Türkiye'de Spor Editörü Olmak

Türkiye'de Spor Editörü Olmak

Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü’nün 2016 verilerine göre, Türkiye’de insanlar habere ulaşmada %68 oranında akıllı telefonlarını kullanıyor. Aynı rapora göre internet, kullanıcıların %90’ı tarafından haber kaynağı olarak görülüyor. İnterneti %80’le televizyon takip ediyor. Aynı kişilerin gazete ve dergilerden habere ulaşma oranıysa %54’e kadar gerilemiş durumda. İnternet yükselirken, yazılı basın kan kaybediyor. Ancak internet gazeteciliği hâlâ sınırları ve kuralları tam olarak belirlenmemiş bir mecra.

Kadir Has Üniversitesi’ne öğrenci olarak ilk gelişimde internet çok farklı bir konumdaydı. “Sosyal medya” kavramı henüz ortada yoktu. Bugün haber kaynağı olarak görülen mecralar, o dönem “arkadaşlık sitesi” boyutundaydı. Habere mobil olarak ulaşma şansımız yoktu. Sadece birkaç yıl içinde neredeyse her şey değişti. O dönem İsmail Hakkı Polat Hoca’dan ders alma şansımız olmuştu. Ama zamanlamayı tutturamadık. 1-2 yıl sonra öğrencisi olsak Hoca’nın anlattıklarını daha iyi kavrayabilirdik.

Öğrencilik dönemimde Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinde staj yapma imkânım olmuştu. Ancak zamanlama hataları yine peşimi bırakmadı. Stajım bittikten birkaç ay sonra kurum spor kanalı açtı. Bu şekilde elimde olmadan ya da elimde olduğunu kavrayacak bilgiye sahip olmadığımdan kaçırdım.

O zaman doğru soruyu kime soracağımı bile bilmediğimi düşünüyorum.

Türkiye’nin önde gelen gazetelerinden birinin spor müdürüne ulaşma şansım olmuştu. Arayıp kendimi anlatmaya karar verdim. Utana sıkıla aradım ve “Öncelikle ben sizden iş istemiyorum” dedim. “Spor basınının içinde yer almak istiyorum, ancak nereden başlayacağımı bilmiyorum. Bana yardımcı olur musunuz?” diye sordum. “Bu ülkede herkes spor yazarı olabileceğini sanıyor” karşılığını aldım. Biraz daha konuşup kendisinden bir randevu koparmayı başardım. Yalnızca bana yol gösterecek birini arıyordum. Randevu günü şirkete gittim ve 3 buçuk saat bekledim. Gelen giden olmadı...

Bugün paramı spor basınından kazanıyorum ama bu olay benden 4 yıl çaldı. Endüstriyel tutkal filan sattım. Spor basınına girişim ise ironik şekilde spor yazarlığıyla oldu.

Yıllar sonra Kadir Has Üniversitesi’ne ikinci gelişim Spor İletişimi Sertifika Programı’yla oldu. Bana göre bu program eğitim/eğitimci kalitesi ve branşlaşma adına yüksek lisanstır. Mezunuyum diye söylemiyorum... Bana kızmasınlar ama internet orada da diğer mecraların gerisinde kalmıştı diye hatırlıyorum. En azından benim olduğum dönemde... Şimdi bu yazıyla üniversiteme üçüncü defa dönüyorum.

Yazının başında verdiğim rakamlara ek olarak, gazete tirajlarıyla o gazetelere ait internet sitelerinin okunma oranlarını karşılaştırdığınızda internet haberciliğinin hızla yaygınlaşıp hacim kazandığını görebilirsiniz. Bu da diğer mecralara oranla iş fırsatı anlamında gençlerin önünü açıyor. Özellikle alaylı tabir edilen ve bu mesleğe gönül veren kişiler için sektöre girme adına büyük bir şans.

Aslında internette spor editörü olmak için -bugünün şartlarında- ctrl+c ve ctrl+v kısayollarının işlevlerini bilmeniz yeterli gibi gözüküyor. Simon Kuper'in kim olduğunu bilmenize ya da Milli Takım'dan Arda Turan dışında 5 futbolcu saymanıza gerek duyulmuyor. Hatta günümüz için konuşuyorsak -maalesef- bunlar katma değer olarak görülebiliyor. Tabii bunu görecek kişi, bahsettiğimiz şahısları tanıyorsa...

Bundan sonrası ise çok kolay...

İsmi her ne kadar “spor” editörlüğü olarak geçse de, kazıdığınızda altından “futbol” çıkıyor. Bu noktada da futbol bilgisi önem kazanıyor. Dünyanın genelinde olduğu gibi ülkemizde de futbolsever bir nüfus var. Bu noktada "milletin iradesine saygı duymak lazım."

İnterneti diğer mecralardan ayıran en önemli özelliklerden biri burada ortaya çıkıyor. Zaman ya da yer kısıtlaması yok. Kendi ilgilendiğiniz spor branşında da istediğiniz kadar haber yapmanıza kimse ses çıkartmaz.

Bir diğer konu atılan manşetler... İnternet, diğer mecralar gibi önce satıp sonra okuttuğunuz bir alan değil. Bu nedenle çoğu internet kullanıcısının sinirlerini bozan manşetleriyle ünlü. Sistem sizi “kapalı” tabir edilen, merak uyandırıcı manşetler atmaya itiyor. Ancak bunun dengesini editöryel yeteneğinizle ayarlamak zorundasınız. Çünkü internet okuyucudan anlık geri bildirim aldığınız bir mecra aynı zamanda. Basit bir dille anlatmak gerekirse: Saniyesinde küfür yersiniz. Aynı zamanda abartılı manşetler kısa vadede kazançlı gibi görünse de uzun vadede ciddi kayıplara yol açar. Bu noktada editörün haber takibi, dile ve konuya hâkimiyeti öne çıkıyor. Her şeyi olduğu gibi bu işi de dengeli bir şekilde yapmak mümkün.

Arama motorları bu işin olmazsa olmazı. Search Engine Optimization (iş arkadaşları ona SEO der) haberlerinizi arama motorlarında öne çıkartacak bir çalışma. Arama trendlerine göre metninizi zenginleştirebilirsiniz. Daha çok insan okur ve beklenti de budur ancak zenginleşen metniniz çoğu zaman kalite açımdan fakirleşir. Metin, haber dilinden çıkar! Herhangi bir internet sitesinde gördüğünüz haber, çoğu zaman o siteye ait değildir. Kaynak mutlaka metin içinde ya da altında bir yerlere gizlenmiştir.

Tüm bunlara ek olarak fotoğraf ve fotoğraf manipülasyon programlarıyla sosyal medya hakkında temel bilgilere sahip olmanız gerekir. Aynı zamanda bugün sporculara yapıldığı gibi internet editörlerinin de çalışma performansları anlık olarak takip edilebilir. Çalışma performansınız da çoğu yerde haftada 6 gündür ve esnek çalışma saatlerine uyumlu olmanız tercih sebebidir. Hangi mecra olursa olsun, spor editörü olmanın da kendine has şartları vardır. Bilindiği üzere haberler kategorilere ayrılır. Bu kategoriler içinde sporun, haber merkezlerinde özerkliği vardır, içişlerinde bağımsız bir birim olarak çalışır. Hafta sonları sizin için maç günleridir. Takip edersiniz ama hobi olarak değil...

En iyi ihtimalle iki yazda bir de Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası oynanır. Ama asıl önemlisi, yazlar sizin için artık transfer sezonu olmuştur!