süre tokluk yarattığını öğretmemiz lazım!