Ağ toplumu ve bilgi toplumu yeni yeni düşünülen kavramlar olarak algılansa da aradaki fark üstüne uzun süredir düşünüyoruz. Terminoloji dahilinde aklımıza en çok takılan anahtar kelimeler ise güvenlik, gözetim ve ifade özgürlüğü oluyor. Peki, birbirleriyle zıtlıklar içeren bu kavramların bir arada var olduğu yeni medya ortamında yolumuz nereye çıkacak?
Şair Viktor Vladimirovich Khlebnikov ya da yazar adıyla Velimir Khlebnikov, günümüz toplumuna nasıl bakmak gerektiği konusunda söylenmesi gerekeni bundan yaklaşık 100 yıl önce söylemişti. Döneminin Rus Futurist hareketinin en önemli isimlerinden biri olan Khlebnikov “The Radio of the Future” isimli makalesinde dünyanın dört bir yanına dağılan iletişim ağlarının hem uzak yerleşim birimleri ve toplulukları birbirleriyle bağlayacağını hem de totaliter kontrol mekanizmalarının, merkezileşmiş devlet baskısının bu ağlar etrafında vücut bulacağını belirtmişti. (Berardi ve Boye, 2011).
Bugün ağ toplumuna dair söz söyleyen herkesin, bu dinamik yapı içerisinde hareket etmesinin, yani aynı iletişim sisteminin hem aşağıdan küreselleşme diyebileceğimiz hareketlenmelere yol açabilmesinin, hem de gözetim toplumunun en sert yöntemleriyle kurumsallaşabildiğinin farkında olduğunu görebiliyoruz. Khlebnikov’un öngörülülüğünün sebebi Rus işçi Devrimi’nin en etkili araçlarından olan radyo teknolojisinin globalizasyon etkisinin sonuçlarına hem ütopik hem de distopik olarak kafa yormasındaydı.
Günümüzde bilgi güvenliği özellikle gazeteciler açısından kritik bir başlık. 00’lı yıllarla (2000’den başlayarak) başlayan ve Clay Shirky’nin (2008) aralarında Tayland’dan Belarus’a birçok hareketi saydığı toplumsal kıpırdanmaların tamamı radyo tarafından olmasa da küreselleşen ve kullanımı yaygınlaşan yeni medya araçları aracılığıyla gerçekleşti. Aşağıdakiler, rıza üretim mekanizması için açılmış kanalları medyanın dinamik yapısından ve interaktiviteden, saydamlaşan ve yurtsuzlaşan üretim ilişkilerinden yararlanarak o kadar güzel kullandılar ki kontrole karşı-kontrol ile, gözetime karşı-gözetim ile karşılık verdiler.
WikiLeaks bu karşı gözetimin en önemli örneğiydi. Snowden tarafından yayınlanan belgeler, Prism skandalı ve daha nice sızıntı, Khlebnikov’un tüm totaliterlerin kabusu olabilecek ütopyasının parçasıydı. Aynı dönemde dünyanın her yerinde çıkan gözetim yasaları ve teknolojilerdeki gözetim odaklı gelişmeler ise gerçek bir distopyaydı. Sosyal bilimciler büyük bir ihtirasla gözetim teknolojilerine yöneldiler.
Bugün ise bu ütopya-distopya kesişiminde sıradan kullanıcılar her aşaması denetlenmiş internet kullanım süreçlerine mahkum edilmiş durumdadırlar. Bu da onların sıradan kullanıcı olsalar da, hükümetler ya da devletler için tehlike arz etseler de sürekli bir biçimde gözetlenmesi anlamına geliyor. Almanya gibi bir ülkedeki tüm telefon görüşmelerinin 30 milyon Euro gibi bir fiyata dinlenilebilir anlaşılırlıkta kaydedilebildiğini, Çin’in bazı üçüncü dünya ülkelerine karşılıksız (ama aslında tamamıyla elde edeceği veriler karşılığında) bu tarz hizmetler sağladığını biliyoruz.
Bu önümüze devletler, Google ve Facebook gibi şirketler aracılığıyla insanlara yönelik tek yönlü bir saldırıyı koyuyor. Oysa “siber savaş” denen kavramdan bahsedildiğinde ve devletlerin güvenlik ağzı ile bu savaş kavramı öne çıkarıldığında uyuşturucu, silah tüccarlığı, çocuk pornosu gibi başlıklar daima devletlerin otoriter politikalarının meşruluk aygıtları olarak öne sürülüyorlar.
Bu noktada önümüze sürülen “siber savaş” diskuruna karşı bir “siber barış” diskuru geliştirmemiz gerekiyor; zira toplumsal olarak bu meselelerle savaş diliyle mücadele etmemiz ne altyapı olarak mümkün ne de böyle bir okuryazarlık bilgisi henüz tabana yayılabilmiş durumda. Bizim açımızdan asıl sıkıntı burada başlıyor; çünkü tabana yayılmaya pek müsait bir meseleden bahsetmiyoruz ve birçok insana göre bu şehirli eğitimli kitlelerin sorunu olmaktan öteye gitmiyor. Hatta devletlerin terörizmle mücadele konusunda özellikle ABD, İngiltere ve Fransa’da kanıtlanan başarısızlıklarına rağmen, eylemleri gerçekleştirenlerin şifrelenmemiş diyalog ortamlarında eylemlere hazırlandıkları ortaya çıktı, gözetimi arttırma eğiliminde olmaları iktidarların olaylara bakış açılarını özetliyor.
Burada dünya üzerinde ortaya çıkan devlet olmayan aktörlerin katılımı da büyük önem arz ediyor. WikiLeaks gibi global karşı- hegemonik projelerden Alternatif Bilişim Derneği gibi komünitelere dek dünyadaki gözetim politikalarıyla göğüs göğüse çarpışmayı iş edinmiş insanlar da var ve bu insanlar devletlerin fiziki güvenlik politikalarının da açıkça hedefi oluyorlar. Ülkelere giriş çıkışlarda aranma biçimlerinden başlayarak daha birçok konu gündeme getirilebilir. Yalnızca Jacob Appelbaum’a yapılan aramada tecavüze ilişkin tehditler bile tek başlarına devletlerin “ulusal çıkarlar” söz konusu olduğunda nasıl olup da insanlık dışı uygulamaları benimseyebildiğinin açık birer kanıtı gibi.
Bu noktada artık üstüne düşünmemiz gereken şeyler farklılık arz etmeye başlıyor: Birincisi şu ki özel alanlarına sahip olmak isteyenler olarak güvende değiliz ve devletler birçok “antiterörizm” yasası etrafında bizi gözetlemek için bahaneler buluyor; global şirketleri baskı altında tutuyorlar, bazı global şirketlerse bizzat bu duruma çanak tutmak için kurulduklarını gizlemeyen uygulamalara imza atıyorlar.
Bugün bir ütopya olarak kurgulanacağını düşündüğümüz ağ toplumu, bir distopya ya da kara ütopya olmaya yaklaşıyor; zira devletler Internet’i Silk Road denen uyuşturucu vb. ürünlerin satış ağına ya da benzeri karanlık network’lere indirgemek istiyorlar; ama bu network’lerin üzerinde çalıştıkları network’lerden de bizzat yararlanmayı asla ihmal etmiyorlar.
Peki ilk aşamada sıradan kullanıcı neler yapılabilir? Electronic Frontier’in sunduğu Https Everywhere ve Privacy Badger eklentileri hepimiz için biçilmiş kaftan. Sürekli olarak trafiğimizin izlenmesi karşısında alınabilecek ilk tedbirler bunlar; tabii tüm bunları bir sonraki seviyeye geçirmek için The Onion Router (TOR) kullanılabilir. Bir çeşit Firefox modellemesi olan TOR bütün Internet gezintinizi anonimleştirerek sizleri korumayı vaadediyor ediyor ve bireyin özgürlüğü açısından şu an en güvenilir projelerden biri. Peki telefon görüşmelerimiz ve mesajlaşmalarımız derseniz onun da sağlam bir çözümü var. Signal. Hem sesli görüşmelerinizi hem de yazılı görüşmelerinizi signal üzerinden yapabilirsiniz. “Ben video konferanslarımı da şifrelemek ve kaydedilmesini önlemek istiyorum” diyenler için ise http://meet.jit.si bu imkanı sunan bir içerik arz ediyor.
Bu programları kullanmak size iflah olmaz bir terörist değil, anayasal haklarına sahip çıkmaya çalışan bir yurttaş yapıyor. Totaliterleşen Internet politikaları karşısında elde edilebilecek yegane mevzinin bu olduğu gerçeğine alışmalıyız. Geleceğin radyosunda işler şimdi umulduğu gibi gitmiyor olabilir; ama kimse bu gidişe dur denilemeyeceği ön kabulüne teslim olmamalı.
Kaynakça
Berardi, F, & Bove, A. (2011). After the future. G. Genosko, & N. Thoburn (Eds.). Edinburgh: AK Press.
Shirky, Clay (2008). Here Comes Everybody Londra: Penguin