Kötü ve ahlaki olmayan bir iş yapan kimselerin, iyi ve ahlaki olarak çalışıyor olmaları nasıl değerlendirilmelidir? İşin sonuçları mı, süreçleri mi daha büyük önem taşır? Bu gibi sorular günümüzde kurumsal sorumluluk ile ilgili tartışmaların merkezinde yer alıyor. Emrinde çalışanları kuralsızca sömürerek ekmek üreten bir fırıncıyı mı, yoksa demokratik usuller ve yazılı kurallara göre hareket eden gaspçı korsan gemilerini mi takdir edeceğiz?
Tarih boyunca deniz kıyılarında yağma ve hırsızlık yoluyla geçinen saldırgan gruplara korsan denildi. Bilinen ilk korsan saldırılan milattan önceki yıllarda Akdeniz uygarlıklarından faydalanan haydutlar tarafından gerçekleştirildi. Korsanlar Roma İmparatorluğu döneminde o kadar güçlendiler ki imparator Jül Sezar’ı bile fidye için kaçırabildiler. Korsanlar Sezar’a karşılık 20 ölçü altına razıydılar; ancak Sezar kendisinin daha değerli olduğuna inanıyordu. Dolayısıyla fidye bedeli elli ölçü altına yükseltilmişti.
16. yüzyıla gelindiğinde, korsanlar dünyadaki tüm denizlere ulaşmışlardı. Özellikle Karayip Denizi’ndeki korsanlar, korsanlığı altın çağma eriştirdiler. Aralarından birçok korsanın şöhreti yıllar boyu sürdü. Karayip korsanları günümüze kadar birçok kitap ve filme ilham verdi. Kol ya da bacak yerine kullandıkları çengelleri, bir tanesi bantla kapatılmış gözleri, kendilerine ait giyim tarzları, konuşma şekilleri, gelenekleri ve maceralı yaşartılan bu deniz haydutlarını dünya çapında bilinen popüler kültür öğelerine dönüştürdü.
Korsanların Altın Çağı’nın en ünlü kaptanlarından olan Portekizli Bartolomeu’nun ayrı bir önemi vardır. Bartolomeu, ‘Korsan Kodu’ olarak anılacak kuralları ilk defa uygulayan kaptanlar arasında yer aldı. Korsan Kodlan, korsan tayfalarının çalışmalarını nasıl sürdüreceklerini anlatan merkezi metinlerdi. Bir çeşit iş yapma tüzüğü olarak kullanılan bu metinler; korsanların ahlaki kurallarım, mal paylaşım esaslarını davranış kurallarını, hatta yaralanan korsanların bakım ve tazminatlarına ilişkin bilgileri içeriyordu. Ayrıca korsanlar kaptanlarını ve diğer önemli görevlere gelecek
kişileri oylayarak seçiyorlardı. Tayfadaki her korsanın oy hakkının bulunması en eski Korsan Kodlan’nda dahi yer alıyordu. Dolayısıyla demokratik denilebilecek seçim esaslarıyla işleyen, tüm iş yapış süreçleri hakkında yazılı ve kabul edilmiş metinleri olan korsanlar, yaşadıkları çağların en eşitlikçi çalışma ortamına sahiptiler.
Kötü ve ahlaki olmayan bir iş yapan kimselerin, iyi ve ahlaki olarak çalışıyor olmaları nasıl değerlendirilmelidir? işin sonuçlan mı, süreçleri mi daha büyük önem taşır? Bu gibi sorular günümüzde kurumsal sorumluluk ile ilgili tartışmaların merkezinde yer alıyor. Emrinde çalışanları kuralsızca sömürerek ekmek üreten bir firmayı mı, yoksa demokratik usuller ve yazılı kurallara göre hareket eden gaspçı korsan gemilerini mi takdir edeceğiz?
Korsan sıfatı günümüzde sadece deniz haydutlarını değil, aynı zamanda her türlü hırsızlığı ve kayıt dişiliği anlatan genel bir ifade haline geldi. Artık tekstil ürünlerinin, fikir ve sanat eserlerinin, taksilerin, yazılımların ve diğer pek çok ürünün de korsanları var. Bu korsanlara karşı kayıtlı işletmeler büyük tepki duyuyorlar. Fakat korsanlara karşı büyük tepki besleyen şirketlerin, kendi içlerinde Karayip Korsanları kadar sorumlu olabildiklerini söylemek güç.
Günümüzde birçok şirket halen hangi esaslara göre çalışacağını yazdı bir metinle belirlemiş değil. Kendi iş etiği anlayışlarını kağıda dökmekten çekinen şirketler, aslında etik olmayan sulara bayrak açmış oluyorlar. Küresel İlkeler Sözleşmesi gibi uluslararası kurumsal vatandaşlık girişimlerine veya sürdürülebilirlik raporlamaları gibi şeffaf kamuoyu raporlarına karşı kayıtsız kalan şirkeder, hesap vermekten korktukları için herhangi bir taahhüt altına girmekten kaçıyorlar. Şirkeder gerçekten daha iyi olmak için mi çabalıyor, yoksa insan haklan, çalışan haklan, eşidik gibi konular, aslında sadece daha çok kâr arayışının maskeleri olarak mı kullanılıyor?
Günümüz şirketlerine tarihi korsanları anlamaları için bir çağrı göndermek fena bir fikir olmayabilir. Elbette şirkeder, varlık sebeplerini başkalarının varlıklarını sömürmeye adasınlar diye değil; iş süreçlerini tüm boyutlarıyla tanımlayabilmekti, çalışanlarının haklarını en baştan güvence altına alabilmeleri, herkese yönetim süreçlerine katılma hakkı verebilmeleri için korsanlardan feyz alsınlar diye. Daha da önemlisi, iç süreçlerinde kurumsal sorumluluğun önemini kavrayabilsinler diye.
Khas Yeni Medya Bölümü yüksek lisans öğrencisi Kamil Özkan, Turkcell’in desteği ile tablet kullanıcılarına yönelik bir araştırma yaptı. Geçtiğimiz ağustos ayında sonuçları açıklanan araştırmaya göre, tablet kullananların yüzde 71’i günde en az 1 saat tablet kullanıyor ve akıllı telefondan vazgeçemiyor. Araştırmayı ve sonuçlarını Kamil Özkan ile konuştuk:
Tablet pazarı ve kullanımı hakkında araştırma yapmaya nasıl karar verdiniz?
- Yeni medya alanında ortak çalışma yapmak için TurkcelPin o dönem yeni kurmuş olduğu 7. His Müşteri Öngörü Merkezi’ne devam ederken bir araştırma yapmaya karar verdik. Yapılacak bu araştırma hem sektöre faydası olan sonuçlar oluşturmalı, hem de yüksek lisans tezi olarak akademik dünyaya kazandırılmalıydı. Bilindiği gibi üniversite sektör işbirliği ABD ve Avrupa’da yaygın olarak görülüyor. Türkiye’de ise böyle işbirlikleri özellikle sosyal bilimler alanında çok fazla değil. Yapılacak çalışma ile akademi çatısı altında üretilen bilgilerin sektöre faydalı hale getirilmesi için örnek olmak istedik. Araştırma konusu belirlenirken öncelikle Turkcell’deki çeşitli departmanlardan sektöre yönelik ihtiyaç duyulan konularda konu başlıkları istendi.
Konu başlığını nasıl belirlediniz?
- Yaklaşık 30 kadar konu iş dünyasının ihtiyaçlarına göre seçildi. Aralarından akademik düzeyde araştırma yapılarak bilgi üretebileceklerimiz belirlendi. Üniversite’deki danışman hocalarım İsmail Hakkı Polat, Murat Akser ve Turkcell’de bağlı bulunduğum pazarlama araştırmaları departmanıyla ortak görüşmeler yaptıktan sonra, tablet bilgisayarların her geçen gün hızla yaygınlaştığı, kullanım amaçlan doğrultusunda reklam ve içerik üreticileri için yeni bir mecra olarak günlük hayatın bir parçası olmaya başladığı sonucu çıktı. Tablet cihazlara yönelik bir çalışma yapılmaya karar verildi. Konu olarak da tablet cihazlarda kullanıcı alışkanlarını tespit etme, yeni bir mecra olarak tablet cihazlarda içerik üretimi ve tüketimine göz atmak ve tablet cihazlarda reklam çalışmalarının etkinliği, firma ve tüketiciye faydalan gibi üç alt başlıkta araştırmayı yapmaya başladık.