Sosyal medyanın; futbolcusundan yorumcusuna, taraftarından yöneticisine kadar futbolu nasıl etkilediğiyle ilgili bir yazı yazmayı planlamıştım. Kafamda ilk taslakları yaptığım sırada Emre Mor sosyal medyada bir fotoğraf paylaştı. Deniz manzaralı bir havuzun başında karşı karşıya yerleştirilmiş, döşemesi Emre Mor’un Celta Vigo’daki formasından yapılmış ve tam anlayamasam da sanırım altın kaplama görüntüsü verilmiş iki taht ve ayaklarını uzatarak poz vermiş Emre Mor…
Eski bir Borussia Dortmund futbolcusu olduğundan bu paylaşım Almanya’da geniş yankı uyandırdı. Fotoğraf için “Bu fotoğraf modern futbolun absürtlüğünü kanıtlıyor” yorumu yapan Alman basını, Emre Mor için de “Almanya’da başarılı olamadı, kariyerinde beklenen patlamayı bir türlü yapamadı ama öyle görünüyor ki tüm bunlar kendisini bir süperstar olarak göstermesine engel değil” dedi. Gerçi Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la çektirdiği fotoğraftan sonra Alman basınının Türk kökenli futbolcular hakkında ne kadar acımasızlaştığı gün yüzüne çıktı. Ama Emre Mor hakkında yazdıkları tam da içimden geçenler…
Çok değil daha bir yaz önce bile hâlâ umut vardı Emre için. Türk futbolunun Messi’siydi ve yeteneği de bu yakıştırmayı destekliyordu. Şimdi ise Millî Takım’a çağrılmıyor, kulübü Celta Vigo’nun hocası Antonio Mohamed tarafından “Emre’ye futbolu öğretemiyorum, bunun nasıl bir oyun olduğunu kafasına sokamıyorum” diye eleştiriliyor. Sahaya çıkıp top oynamak yerine tahtlarda, süper lüks evinin otoparkındaki süper lüks arabalarda ve -kimse kusura bakmasın- garip olmasına rağmen son derece pahalı eşofman takımlarıyla çektirdiği fotoğrafları paylaşarak ‘süperstar’ olmaya çabalıyor.
Hayaller 158 Paylaşım, Gerçekler 60 Maç
Bu kadar yetenekli ve şansı da yaver gitmiş bir çocuğun, henüz 21 yaşında ve aktif futbolcuyken bir “futbolcu eskisi”ne dönüşmesi, Emre ve Türkiye’den öte dünya için bile can yakıcı. Hayaller 158 paylaşım, gerçekler sadece 60 resmî maç!
Bu yazının konusu Emre Mor değildi. Ama söyleyeceklerimin tam da üstüne geldi…
Sanırım artık bir futbolcunun uzun süre sahaya çıkmadığında unutulduğu günler geride kaldı. Ve artık oyuncuların da böyle bir kaygısı yok. Sosyal medyada etkinsen, işini yapmana gerek yok. Zaten gündemdesin… İmaj her şeydir… Belki yeteneksizlik bile o imajın altına gizlenebilir… Yeteneği kısıtlı futbolcuları hiçbir zaman suçlamadım. Yetenekli rakiplerinden daha çok emek sarf ederek kariyerlerinde bir noktaya geldiklerini biliyorum. Ve gelebilecekleri noktanın da zaten orası olduğunu… Sonunda başarıya ulaşılacağının garantisi olmadan henüz çocuk yaşta girilen bir yol bu.
Muhteşem Saçlar Mücadeleden Daha Cazip
Üstelik bu adamların işi haftada 90 dakika top oynayıp sonra para harcamak falan değil. Haftanın 6 günü kendi vücutlarıyla mücadele etmek. Bazıları ise yedek kulübesindeki muhteşem saçlı çocuk olmayı seçiyor. Bu yol mücadele etmekten daha kolay sonuçta…
Ayrıca soyunma odasına girip takımın yıldızıyla selfie çektirerek binlerce like almak için de iyi bir yol. Sıradan taraftarların böyle bir şansı yok. Bir futbolsever olarak kariyerleri yerlerde sürünen futbolcuları, muhteşem tıraşlanmış ve şekillendirilmiş saçlarıyla kulübede ve durumlarını kabullenmiş görmek bana hakaret gibi geliyor. Gayet tabii bütün yedek futbolculardan bahsetmediğimi belirtmeliyim.
Ama bu kadar bile saygı duymadığım başka bir zümre daha var: Sosyal medyada etkileşim almak adına işi trollüğe döken futbol eleştirmenleri, yorumcular, duyumcular… Bu kitlenin,televizyonda hiç yemek tarifi vermemiş olan futbol yorumcularını yavaş yavaş dışarı atmasını endişeyle izliyorum. Saha içini konuşmak isteyen insanlar için basında kaç kale kaldı ki? Zaten o kaleler de kuşatma altında… İsimleri dışında futbola dair hiçbir şeyin bulunmadığı programlarda türlü türlü rezilliklerden reyting devşirmeye çalışan, bu pespayeliklerini parça parça internette yayınlayarak takipçi peşinde koşan bir grup türedi. Bazı saygın denilebilecek futbol yorumcuları da bu gruba katılmakta bir yanlış görmedi. Sosyal medya hesaplarındaki artan sayılardan beslendiler. Ekran önünde olduklarını bile unuttular ve sonunda seviyesizliğin boyutu bazılarının kariyerini bitirdi!
Kariyerleri hiç kimsenin umurunda değil ama bu tip programların topluma hasar verdiğine inanıyorum. Taraftarlar daha fanatik ve daha uçlarda hareket eden bireyler haline getiriliyor. Kendilerinin bile inanmadığı transfer haberleriyle kitleleri oyalıyorlar. İnsanların umutlarıyla oynayıp, kulüp yöneticilerini baskı altına alıyorlar. Dahası kendi taraftarlarını yaratıyorlar…
Bu işte bir terslik var ama transferde sosyal medyayı en isabetli kullananlar taraftarlar oluyor. Mesela Beşiktaşlı taraftarların “Come to Beşiktaş” organizasyonları dünya çapında ses getirdi. 3 kez Şampiyonlar Ligi kazanan son Avrupa Şampiyonu Pepe’nin, 10 yıllık Real Madrid kariyeri sonrası dünya devi PSG yerine Beşiktaş’ı seçmesinde bu kampanyanın etkili olduğu iddia ediliyor.
Sosyal Medya Ana Akım Medyayı Solluyor
Son transfer döneminde de Galatasaray’ın Emre Akbaba’dan tam vazgeçmişken rakam yükseltip transferi bitirmesinde de taraftarların etkili olduğunu Başkan Mustafa Cengiz birinci ağızdan açıkladı. Sosyal medya olmasa 25 yaşındaki millî yıldız, ezelî rakip Fenerbahçe’ye bırakılacaktı… Sosyal medya kullanan taraftarlar, ana akım medyada transfer iddiası olarak yer alan sansasyonel isimlerden çok daha gerçekçi hedeflere yöneliyor. Ayrıca Galatasaray Başkanı Cengiz’in itirafından anladığımız üzere, kulüp yönetimden çok daha isabetli tercihler yapıyorlar. Tabii burada kolektif aklın devreye girdiğini de göz ardı etmemek gerekir.
Galatasaray’da geçtiğimiz sezon hem Başkan Dursun Özbek’in hem de Teknik Direktör Igor Tudor’un görevlerinden olmalarında sosyal medyada yaratılan dalganın çok etkili olduğu hâlâ konuşuluyor. Aynı iddia Fenerbahçe’de 20 yıllık Aziz Yıldırım iktidarını sonlandıran Ali Koç için de zaman zaman gündeme getiriliyor.
Acaba bu Türkiye için bir “Futbol Baharı” mı?