Psikiyatrist ve romancı Engin Gençtan ‘Zamane’ adlı kitabında; mülkiyet konusundan kimlik sorunlarına, toplumsal değişimden kolektif regresyona, televizyondaki ‘acıklı’ yemek programlarına katılanlardan kendilerini sakınmasız ifşa edenlere, enerjimizi tüketen insanlardan korkusunu zırh gibi kuşananlara kadar pek çok konuya değiniyor.
Günlük yaşamdan özel yaşama, televizyondan internetin uçsuz bucaksız dünyasına kadar neredeyse her alanda herkesin sorduğu bir soru var: “Bize neler oluyor?” Engin Geçtan, son kitabı ‘Zamane’de bu soruyu uzmanlık alanı olan psikiyatrinin gözlüklerinden bakarak değerlendiriyor.
Geçtan; Zamane’yi öbür kitaplarından daha farklı bir misyonla kaleme aldığım dile getirirken, kitabın ortaya çıkışını şu sözlerle anlatıyor: .. Olanları kavramak gerçekten zorlaştı. Toplumumuzun bugüne kadar alışık olmadığı, farkında olmadığımız olguların kitle iletişim araçlarıyla hepimize ulaşabilir hale gelmesi kafaları karıştırmaya başladı. Bu olguların anladığımı düşündüğüm boyutlarını, yani mesleki açıdan yapabildiğim değerlendirmeleri binleriyle paylaşma isteği famane ’nin yazılmasında başlıca etken oldu.”
Yazar, kitabın başlarında ileride anlatacaklarına temel oluşturması için “Bana göre insanlık tarihi, vaktiyle bize öğrettikleri gibi, birbirini izleyen bağmışız olaylar dizisinden ve dönemlerden oluşmuyor. Çünkü her olay sürecin akışı doğrultusunda ortaya çıkıyor. İnsanın yaşam öyküsü gibi insanlık tarihi de kesintisiz bir süreç, durağanlıkları ve sıçramalarıyla” diyerek kendi tarih algısını ortaya koyuyor. Böylelikle insana ve topluma ilişkin birçok gerçeklikten söz ederken birbirine açımlanan ana sorunların neden/niçinlerini daha net gözler önüne seriyor.
Son derece yalın ve içten bir dille kaleme alınmış bu kitapta; mülkiyet konusundan kimlik sorunlarına, toplumsal değişimden kolektif regresyona, televizyondaki ‘acıklı’ yemek programlarına katılanlardan kendilerini sakınmasız ifşa edenlere, enerjimizi tüketen insanlardan korkusunu zırh gibi kuşananlara kadar pek çok konuya değiniyor Geçtan. Yazarın, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının toplumumuz üzerinde yarattığı yas duygusu ve Doğulu-Batık zaman algısı üzerine görüşleri ise ayrıca dikkat çekiyor.
Toplumumuzda geleneksel yapıdaki çözülmenin ve referans çevrelerinin bulanıklaşması sonucu daha çok sayıdaki bireyin çevresini kendi çıkarları doğrultusunda algılamaya başlamasıyla, saldırganlık ve suçun arttığının altını çizen Geçtan, “toplumun geçirdiği dönüşümlerin, insanın doğduğu andan itibaren çevresi tarafından şartlandırılmasını ve geçirdiği yaşantılardan edindiği izlenimlere göre kendine oluşturduğu referans çevresini sarsar halde” olduğunu belirtiyor.
“İnsanların birbirlerinin imgeleriyle ilişki kurmaları günümüzde her zamankinden daha yaygın. İnsanların birbirlerinin dediklerini anlamaya çalışmak yerine, anladıklarım varsayarak konuşmalarını sürdürmeleri de öyle. Bazı insanlara olumluya da olumsuz, sahip olmadıkları nitelikler afedilebitiyor. İnsanlarm birbirlerini sis bulutu içinde algılamaya çalışmalarının bedeli ise giderilemeyen bir içsel yalnızlık’ sözleriyle de Gençtan bakış açışım toplum genelinden bireye çeviriyor.